29 Kasım 2009 Pazar

O BELDE


Hep günümüz şairlerine değinecek değiliz ya. Türk edebiyatının belki de sese, müzikaliteye en çok kafa yormuş şairinin en sevdiğim şiirini sizlerle paylaşmak istedim. "O BELDE". Haşim'in uçsuz bucaksız hayal dünyasını, anne özlemiyle geçen çocukluğunu, yine insanlardan kaçışına neden olan iç dünyasını yansıtıyor bu muhteşem yapıt. Tabii keyif almak için orijinal halini okumak gerekiyor. O kadar güzel dizmiş ki sözcükleri. Okurken bir tek sese takılmıyorsunuz. Sadeleştirilmiş halini okuduğunuzda şiirin manada da müzikalitesinden hiç de aşağıda olmadığını anlıyorsunuz.


O BELDE

Denizlerden

Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin.

Bilsen

Melal-i hasret ü gurbetle ufk-ı şama bakan

Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!

Ne sen,

Ne ben,

Ne de hüsnünde toplanan bu mesa,

Ne de alam-ı fikre bir mersa

Olan bu mai deniz,

Melali anlamayan nesle aşina değiliz.

Sana yalnız bir ince taze kadın

Bana yalnızca eski bir budala

Diyen bugünkü beşer,

Bu sefil iştiha, bu kirli nazar,

Bulamaz sende, bende bir ma'na,

Ne bu akşamda bir gam-ı nermin

Ne de durgun denizde bir muğber

Lerze-i istitar ü istiğna

Sen ve ben

Ve deniz

Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz

Topluyor bu-yi ruhunu guya.

Uzak

Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak

Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkumuz...

O belde?

Durur menatık-ı duşize-yi tahayyülde;

Mai bir akşam

Eder üstünde daima aram;

Eteklerinde deniz

Döker ervaha bir sükun-ı menam.

Kadınlar orda güzel, ince, saf, leylidir,

Hepsinin gözlerinde hüznün var

Hepsi hemşiredir veyahud yar;

Dilde tenvim-i ıstırabı bilir

Dudaklarındaki giryende buseler, yahud,

O gözlerindeki nili sükut-ı istifham

Onların ruhu, şam-ı muğberden

Mütekasif menekşelerdir ki

Mütemadi sükun u samtı arar.

Şu'le-i bi-ziya-yı hüzn-i kamer

Mülteci sanki sade ellerine

O kadar natüvan ki, ah, onlar,

Onların hüzn-i lal ü müştereki,

Sonra dalgın mesa, o hasta deniz

Hepsi benzer o yerde birbirine...

O belde

Hangi bir kıt'a-i muhayyelde?

Hangi bir nehr-i dur ile mahdud?

Bir yalan yer midir veya mevcud

Fakat bulunmayacak bir melaz-ı hulya mı?

Bilmem... Yalnız

Bildiğim, sen ve ben ve mai deniz

Ve bu akşam ki eyliyor tehziz

Bende evtar-ı hüzn ü ilhamı

Uzak

Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak

Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkumuz..


Ahmet HAŞİM



O BELDE ( SADELEŞMİŞ HALİ)

denizlerden
esen bu ince hava saçlarınla eğlensin
bilsen
hasret ve gurbet melâliyle
*akşam ufkuna bakan
bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
ne sen,
ne ben,
ne de güzelliğinde toplanan bu akşam,
ne de fikrin elemlerine liman,
olan bu mavi deniz
melâli anlamayan nesle aşina değiliz.
sana yalnız bir ince taze kadın
bana yalnızca eski bir budala
diyen bugünkü insanlık
bu sefil şehvet, bu kirli bakış,
bulamaz sende bende bir anlam,
ne bu akşamda ince bir hüzün
ne de durgun denizde bir kırgın
gizlenme ve umursamazlık titreyişi.
sen ve ben
ve deniz
ve bu akşam ki titreşimsiz, sessiz
topluyor ruhunun kokusunu sanki,
uzak
ve mavi gölgeli bir beldeden ayrı kalarak
bu sürgün ve hasrete ebediyen bu yerde mahkûmuz.

o belde?
durur bakir hayal bölgelerinde;
mavi bir akşam
dinlenir daima üstünde;
eteklerinde deniz
döker ruhlara bir uyku sükûnu.
kadınlar orda güzel, ince, saf, geceye dairdir,
hepsinin gözlerinde hüznün var
hepsi kız kardeştir, veyahut yar;
gönüldeki ıstırabı dindirmeyi bilir
dudaklarındaki ağlamaklı öpücükler, yahut,
o gözlerindeki gök rengi meraklı sessizlik.
onların ruhu küskün akşamdan
yoğunlaşmış menekşelerdir ki
durmaksızın sükûn ve sessizliği arar;
ayın hüznünün ışıksız parıltısı
sığıntı sanki sade ellerine.
o kadar zayıf düşmüş ki, ah, onlar,
onların dilsiz ve ortak hüzünleri,
sonra dalgın akşam, o hasta deniz
hepsi benzer o yerde birbirine...
o belde
hangi bir hayalî kıtada?
hangi bir uzak nehirle çizilmiş sınırları?
bir yalan yer midir, veya mevcut,
fakat bulunmayacak bir hülya sığınağı mı?
bilmem... yalnız
bildiğim sen ve ben ve mavi deniz
ve bu akşam ki titretiyor
bende hüzün ve ilham tellerini,
uzak
ve mavi gölgeli bir beldeden ayrı kalarak
bu sürgün ve hasrete ebediyen bu yerde mahkûmuz.

