31 Mayıs 2010 Pazartesi

TOPLAMA GEMİLERİ



II. Dünya Savaşı'nı destan gibi anlatan filmlerde toplama kamplarındaki milyonlarca Yahudi'nin öcünü alan kahraman savaşçıları görürsünüz hep. Söylediğimi örnekleyen o kadar çok film vardır ki, bu filmler belleğimize kazındığından birilerine hep acırız. Bilinçaltımızda mazlum imajı çizilmiştir çünkü. O dönemde yaşananlar bir büyük dramdır. O dönemde yaşananlar asla kabul edilemez!!

Evet, II. Dünya Savaşı'nın bu mazlum halkı aslında sadece o dönemin mazlum halkı falan değildir. Çağlar boyunca bu mazlumiyeti yaşamışlardır. İlk olarak onları evlerinden Firavun adı verilen bir cani sürüp atar. Çoluk çocuk yollara düşerler. Perişan olurlar. Kendi halinde bir halktır en nihayetinde Yahudiler. Sonrasında 1600'lerde Endülüs'te gördükleri zulümden Yavuz Sultan Selim'e sığınırlar. Sıcak bir yuva bulurlar kendilerine. Avrupa'yı kana bulayan zalim Hitler'in yaptıklarını ve yüzlerce Yahudi'nin Türkiye'ye sığınışlarını ise hala içimiz cız ederek izleriz.

Bunca zulmü, acıyı yaşamış bir milletin 1960'larda kurduğu bu küçücük devlet nasıl olur da kendi yaşadıklarına benzer acıları başkalarına yaşatır anlamak mümkün değil. Diplerindeki küçücük bir ülkenin insanlarına yaptıkları bir değil iki değildir. O insanlara uyguladıkları gıda ambargosu ile bir ulusu kendilerinin de zamanında yaşadığı toplama kampı atmosferine sokmuşlardır. Koca bir ulusun, ki kendilerini ayrıcalıklı olarak niteleyen bir ulusun, böylesine empati yeteneğinden uzak olması insanın kanını donduruyor.

Malumunuz dün yardım gemilerinde yaşananlar, zamanında kendilerine defalarca kucak açmış bir milletin evlatlarına sıktıkları kurşunlar hafızalara kazındı. Hiç kusura bakmasınlar; artık filmlerdeki Nazi Kampı vahşeti görüntüleriyle cız eden içimizde bizi rahatsız edecek başka görüntüler de var. Yazıklar olsun!

30 Mayıs 2010 Pazar

OKUNMAK ya da OKUNMAMAK aslında bütün mesele bu değilmiş


Yazıyorum çünkü buna ihtiyaç duyuyorum. Orta okulun sonundan beri ya şekiller karalıyorum ya da sözcükleri arka arkaya getiriyorum kağıtlarda. Bunları birileri görsün diye yapmıyorum. Birileri görüp aa çok güzel olmuş dediğindeyse kusurlarını bildiğimden övgülere "şaşırıyorum".

Rahmetli Aziz Nesin'in güzel bir lafını hatırlarım. "Bu ülkede 3 kişiden 5'i şairdir" der. Haksız sayılmaz üstad. Onlardan biriyim ben de 5 kişiden biriyim. Üniversitede amacım ilk üçe girebilmekti. Yani birçoğu gibi 5. olmak istemiyordum. Bu işi sıkılarak bırakanlardan yani...

Ülkemizdeki okuma oranına bakarak toplumumuz hakkında kesin hükümler vermemeli. Belli yaş gruplarında ama öyle ama böyle yazan bir kitleye sahibiz aslında. Lise yılları ile üniversitenin bitimi arasına tekabül eden süre zarfında pek çok genç kah çaktırmadan kah inkar ederek bir şeyler karalamıştır. Büyük çoğunluğu durumu içselleştiremediğinden-utanç, gereksiz bulma, belli şeylere yönelme- yazmayı bırakmıştır. Yazmayı bırakmalarının bir diğer sebebi de yazmanın olmazsa olmazı okuma alışkanlığının eksikliğidir. Okumayan birinden harika sözcükler harika tümceler beklemek safdillik olacaktır. Böyle bir gerçekle yüzleşen çoğunluk yaptığı işi gereksiz görerek yazmaktan vazgeçer.