28 Kasım 2009 Cumartesi

DÖNEMEÇ


Bir gündü hava ılık
Ve cadde kalabalık...

Bir kadın sapıverdi önümden dönemece;
Yalnız bir endam gördüm, arkasından, ipince.
Ve görmeden sevdiğim, işte bu kadın dedim,
Çarpıldım, sendeledim.

Bir gündü mevsim bayat
Ve esnemekte hayat...

Dönemeçten bir tabut çıktı ve üç beş adam;
Yalnız bir ahenk sezdim, çerçevede bir endam.
Ve tabutta, incecik, o kadın var, anladım;
Bir köşede ağladım...


Necip Fazıl KISAKÜREK


*** Sizleri bilmem ama okuduğumda titrediğim, şaşkınlıkla donup kaldığım çok az şiir okuyabiliyorum artık. Lise yıllarımda okuduğum bu şiir beni titretmişti işte. Ölüm gibi trajik bir an bu kadar mı güzel resmedilirdi? Ya da şaşkınlığın fotoğrafını şiirle çekebilen kaç kişi var? En sevdiğim şiirler arasındadır. Yorumlarınızı bekliyorum

27 Kasım 2009 Cuma

NEŞELİ HAYAT NEŞELENDİRMEDİ


Ne yalan söyleyeyim, yıllar öncesinin Vizontele'leri, Bir Demet Tiyatro'su ve Organize İşleri hatrına büyük bir beklentiyle gittim "Neşeli Hayat"a. Tam bir hüsran oldu benim için. Diğer film ya da tiyatro oyunlarının yanına dahi yaklaşamamış Yılmaz Erdoğan. Halbuki elinde güzelce de bir karakter varmış.

Safça bir aile babasını canlandırıyor Yılmaz Erdoğan filmde. Malzeme güzel, Erdoğan iyi de oyun çıkarmış: Sezar'ın hakkı Sezar'a. Ama ne senaryo çekiyor adamı ne de görüntü kalitesi vb. Mesela Organize İşler'deki İstanbul manzaraları yetiyordu adama, bunda o da yok. Vizontele serisinin sonunu merakla beklemiş ve her ikisinin sonunda da hüngür hüngür ağlamıştık. Düşünün bu filmlerin içinde gülmekten gözümüzden de yaş gelmişti. Aceleye gelmiş bir senaryo gibime geldi. Yılmaz Erdoğan sanki BKM'deki yumurtalara bir film çeksin diye alelacele bir film karalamış. Sözün özü beklentilerimi karşılayan bir film olmadı. Tv'ye düşmesini bekleyin derim!

BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN!

26 Kasım 2009 Perşembe

MÜSTAHAK


Dün bildiğiniz üzere büyük bir grev yaşandı ülkemizde. Haklarının iyileştirilmesini isteyen binlerce devlet çalışanı isyan bayrağını çekip bir günlük iş bıraktılar.

Demir yolunda, madenlerde, hastanelerde, okullarda çalışan bir sürü memur bu eyleme katıldılar.
Bir işe yarayacak mı bu hareketleri bilinmez ama şunu gördük ki ülkemizde vurdumduymazlık hat safhada.
İnsanımız o hale gelmiş ki kendi derlerinden başka dertleri düşünecek durumda değiller. Memurların dertlerinin kendi dertleri olduğunu bilmeden tabii.

Bir demiryolu çalışanı:" Bir şeyler hepimiz için değişmeli!" diye bağırırken yolcular tarafından bir güzel tartaklanıyor, ardından rayların üzerinde sürükleniyor düşünebiliyor musunuz? Neymiş, yolcular gidecekleri yere gidememişler. İşleri aksamış.

Nereye gidiyoruz ki zaten? Nereye ulaşmaya çalışıyoruz? Kısır döngünün içerisinde buna da şükür felsefesinin en katı biçimini hücrelerimizde hissede hissede farklı bir canlı gibi yaşayıp ölüyoruz işte. Bİr şehrimiz kadar bile zenginliğe ve çalışma gücüne sahip olmayan bir sürü Avrupa ülkesindeki insanların tattığı refahı şu koskoca, güçlü, bereketli topraklarda tadamadan gidiyoruz.

İnsana yakışır biçimde yaşayamayanlarımızın sayısı o kadar fazla ki.

Bütün bu şartlara rağmen, isyanını dile getiren insanlara kızan, onlara sahip çıkmayan bir yanımız var. Bu asırlardır süregelen bastırılma psikolojisiyle anlamlandırılabilir sanırım. Öyle dönemlerde öyle şekillerde susturulmuş ki insanımız, genler vasıtasıyla şimdikilerin ağızlarını bıçak açmıyor. Komik ama artık buna inanıyorum.

Başlıktaki gibi tutumuz, hayat görüşümüz bu çizgide sürdüğü sürece insana yakışmayan bir yaşam bizlere müstahak olacaktır. Büyüklerimizi ne zaman dinledik ki zaten değil mi ?

Ağlamayan çocuğa meme vermezler!

23 Kasım 2009 Pazartesi

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ


BUGÜN 24 KASIM. BUGÜN: BÜYÜK ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN MİLLET MEKTEPLERİ BAŞÖĞRETMENLİĞİNİ KABUL ETTİĞİ VE BAŞÖĞRETMEN UNVANINI ALDIĞI GÜNDÜR.


BU ÖNEMLİ GÜNÜ BEN VE ÖĞRETMEN ADAYI ARKADAŞLARIM İLK KEZ BİR ÖĞRETMEN OLARAK KUTLAYACAĞIZ.


BÜYÜK DÜŞÜNÜR EFLATUN “TANRI, KENDİNE BİR MESLEK SEÇMEK İSTESEYDİ MUTLAKA ‘ÖĞRETMEN’ OLURDU.” DİYOR. EVET, ŞÜPHE YOK Kİ “ÖĞRETMENLİK” YANİ İNSANLARA BİR ŞEYLER ÖĞRETEBİLME VE SABIR GÖSTEREBİLME SANATI BU DÜNYADAKİ EN KUTSAL UĞRAŞLARDAN BİRİDİR.


ÖĞRETMENLER GÜNÜ DENİNCE AKLIMA İLKOKUL ÖĞRETMENİM GELİYOR. BÜYÜK BİR HEYECANLA ONA TOPLADIĞIMIZ KIR ÇİÇEKLERİNİ DÜŞÜNÜYORUM. SIRAYA GEÇİMİŞİZİ, HEDİYELERİMİZİ MASASINA SEVİNÇLE BIRAKIŞIMIZI TEBESSÜMLE ANIYORUM. GÜLÜMSEYİŞİ, MUTLU OLUŞU HİÇ ÇIKMIYOR AKLIMDAN. “KISITLI İMKALAR İÇİNDE NE BÜYÜK BİR ÖZENLE YETİŞTİRMİŞ BİZLERİ.” DİYEREK İÇ ÇEKİYORUM.

BUGÜN, ÖĞRETMENİMİN İÇİNDE KOPAN FIRTINALARI ÇOK DAHA İYİ ANLIYORUM. YANLIŞ BİR ŞEY YAPTIĞIMIZDA ÇATILAN KAŞLARINI, HER NE OLURSA OLSUN BİZLERE TOZ KONDURMAYIŞINI, BİR ANNE BİR BABA MİSALİ KANATLARI ALTINDA BİZLERE BİR YER ARAYIŞINI, ÇOK AMA ÇOK İYİ ANLIYORUM.


SON OLARAK BÜTÜN ÖĞRETMENLER ADINA BAŞTA BAŞÖĞRETMEN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK OLMAK ÜZERE ONUN GİBİ ÖMÜRLERİNİ ÇAĞDAŞ, LAİK BİR TÜRKİYE UĞRUNDA FEDA EDEN BÜTÜN ÖĞRETMEN BÜYÜKLERİMİZE SESLENİYORUM:


“BİZLER YANİ BU YOLCULUĞUN İLK METRELERİNDE OLANLAR, TAŞIDIĞIMIZ YÜKÜN AĞIRLIĞINI OMUZLARIMIZDA HİSSEDİYORUZ. BIRAKTIĞINIZ YERDEN DEVRALDIĞIMIZ BU BAYRAĞI LAYIKIYLA TAŞIYACAĞIMIZDAN ŞÜPHENİZ OLMASIN. GELECEĞE UMUTLA BAKAN, KENDİ DEĞERLERİNİ ASLA UNUTMAYAN, ÇAĞDAŞ, LAİK, ATATÜRKÇÜ BİR GENÇLİK YETİŞTİRECEĞİMİZE SÖZ VERİYORUZ!

22 Kasım 2009 Pazar

PAZAR SABAHI KEYFİ


Bu güneşli İzmir gününde can sıkıcı şeylerden bahsetmek istemedim. Bir gazetenin magazin ekindeki araştırma dikkatimi çekti sizlerle paylaşmak istedim.

Birçok yerde kadınlar erkeklerde ne arar gibi araştırmalar yayımlanırdı. Tabii bunun tam tersi de mevcuttur. İşte bu araştırma erkeklerin kadınlarda aradıklarıyla ilgili. Ne düşünürsünüz bilemem, ama araştırmaya göre erkekler kadınlarda şu özellikleri arıyormuş:

SAÇ: Tarama şekli veya saçın uzun ya da kısa oluşu erkekler için önemli değil. Onlar için saçlar yumuşak olmalı ve güzel kokmalı

GÖĞÜS KIVRIMI: Erkekler kadınlardan düğmelerini açmalarını beklemiyor. Vitrine çıkarılanın kadının sahip olduğu hazineye olan güveninin bir ölçüsü sayılıyor.

GÜLÜMSEME: Hakiki bir tebessüm erkeklerin dikkatinden kaçmıyor. Zoraki tebessüm itici bir etki bırakıyor.

TEN: Bronz ten fettan bir hava katıyorsa erkekler buna bayılıyor
.

Şu bir gerçek ki insan olarak dürtülerimizin esiriyiz. Ne kadar " Karaktere önem veriyorum.Dış görünüş yani fiziki özellikler beni bağlamıyor."dense de doğamız gereği karşı cinsten birtakım beklentilerimiz oluyor. Bunları yok sayamayız sanırım. Bu araştırmaların da ne kadar bilimsel olduğu şüpheli tabii. Yukarıdaki araştırmada dikkatimi çeken hakiki bir tebessüm meselesi oldu. Sanırım bu beklenti kadınlarda ve erkeklerde ortak. İçten bir gülümseyiş birçok şeyin başlangıcı olabiliyor. Diğer unsurlar sahici bir gülümsemenin ardında perdelenebiliyor, olumsuzluklar görmezden gelinebiliyor.

20 Kasım 2009 Cuma

Senin Sen'in


Özdemir Asaf'ın "sen"inin sahip olduğu derin manadan oldukça etkilenmişimdir her "sen"li şiirinde.

bir şiirini okuduktan sonra bir iki kelimesi ile oynayıp bu şiire sebep oldum.

.. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. ..


bir sen olmasaydı

sevmek olmayacaktı

başka bir sen de olmasaydı

unutmak olmayacaktı




Hakan


19 Kasım 2009 Perşembe

DAHA HIZLI DAHA HIZLI ...