1960'larda gençlik dönemimi yaşasaydım; eminim bir edebiyat dergisinde "yazma dürtüsü"nü tatmin etmek için uğraşıyor olurdum. Belki de ülke sorunlarına kafayı takmış bir aydın olarak sefalet içinde yaşardım. Bunu bilemem; bildiğim bir şey var ki o da : yaşadığımız devir 1960'lara hiç benzemiyor artık. Sanatsal anlamda yazarlığın, şairliğin dergiciliğin neredeyse olmadığı bir devri yaşıyoruz. İletişimin dergi sayfalarının ötesine geçtiği bir devir bu. Modern çağın dergileri gördüğünüz üzere bloglar olmuştur. Aslına bakarsanız blogları milyonlarca yazarı olan bir dergi olarak da düşünebiliriz. Keza az sayıda da olsa okur, bir derginin ortalama 40 sayfasına bağlanırken, bloglar sayesinde bir sürü farklı konuyu bir sürü yazarın dilinden okuyabilme şansına erişiyor. Bu anlamda her blogu bu büyük derginin sayfaları olarak düşünmeliyiz.


Bu büyük derginin bir sayfasını karaladığımı düşünerek gençlik hayalim olan yazma işini sürdüreceğim. Toplumun entellektüel gerçekliği ne olursa olsun, "maymun iştahım" elverdiği sürece yazacağım. Ki maymun iştahım ve çabuk kırılan nazik hevesim "Edebiyat Meclisi"nde 9 aydır bana pek bir sıkıntı çıkarmadı. Aslına bakarsanız çok da şaşırıyor ve seviniyorum bu duruma.

Sevgiyle...

BEĞENDİĞİM EZGİLER # 4



GİDİYORUM

Ne başkası oldu ne de olacak
Sen çalmassan kapım açılmayacak
Şimdi içimde yanan bu ateş
Sanma ki bir son bulacak

Hiç utanmam gülüm divaneyim
Parçalanmış dünyam viraneyim
Seni herşeyden çok çok istedim
Vuruldum avereyim

Ne olurdu benim olsan
Şu yaralarımı sarsan
Bıktım artık yol almaktan
Önüme çıkıp durdursam
Gidiyorum buralardan
Tüm rüzgarlar senin olsun
Benden ayrı rüyadasın
Dilerim bir gün uyanırsın

Yıllar sonra bir gün yaşlandığında
O ipek saçların ağardığında
Kuru yaprak gibi dağıldığında
Kalırsın tek başına

Oysa seni ne çok ne çok sevmiştim
Tüm çiçeklerimi sana dermiştim
Şimdi ellerim boş yüreğim sarhoş
Oysa neler ümit etmiştim


" Elimde eski bir aşktan kalma tutku damlacıkları
Arkamda diz boyu balçık hatıraları ışığı var
Yıkmış atmışım herşeyi
Bir ben kalmışım ortada
Birde sen içimde ,taa şuramda
Kendimden geçiyorum
Özlemişim seni bir tanem
Gel döndür beni bu yollardan
Hadi ,bekliyorum "

Söz-Müzik: Tufan Kıraç


29 Mayıs 2010 Cumartesi

BLOXOO'DA GÜNÜN BLOGU OLDUK


25 Mayıs Salı günü ülkemizin önemli blog paylaşım sitesi Bloxxo'da "Günün Blogu" olduk. Siz değerli okurlarımıza iftiharla sunuyoruz.

TÜRKÇEVİZYON 2010

Bugün ekranlarınızdan eurovision şarkı yarışmasını izliyorsunuz. Avrupa'nın uzun süredir devam eden bir organizasyonu eurovision. Çok prestijli olmasa da senelerdir bu yarışmanın heyecanını yaşıyoruz. Bildiğimiz kadarıyla en ateşli yaşayan ülkeymişiz keza diğer ülkelerde bu kadar dikkate alınmıyormuş.

TRT önderliğinde Türkçe'nin konuşulduğu devletlerin katıldığı bir yarışma düzenleniyor. İlki Denizli'de gerçekleştirilecek ben çok beğendim bazı aday şarkıları. Özellikle Kazakistan'ın şarkısı oldukça güzel. Organizasyonu merak edenler buradan meraklarını giderebilirler.

UZUN İNCE BİR YOLDAYIM


28 Mayıs 2010 Cuma

KÜÇÜK APTALIN BÜYÜK DÜNYASI


Dünya edebiyatı çağlar boyunca büyük devrimler yaşamıştır. İtalya'da Rönesans'ın temelleri atılırken ortaya çıkan Klasisizm insanları nasıl etkilemişse, günümüzün çılgınlık düzeyine varan teknolojik gelişmeleri buna paralel ortaya çıkan Post-Modernist akımlar da insanları ve edebiyatı o derece etkilemiştir.