Bugün biraz hayatın içinden yazayım istedim. Fazla zamanım yok, bu yazıyı hızlıca bitirmeli ve yatağıma girmeliyim. Kaçımız böyleyiz? Kaçımıza 24 saat yetmiyor?

Bana kalırsa bir sürü insan bu durumdan müzdarip. Sabahın köründe, altı- altı buçuk gibi uyanan "ben"i daha ilk dakikalardan itibaren "acele" gerektiren bir süreç bekliyor. Hızla fırçalanan dişler, alelacele kesilen sakallar... 10-15 dakikada bitirilen bir kahvaltı... Şu valideler de olmasa...

Sonrasında şehrin keşmekeşi ve koşuşturma. Bir dolu vesait değiştirmeler, oradan oraya koşmalar, küfür etmeler, zaman zaman yağmur ıslanmaları, kimi zaman duman altı durumları...

İş yeri ve orada akşamı eden bir tempo, bir stres...

Peltem çıkmış olarak eve dönüyorum. Birçoğunuzun çok daha geç saatlerde evde olduğunu hatta olamadığını da biliyorum. Eve iş taşıyanlar da cabası. -O da ayrı bir koyuyor adama-

Anlayacağınız klişeleşmiş bir laf ancak: "Bu hayat değil bu koşuşturma öldürecek bizi"

Bu öldüren koşuşturma içine girmeyi arzulayan insanların haliyse bambaşka bir tezat...

15 Kasım 2009 Pazar

AN!





Yanlıştı yaşananlar!
Aşk benden değil,
Hislerde gizliydi!
Farkına varamadan,
Gerçeğe saplandık,
Duygusuz geçen zamanlarda
Birlikte.
Ve yalnızız en duygulu
Anlarda!


Mert Yüksel

"SIRRI ÇÖZÜLEMEYEN BİR ELYAZMASI"

http://www.haberturk.com/haber.asp?id=186595&cat=180&dt=2009/11/15

"Bu güzel araştırmayı okuyamayanlar için Habertürk'ün sitesinden sizlere aktarmak istedim. İlginç bir el yazması"


Sırlar Kitabı: Voynich El Yazmaları GALERİ
Yüzyıllardır gizemi çözülemedi


Selin Kunt Tütüncü



Voynich el yazmaları, gizemli sırlarla dolu ve metinleri bir türlü çözülüp deşifre edilememiş, hemen her sayfasında çok ilginç el çizimi resimler olan bir antik kitaptır. Kitabın 15. ve 16. yüzyıl arasındaki bir dönemde yazıldığı düşünülmektedir. Eserin yazarı, tam metni, ana teması, amacı, ve yazı dili hala bilinmemektedir.

Elyazmasının bu kadar ilgi çekmesi ve araştırmacıların ondan vazgeçmemesinin sebebi biyoloji, astronomi, astroloji, bitkilerle ilgili çok ilginç çizimler içermesi ve bunlardan bazılarını çizebilmek için çok iyi bir teleskopa, mikroskoba sahip olmak gerektiği ama eserin döneminde bunun olamayacağı gerçeğidir.

EL YAZMALARININ GALERİSİ İÇİN TIKLAYINIZ

Gerçek adı belli değil

Kitabın ismi onu 1912'de keşfeden Polonya asıllı Amerikalı antika kitap koleksiyoncusu Wilfrid M. Voynich'ten gelmektedir. Wilfrid M. Voynich uzun çabalamasına rağmen yazmaların sırrına erişememiştir.

Kitapla ilgili yapılan çalışmalar sonucu onun 1450-1520 tarihleri yazıldığı sonucuna varılmıştır.

Kitabın özellikle ilk kısımları ile ilgili hiç bir sonuca varılamazken tespit edilen sayılı somut sonuçlar; kullanılan dilin var olan hiç bir dille bağdaşmaması ve yardımcı olabilecek tek verilerin de kitaptaki çizimler olduğudur.

Yazı dili çözülemiyor

Bu garip eser profesyonel ve amatör bir çok kriptograf, tarafından defalarca incelenmiş hatta 2. Dünya Savaşı sırasında çalışmış ünlü şifre çözücüler tarafından da araştırılmış ama metinler hakkında hiç bir bulgu edilememiştir.
Bazı bilim adamları el yazmalarının bu kadar gizemli olması yüzünden tamamen uydurma bir dille yazılmış, zekice bir antik kandırmaca olduğunu düşünmüştür. Onlara göre kitap çözülememektedir çünkü çözülecek bir şey “yoktur”, tamamen uydurmadır! Ama çizimlerde yer alan ve bir süre öncesine kadar varlığın bilinmeyen bitkilerin keşfedilmesi yazmaların tekrar bilim dünyasında önem kazanmasına neden olmuştur.

Eserle ilgili bulunan en eski yazılı kayıt 17. yüzyıl başlarında yaşamış olan Çek asıllı simyacı Georg Baresch'in, Mısır hiyerogliflerini çözen Romalı Athanasius Kircher'e gönderdiği bir mektup ve kitabın nüshası ile yazıların çözülmesine dair yardım istemesidir. Collegio Romano'da öğretim görevlisi olan Kircher el yazmalarının aslının kendisine gönderilmesini talep etmiş ama Baresch tarafından reddedilmiştir. Baresch'in ölümünden sonra yakın arkadaşı Johannes Marcus Marci'ye bıraktığı kitabı Marci, Kircher'e göndermiştir ve kapağın arkasına eklediği not günümüzde hala durmaktadır.

Bundan sonraki 200 yıl boyunca kitapla ilgili herhangi bir yazılı belge bulunmamaktadır.

Meleklerin dili mi?

1912'de Collegio Romano finansal sıkıntı yaşadığı için gizlice el altından sahip olduğu bazı malları satışa çıkartmıştır. Kitapçı ve koleksiyoncu Wilfrid Voynich aralarında bu kitabında bulunduğu 30 el yazması eseri satın almıştır. Onun ölümünden sonra kitap eşine kalmış ve en sonunda Yale Üniversitesi'ne bağışlanmıştır.

Voynich yazmaları ile ilgili en çok inanılan teori onun Kraliçe 1. Elizabeth'in danışmanı olan matematikçi ve astrolog John Dee'ye ait olduğudur. Dee'nin yardımcısı ve en yakın dostu simyacı ve medyum Edward Kelley idi. Kelley, gizli bir antik mezardan aldığı bir toz ile bakırı altına dönüştürebildiğini iddia ediyordu. İkilinin iddialarına göre, kristal küresi vasıtasıyla meleklerle bağlantıya geçen Kelley onlarla Enochian adı verilen özel dillerinde uzun görüşmeler yapıyor, Dee'de bu görüşmeleri kayda geçiriyordu. Voynich el yazmalarının bu dilde, yani meleklerin dili Enochian diliyle Dee ve Kelley tarafından yazıldığına inanan pek çok kişi var.

Bitkiler nereye ait?

Eserin konusu ile ilgili genel izlenim, gizli ilimlerle ilaç yapımına yönelik farmokinetik bilimi olduğuna dair. Yine de yazmaların kafa karıştırıcı görsel içeriği bu konuda kesin bir yargıya varmayı engelliyor.

Kitabın ilk kısmı bitkilerle ilgili ama çizimlerde hala tanımlanamamış bitkiler olması durumu daha da gizemli hale getiriyor. Şimdiye kadar elle çizilmiş bu bitki resimlerin sadece bir kaçı tanımlanabildi. Diğer tanımsız bitkilerin bazıları 3 farklı bitkinin karışımından oluşmuş gibi görünüyor. Hatta kök kısmında başlayan bir bitki türü yukarı dallara çıkıldıkça diğer bir bitkiye dönüşüyor ve çiçekleri de üçüncü bir bitkiye ait oluyor. Bir nevi mutant, dönüşmüş bitki çeşitleri sayfalarda yer alıyor.

Çizimlerdeki bitkilerden ikisinin Amerika kıtasında yetişen ay çiçeği ve kırmızı biber olduğu belirlenmiş ama kitabın yazılma tarihinde Amerika henüz keşfedilmemiş olduğu için bu duruma bir açıklama getirilememiştir.

Mikroskop olmadan hücreyi nasıl çizebilir?

Kitabın diğer bölümü olan biyoloji ise başlı başına şaşırtıcı detaylar ve sırlarla dolu. Simyacılıkta kullanılan kazanların ve tüplerin yer aldığı bazı çizimler kitabın iksir ve ilaç hazırlamakla alakalı olduğu teorisini güçlendirmiştir. Ama o zamanın simya literatüründe bulunan ana sembollerin (kartal, mezardaki adam, yatakta bir çift gibi) hiç biri kitapta yer almamaktadır. Diğer bölümün aksine bu bölüm bir çok insan figürü ile de doludur. Bu bölümdeki çizimler günümüzün hücre bilimi ile benzerlik göstermektedir ki burada da bir başka muamma ortaya çıkmaktadır: O dönemde mikroskop henüz bulunmadığı için birisi nasıl olurda hücrenin yapısını çizebilir?

Astroloji bölümü ilk bakışta konususun ne olduğunu belli etse de yine burada da alıştığımız semboller ve figürler yoktur. Tüm astrolojik semboller hiç var olmayan farklı şekiller ve varlıklarla ifade edilmiştir.

Yeni keşfedilen bir galaksi kitapta yer alıyor

En ilginç bulgulardan biri astronomi bölümümdedir. Klasik astronomi çizimlerinde yer alan evreni sembolize eden dairenin içinde hiç de muntazam olmayan 4 kollu bir şekil yer almaktadır ve bu ancak günümüzde bilinen bir galaksiyi resmetmektedir. Peki sadece gelişmiş bir teleskopla tespit edilebilecek bir bilgiye kitabın yazarı nasıl erişmiştir?

Yazarı üstün zekalı bir insan mı, başka alemlerle konuşan bir medyum mu?

Bir başka tuhaflık ise yazmaların şifreli bir şekilde kripto ile yazılmış olmasıdır. Kriptoloji aktif olarak 16. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır ki bu da kitabın yazılma tarihinden çok daha sonradır.

Bu gizemli kitabı Kennedy ve Churchill de incelemiş ve kitaplarında ondan bahsetmişlerdir. Her ikisi de kitapta kullanılan yazım dilini ruhlar aleminden veya başka bir boyuttan gelme olabileceğini söylemiştir.

Yazmaların dili ile ilgili bir başka teori de kullanılan dilin Asya kökenli olduğudur. Bazı bilim adamları yaptıkları incelemelerde Çin, Nepal ve Burma'daki dillere özgü bazı özellikler tespit etmişlerdir. Ama kitabın dili ile Asya dilleri arasında tam bir örtüşme sağlanamamış araştırmacılar bunun nedeninin belki de antik bir Asya dili kullanılması olduğunu söylemişlerdir.
Meleklerin dili, ruhların dili, kaybolmuş bir medeniyetin dili ya da tamamen uydurma, her ne olursa olsun Voynich el yazmaları yüzyıllardır gizemini korumakta ve hiç bir şekilde sırrını açık etmemektedir.