Ülkemizde bildiğim kadarıyla bir ilk yaşanacak birkaç gün sonra. Bir blog yazarının blogunda sundukları bir kitap halini alacak ve bu kişisel blogun hayranları hayranı, oldukları yazarı artık kucaklarına koydukları bir kitaptan keyifle okuyabilecekler.
Sözünü ettiğimiz blog geçen aylarda tanıttığımız internet dünyasının meşhur blogu PuCCa Günlük'tür. Edebiyat öyle büyük bir değişim yaşıyor ki klasik anlayışların birçoğu yıkılma evresinde.

kitabı edinmeyi düşünenlere bir adres: Küçük Aptalın Büyük Dünyası

BEĞENDİĞİM DÖRTLÜKLER # 7


Bir anahtar verdindi bana
Kabaran yüreğimi bilerek.
Kullanıp durdum onu gönlümce,
Aşkıma kenar süsü diyerek;
Aşındırdım dişlerini zamanla.

Geriye ben kaldım işte.

Yalan olur sevmedim dersem;
Ama yolcu yolunda gerek.
Ey ömrümün uğuldayan durağı;
Yanlış hesaptan dönerek,
Benli günlerini sil istersen.


Geriye sen kaldın işte.

Metin ALTIOK

Örtü

Meyveler cevherini gömer de kabuğuna;
İnsan, kadını soyar başından topuğuna.

Aslında NDK'da başlattığım bir paylaşım tarzıydı şu an yazdığım. Lakin artık Edebiyat Meclisi'nde de yazıyor olduğumdan bu paylaşım tarzımı buraya da aksettirmek istedim.

Evet, Üstad Necip Fazıl'ın bir beyiti yukarıda okumuş olduğunuz. Yine üzerine ciltlerce kitap yazılabilecek türden. Ölçü... Kafiye... Mana... Bir harika!

Örtü, diyor Necip Fazıl. Bir örtü ki kaldırımda öldürülen bir gazetecinin üzerine örtülen tarzdan. Bir örtü ki soğuk kış geceleri üzerimize örttüğümüz. Bir örtü ki şu müthiş nizam ve intizam içeren kainata bakarken gözlerimize örttüğümüz. Bir örtü ki kini, haseti, nefreti, nifakı yeşerten; sevgiyi, aşkı, şevkati, merhameti örten. Bir örtü ki klbe serinlen, yar otursun diye. Bir örtü ki Allah namına, yine Allah için başa örtülen. Bir örtü ki kendini, vitrinine değil iklimine gelenlere saklayan. Bir örtü ki musalla taşına konan tabunu örten boylu boyuna...

Eski Yazlar


Eski yazlar dalgalarda anılarımı korur
Bildiğim aşk kelimeleri hep eksik kalır

Hep mi hüzünler söyletirmiş
Şarkılarda seni
Hep de gönlüme sormalıymışım
Anlayamadığım şiirleri

Hayat, tanımadığım biri
Hergün karşılaşırız yeniden
Ben, işte bildiğin gibi
Şarkı yazıyorum derdinden

Söz-müzik: Yaşar Günaçgün


Ba Ba


tarifsiz sesler ve mimikler
sergileniyor divanında.
ve bir ödül kopuyor dudaklarından;

"ba ba"

olmanın şefkati
sarıp sarmalıyor aileyi


Hakan Karabulut
(yaşanmış bir hikayeden:)

Zaman

Bir zaman bekler ötelerde bizi,
Zamanı gelince gelir ve geçer.
Zaman derindir, silinmez izi,
Bazen akmaz zaman, durmayı seçer.