Gizem hala devam ediyor

Bir kandırmaca için fazla karmaşık ve sistematik olan kitabın ne anlattığını bulmak bilim adamları ve araştırmacılar için bir tutku haline gelmiştir.

Bitki bilimi, biyoloji, astronomi gibi fen ve bilim içeriğinin olması onun gizli kapıları açabilecek anahtarları barındırdığı umudunu arttırmaktadır.

Kim bilir belki de yanıp kül olan İskenderiye Kütüphanesi'ndeki gizli ilimler kitaplarının toplu sırrı bu kitabın içindedir?

100. YAZI ŞEREFİNE !

Yaklaşık 3 aydır bu güzel blogda yazıyoruz. Ben ve iki arkadaşımın yazıları 100'ü bulmuş bile. Ne mutlu bize! Umuyoruz ki blogumuz önce 1 yaşına basar sonra da yıllar boyu takip edilebilecek bir blog kalitesinde yayın hayatını sürdürür.

Bizlerden desteklerini esirgemeyen tüm Edebiyat Meclisi okurlarına saygılarımızla...

13 Kasım 2009 Cuma

BULUŞMA


10 Mart 2007
"Fotoğraflar artık senli... "




Bir fanusun içinde an durdu.
Zaman,aynı koltuğa sırtımızı dayamadan
Her yanımızı saran bir kordu.


Tutsaklık koca bir telaşı dizginleyemezdi.
Ezgimi, hiçbir şehir ve aksaklık
Hezeyanımı dünya gelse gizleyemezdi.


O, meydana hışımla kondu.
Raydan ne varsa çıkıverdi aşkımla
Saat vuslatın körüydü,henüz 10'du.


Zaman, müebbet bir bekleyiş diye bezdi.
Yelkovan,akrep, falan filan.
Hiçbir kimse buna "sıradan" diyemezdi.


Elimden saçlarıyla tuttu.
Utancını kaçırdı, kaşlarını koydu kınına
Öyküm,bütün mahpusluğunu unuttu.


Göğsüm bu kenti alnında gezdi.
Bıraktım kadere başkaları sövsün
Hiçbir varlık bugün hasretlik çekemezdi.


O, bu şiire şu parkta noktayı koydu.
Parmaklarıyla sokaklar aynı, bu sokak da
Eli eline, dudağı dudağına, bu O'ydu.


Kutlu günler çabuk geçerdi, bilirdim.
O tren şimdi nereye götürürse götürsün
İsterse çenemi senelerce tutabilirdim.


Ardı sıra bütün renkler soldu.
Olması gereken:Her gidişin bir dönüşü...
Yolu artık beraber yürümelik yoldu.


Sabrım güzel adlansın, dilden dile gezsin.
Uzaklık yakınlasın birdenbire
Deliler gibi sevildiğini,
Bilemezsin.


Murat Gil

QUEEN


Lise yıllarımda tanışmıştım İngilizlerin bu çılgın çocuklarıyla. Bu kadar ünlü bir grup olduklarını bilmiyordum onların. Sadece ne kadar güzel bir sesi var bu adamın diyordum. 91'de hayatını kaybettiğinden bile haberim yoktu bu muhteşem sesin. Freddie Mercury'den bahsediyorum.
Geçen gün yine bir şarkılarını dinlerken duygulandım ve buraya beğendiğim birkaç şarkısını alayım istedim henüz dinlememiş, bu muhteşem eserlerden mahrum kalmışlar için.




Yukarıdaki klip, grubun en sevdiğim şarkıları...

You Don't Fool Me

you don't fool me
words and music by queen

you don't fool me
you don't fool me
you don't fool me
you don't fool me
you don't fool me...

da da da da dah
da da da dah
da da dah

you don't fool me - those pretty eyes
that sexy smile - you don't fool me
you don't rule me - you're no surprise
you're telling lies - hey, you don't fool me
mmm, mama said be careful of that girl
mama said you know that she's no good
mama said be cool, don't you be no fool
yup bup ba ba ba ba da da da dah!

you don't fool me
you don't fool me
you don't fool me
she'll take you
you don't fool me, she'll take you
you don't fool me, and break you
sooner or later you'll be playing by her rules

baby you don't fool me, yeah

you don't fool me, you don't have to say "don't mind"
you don't have to teach me things i know
sooner or later you'll be playing by her rules
oh (fool you) oh (rule you)
she'll take you (take you)
and break you (break you)
yeah

mama said be cool
mama said she'd take you for a fool
she'll take you, and break you
ba ba ba ba bap bap ba baah
la la la la la lah
you don't fool me
you don't fool me...

Türkçesi

Beni Aldatmazsın
Beni aldatmazsın
Beni aldatmazsın
Da, da da da dah
Da da da dah
Da da dah...

Beni aldatmazsın
Şu zarif gözler
Şu tatlı gülümseme
Beni aldatmazsın...

Beni yönetmezsin
Hayrete düşürmezsin
Yalan söylüyorsun
Beni aldatmazsın

Annem "o kıza dikkat et" demişti
"biliyorsun, iyi biri değil"
"sakin ol, sen hiç kandırılmaz mısın"

Yup bup ba ba ba ba da da da dah!

Beni aldatmazsın
Beni aldatmazsın, beni aldatmazsın
O, seni alıp götürecek.
Beni aldatmazsın, kendini kırmazsın (?)
Yönetmezsin beni aldatmazsın.
Beni aldatmazsın
O, seni götürecek.
Beni aldatmazsın, kendini kırmazsın(?)