Karanlık Güneş

Edebiyat Meclisi Yayın Kriterleri

9 aydır yayın yapan Edebiyat Meclisi isimli blogumuzun yönetiminde bir takım değişikler olmuştu. Bu değişiklikleri okurlarımıza duyurmuştuk. Sizin de farkkettiğiniz gibi Edebiyat Meclisi bir değişim sürecine girdi. Bu değişim blogumuza görsel ve içerik yönünde gelişim olarak sizlere yansıyacaktır.
  • Blogumuzun mevcut 7 yazarı vardır. Yazarlarımıza her ay en az bir paylaşım yapma zorunluluğu getiriyoruz. Bir yazarın paylaşım yapmadığı süre 30 günü aşarsa yazarlık yetkisi iptal edilir.
  • Paylaşımlardan (özel paylaşımlar hariç) en fazla 3 en az 1 görsel kullanılması zorunludur.
  • Kullanılacak görseller eğer fotoğrafsa eni (widht ölçütü) 410px veya 200px olacak şekilde yayımlanmalıdır. Bu ayar yapılırken fotoğrafın orijinal boyutlarının oranlarına dikkat edilmelidir. 200px ene sahip olan görsel sola dayalı olarak yayımlanmalıdır.
  • Yayımlanan görsellerin kaynakları paylaşımın sonunda bağlantı olarak yayımlanmalıdır.
  • Blog içerisindeki tüm grafikler .PNG uzantılı olmalıdır. (isteğe bağlı)
  • Paylaşım metni her iki tarafa da dayalı olarak yayımlanmalıdır.
  • Şiir olarak girilen metinler italik , kalın ve Georgia yazı tipi özelliklerinde yayımlanmalıdır.
  • Şiir olarak girilen metinlerin rengi RGB (111, 168, 220) olmalıdır.
  • Metin içi ara başlıkların rengi RGB (246, 178, 107) olmalı ve boyut olarak Blogger'ın "Büyük" olarak isimlendirdiği standart boyut kullanılmalıdır.
  • Bir paylaşım eğer 4 parafgafrtan fazla ise paylaşım, ilk paragrafından sonra Blogger'ın "Atlama aralığı ekle" özelliği kullanılmalıdır. (Yani ilk paragraftan sonra "devamı" bağlantısı verilmelidir.)
  • Kaynak olarak gösterilen bağlantılar, bağlantı metni yazıldıktan sonra parantez içinde bağlantı adresi yazılarak yayımlanmalıdır. Örnek: Edebiyat Meclisi Merhaba Yazısı (http://edebiyatmeclisi.blogspot.com/2010/05/neyden-bahsettigini-bilmeyen-bir.html)
  • Paylaşımlarda kullanılan dil Türkçe olmalı, başlıkta veya metin içerisinde yayımlanacak olan farklı dillerdeki kelimelerin Türkçesi metnin sonunda belirtilmelidir.
  • Paylaşım içerisinde yayımlanacak olan videoların eni (widht ölçütü) 410 px olmalıdır. Bu ayar yapılırken videonun orijinal boyutlarının oranlarına dikkat edilmelidir.
  • Sidebar ismi verilen sağ sütunda yayımlanacak olan görsellerin eni (widht ölçütü) 220px olmalıdır.
  • Edebiyat Meclisi'nin bir adet favicon'u (16x16px , 32x32px boyutlarında) bir adet logosu, bir adet reklam kutusu (125x125px boyutlarında) bulunmalıdır.
  • Edebiyat Meclisi'nin resmi e-posta adresi edebiyatmeclisi@gmail.com'dur.
  • Edebiyat Meclisi Yayın Kriterleri değişiklik gösterebilir.
Edebiyat Meclisi'nde Yazmak İsteyenler;
  • Edebiyat Meclisi'ne şiir, deneme, makale, yorum yazısı, fotoğraf, kitap eleştirileri, kitap tanıtımları, dergi tanıtımları, biyogfi yazısı, gezi yazısı, anı yazısı vb. yazı türlerinde yazılar gönderebilirsiniz.
  • Yazılarınızda kullanacağınız dil Türkçe olmalı ve yazı içerisinde Türkçe'nin imla kurallarına uyulmalıdır.
  • Yazılar en az 3 paragraf olmalıdır.
  • Yazarlar yazının altına isim/soyisim, web adresi ve e-posta adresi gibi bilgileri bulundurmak zorundadır.
  • Yazılarda kullanılacak görseller, blogumuzun görsel kriterlerine uygun olmalı ve yazının içerisinde veya ek olarak tarafımıza iletilmelidir.
  • Kadrolu yazar olmak isteyenler tarafımıza müracat edebilirler.
  • İletişim adresimiz edebiyatmeclisi@gmail.com adresidir.

25 Mayıs 2010 Salı

Neyden Bahsettiğini Bilmeyen Bir Merhaba Yazısı


Bir meclise dahil olduk... Lakin bu meclis; kavganın gürültünün, hakaretin semtine uğramadığı, sanatın her türlüsüne babalık eden Edebiyat'ın meclisidir. Bu meclis yüredir. Çünkü edebiyat kucaklayıcı ve evrenseldir, çünkü edebiyat içte bişen kelimelerin dışa vurup bir başka içe gömülmesidir adeta.

Neden içte pişer kelimeler? Yürek iki akciğer arasındadır da ondan... Eğer korsa yüreğin içi bir başka pişer kelimeler. Bir de derin nefes alıp, nefesin derinine daldın mı düşüncede, işte o vakit iki akciğer arasına sıkışan yüreğin çözülü verir hepten. Sözler çıkar yürekten, dilden, kalemden...