Sen er ya da geç, onun kurallarıyla yönetileceksin.

Bebeğim beni aldatmazsın, evet.
Beni aldatmazsın, "dikkat etme" demek zorunda değilsin.
Bildiğim şeyleri öğretmene gerek yok.

Er ya da geç, onun kurallarıyla yönetileceksin.

Ah, (Seni kandırırım) ah, (Seni yönetirim) "o kız seni alacak" (Seni alırım)
"ve kıracak" (Seni kırarım)
Evet.

Annem sakin olmamı söyledi
Onun, beni kandırmak için alıp götüreceğini
"seni alacak, kıracak."
Ba ba ba ba bap bap ba baah
La la la la la lah
Beni kandırmazsın
Beni kandırmazsın.


Alın size yine bir şaheser. Yok böyle bir şarkı. Freddie Mercury AİDS'ten hayatını kaybettiğinde cenazesinde bu
şarkı çalıyor ve binlerce insan gözyaşı döküyor...


Too Much Will Kill You (Türkçe Çevirisi İle)

I'm just the pieces of the man I used to be
Too many bitter tears are raining down on me
I'm far away from home
And I've been facing this alone
For much too long
I feel like no-one ever told the truth to me
About growing up and what a struggle it would be
In my tangled state of mind
I've been looking back to find
Where I went wrong


Çok Fazla Aşk Seni Öldürür

Alışık olduğum adamın sadece parçalarıyım
Çok fazla acı göz yaşı üzerime düşmekte..
Evimden çok uzaktayım…
Ve ben bununla çok uzun zamandır tek başıma yüzleşiyorum..

Of, sanki kimse bana gerçekleri anlatmadı gibi hissediyorum…
Büyümenin ve nasıl bir mücadele olacağı hakkında..
Karmakarışık aklımda
Geriye bakıp nerede yanlış yaptığımı bulmaya çalıştım

Too much love will kill you
If you can't make up your mind
Torn between the lover
And the love you leave behind
You're headed for disaster
'cos you never read the signs
Too much love will kill you
Every time


Çok fazla aşk seni öldürür
Eğer kararını veremezsen…
Sevgilin ve geride bıraktığın aşkın arasında parçalanırsın…
Felakete yönelmişsin çünkü hiçbir zaman işaretleri okumadın
Çok fazla aşk seni öldürür her zaman….


I'm just the shadow of the man I used to be
And it seems like there's no way out of this for me
I used to bring you sunshine
Now all I ever do is bring you down
How would it be if you were standing in my shoes
Can't you see that it's impossible to choose
No there's no making sense of it
Every way I go I'm bound to lose


Alışık olduğum adamın sadece gölgesiyim..
Ve sanki buradan benim için çıkış yok gibi…
Sana güneş ışığı vermeye alışkındım..
Şimdi ise yaptığım tek şey seni daraltmak..
Sen benim yerimde olsan nasıl olurdu acaba..
Seçim yapmanın imkansız olduğunu göremiyor musun..
Hayır hiçbir faydası yok..
Gittiğim her yönde kaybetmeye mahkumum..


Too much love will kill you
Just as sure as none at all
It'll drain the power that's in you
Make you plead and scream and crawl
And the pain will make you crazy
You're the victim of your crime
Too much love will kill you
Every time



Çok fazla aşk seni öldürür..
Bu her zamankinden daha kesin…
İçindeki gücü kurutur…
Seni yalvartır, haykırtır ve süründürür..
Ve acı seni çıldırtır…
Kendi cinayetinin kurbanısın
Çok fazla aşk seni öldürür her zaman..


Too much love will kill you
It'll make your life a lie
Yes, too much love will kill you
And you won't understand why
You'd give your life, you'd sell your soul
But here it comes again
Too much love will kill you
In the end...
In the end.


Çok fazla aşk seni öldürür…
Hayatını bir yalana çevirir..
Evet çok fazla aşk seni öldürür…
Ve sen nedenini anlamazsın…
Ömrünü verirdin, yüreğini satardın…
Ama işte gene geliyor…
Çok fazla aşk seni öldürür…
En sonunda…
En sonunda...


a

Ve tabii ki şov devam etmeli!!

Show Must Go On
Empty spaces - what are we living for
Abandoned places - i guess we know the score
On and on, does anybody know what we are looking for...
Another hero, another mindless crime
Behind the curtain, in the pantomime
Hold the line, does anybody want to take it anymore
The show must go on
The show must go on, yeah
Inside my heart is breaking
My make-up may be flaking
But my smile still stays on

Whatever happens, i'll leave it all to chance
Another heartache, another failed romance
On and on, does anybody know what we are living for ?
I guess i'm learning (I'm learning learning learning)
I must be warmer now
I'll soon be turning (Turning turning turning)
Round the corner now
Outside the dawn is breaking
But inside in the dark i'm aching to be free
The show must go on
The show must go on, yeah yeah
Ooh, inside my heart is breaking
My make-up may be flaking
But my smile still stays on

Yeah yeah, whoa wo oh oh

My soul is painted like the wings of butterflies
Fairytales of yesterday will grow but never die
I can fly - my friends
The show must go on (Go on, go on, go on) yeah yeah
The show must go on (Go on, go on, go on)
I'll face it with a grin
I'm never giving in
On - with the show

Ooh, i'll top the bill, i'll overkill
I have to find the will to carry on
On with the show
On with the show
The show - the show must go on
Go on, Go on, Go on, go on, go on
Go on, Go on, Go on, go on, go on
Go on, Go on, Go on, go on, go on
Go on, Go on, Go on, go on, go on
Go on, go on

Gösteri Devam Etmeli
Boşluklar; ne uğruna yaşıyoruz ki
Terkedilmiş yerler, sanirim bu şarkıyı biliyoruz
Bir daha ve bir daha
Kimse ne aradığımızı biliyor mu?

Bir başka kahraman, bir başka aptal suç
Perdenin arkasında oynanan pandomimde
Dur bekle
Buna daha fazla katlanmak isteyen var mı?

Gösteri devam etmeli
Gösteri devam etmeli
İçimde kalbim kırık
Makyajim dökülüyor belki
Ama gülüşüm hala yerinde

Ne olursa olsun, hepsini sansa bırakacagım
Başka bir kalp ağrısı, başka bir kötu biten aşk hikayesi
Bir daha ve bir daha
Kimse ne için yasadıgımızı biliyor mu?

Sanırım öğreniyorum
Şimdi biraz daha ısınmış olmalıyım
Birazdan köşeyi döneceğim
Dışarıda güneş doğuyor
Ama içeride, karanlıktan kurtulmak için çırpınıyorum

Gösteri devam etmeli
Gösteri devam etmeli
İçimde kalbim kırık
Makyajim dökülüyor belki
Ama gülüşüm hala yerinde

Ruhum kelebeklerin kanatları gibi rengarenk
Dünden kalan peri masallari eskir ama asla ölmezler
Ben uçabiliyorum dostlarım

Gösteri devam etmeli
Gösteri devam etmeli
Onu bir gülümsemeyle karsılasayacağım
Asla pes etmeyeceğim
Gösteriyle devam edeceğim

Hakkını vereceğim, bu oyunda baş rolü oynayacağım
Devam edecek iradeyi bulacağım
Gösteri sürdüğü sürece
Gösteri sürdüğü sürece
Gösteri...
Gösteri devam etmeli...


Rock müziğin bu dev grubunu bugüne değin şöyle detaylıca incelemediyseniz tavsiyem bütün parçalarının bulunduğu albümlerini edinmeniz. Freddie Mercury bu dünyaya gelmiş en iyi seslerden biridir, bu sözüme hak vereceksiniz


Meraklıları için bilgi:

****Freddie Mercury (d. 5 Eylül 1946, Zanzibar – ö. 24 Kasım 1991, Londra), Britanyalı rock grubuQueen'in efsanevi solisti. Gerçek adı, Farrokh Bulsara'dır.

Sahnedeki duruşu, şovu, pek çok kişi tarafından hala dünyanın en güçlü vokali olarak anılan sesi, Queen'i sırtlanarak, aydınlatan, Opera ile Rock müziği harmanlayarak yeni bir müzik anlayışı ile dünyayı kasıp kavurması ile tanınan, Queen grubunun kurucusu ve bugünlere gelmesindeki en büyük etkenlerinden biri olarak adlandırılan insan, Freddie Mercury. "Bohemian Rhapsody", "Somebody to Love", "We Are the Champions" ve "Crazy Little Thing Called Love" gibi pek çok uluslararası hit parçanın yazarıdır. Sahnedeki ve ne kadar bahsetmekten hoşlanmasa da, özel hayatındada farkılılıklar ve o yıllarda sahip olduğu dış görünüş ile ne kadar komplike bir özgüvene ve cesarete sahip olduğunu tüm dünyaya müziğiyle ve Queen ile hissettirmiştir. Yıllarca Queen grubundaki çalışmaları ile birlikte solo olarak da çalışmıştır. Mercury, ayrıca İlk asyalı Rock Starolarak adlandırılır. 1991 senesinde AIDS'in getirdiği komplikasyonlar sonucu yaşamını yitirmiş ve ölümü, bu hastalık hakkında toplum bilincinin artmasını sağlamıştır.

2005 senesinde, Blender dergisinin okuyucuları Mercuryi gelmiş geçmiş en iyi erkek sanatçı seçtiler, ve 2008 senesinde, Rolling Stone dergisi onu Tüm Zamanların En İyi 100 Şarkıcısı Sıralamasında Mercury bu sefer 18 numaradaydı.



******Queen, 1970 yılında kurulmuş tüm dünyada albümleri 300 milyondan fazla satmış İngiliz hard Rock grubudur. 1960'ların sonlarında Smile grubunun dağılma sürecine girmesi sonrasında Brian May, Roger Taylor ve Freddie Mercury tarafından Londra'da kurulmuştur. Bir yıl sonra John Deacon'un katılımıyla grup tamamlanmıştır. 70'lerin sonlarında üne kavuşan grup bugün hâlâ geniş bir hayran kitlesine sahiptir. Her ne kadar özellikle Amerikalı eleştirmenler tarafından önemsenmemişse de Stadyum Rock, Glam Rock, Hard Rock, Heavy Metal ve bunun gibi daha nice müzik türüne büyük katkılarda bulunmuştur.

1999 yılında Channel 4 tarafından düzenlenen "Music of the Millenium" anketinde Queen tüm zamanların en iyi ikinci grubu, rock opera tarzının ilk örneği olarak da gösterilen şarkıları Bohemian Rhapsody ise en iyi şarkı seçilmiştir.[1] Queen'in toplamda 18 albümü, 18 single'ı ve 8 DVDsi 1 numaraya yükselmiş ve bu sayede en çok satan gruplar arasındaki yerini almıştır. Queen, İngiltere listelerinde en uzun süre yer alan müzik grubu olma özelliğini de taşımaktadır..[2] Grubun 1981'de yayınlanan ilk derleme albümü olan Greatest Hits, 5 milyondan fazla kopya ile İngiltere'de tüm zamanların en çok satan albümü olmuştur..[3]