Bir ok olur düşmanın attığı,
Bir gül olur dostun taktığı.

Varır hedefe... Bir başka kor yüreğin topraklarına bir tohum misali gömülür... Zaman geçer. Tohum, fidan olur... Eğer dışa vurmazsa içte pişen, o fidan koskoca bir çınar olur... Hala kalırsa içeride kor olur yakar yüreği.

Yolculuğudur kelimenin, kimi zaman kalpten kalbe kimi zaman kalpten yine kalbe...

24 Mayıs 2010 Pazartesi

HOŞ GELDİN: KARANLIK GÜNEŞ

9 ayı dolduran "EDEBİYAT MECLİSİ" çok değerli bir yazar arkadaş kazandı. "Karanlık Güneş" artık güzel yazılarını bizler için de kaleme alacak. Edebiyat Meclisi'nin yepyeni yöneticisi "Karanlık Güneş"i Not Düştüm Karanlığa adlı güzel blogtan hatırlayacaksınız. Blogumuzun içeriğinin yanı sıra şekil özelliklerinde de bize boyut kazandıracak olan değerli yazarımıza aramıza hoş geldin diyoruz. Sevgiyle...

Kelebek


Kimdi giden,

Kalan kimdi

Oysa,

Bir toz kanatlı kelebeğin düşüydü

Gidip de gelmemek



Hakan Karabulut

23 Mayıs 2010 Pazar

DÜŞ



DÜŞ

Bambaşka bir dünyaya nefes veriyoruz sevgilim

Seninle aynı zulümleri izliyoruz, aynı yaşamları

İnliyor bir yanımız bütün bütün

Aynı yerden ekmek yiyoruz, aynı limana demirleyip

Bir yanımız arıyor hep eski şarkıları


Başka bir güzel geliyorsun gün günden sevgilim

Gözlerin kahverenginin hakkını veriyor

Aynı sevinçlere bakıyorlar benimle aynı korkuları

Aynı kaderi paylaşıyorlar renk renk


Öyle bir gün olsun istiyorum ki öyle bir gün

Bütün telaşları unuttuğumuz

Kaygısı tasası olmayan

İstiyorum çehreni saran mutlu bir pembe

Dudaklarının köşesinde gamzen

Ve bir çift göz beni anlayan.


Bambaşka bir dünyaya bakıyoruz seninle

Aldanmaların cirit attığı bir diyardayız

Gümlüyor sevgiler sevgi sandıklarımız

Her şey sadece bozuk bir ezber

Rollerin biçildiği o sahne

Kendimize replikler seçiyoruz.


Her geçen gün bir rüya gibi geliyor bana

Yaşanan her an tatlı bir düş biliyorum

Şaşıyorum yüzümün haline aynada

Bu koşuşturmaca , bu telaş

Öldürecek beni sanıyorum.


Murat GİL

20 Mayıs 2010 Perşembe

BEĞENDİĞİM DÖRTLÜKLER # 6


DİD

Bir aşk varmış bir aşk yokmuş oldu aşkımız
Siz başkaydınız başkaydı aşkınız

Kurnaz sevgiyi senden sonra öğrendim öğrettiler
Az naz edeydin de seni seveydim
Sevgimde tilkiler





Yaşar Günaçgün

19 Mayıs 2010 Çarşamba

BEĞENDİĞİM SÖZLER # 2


"İki şey sonsuzdur: evren ve insan aptallığı; ve evren konusunda emin degilim" Einstein

17 Mayıs 2010 Pazartesi

BARIŞ'I ÇOK ÖZLÜYORUM!...


İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından, bayraklarla donatılan konsolosluk binalarının yanından geçen Rikkat Hanım, ellerinden tuttuğu iki oğluyla birlikte, Cihangir'deki evlerinden Taksim Parkı'na doğru yürümektedir. İki çocuğu da savaş yıllarında doğmuştur Rikkat Hanım'ın. Bu yüzden, eşi İsmail Hakkı Bey'le ilkine Savaş, ikincisine Barış adını koyarlar.

Büyük oğlu Savaş bayrakları göstererek sorar: " Bugün bayram mı anne?"... "Hayır" der, Rikkat Hanım:"Barış Günü"... Bu yanıt üzerine Savaş kardeşine döner:"Sana oyuncaklarımı vereyim adını bana ver"...
Barış kabul etmez ağabeyinin bu teklifini ve o gün, iki kardeş ilk kez kavga ederler!..

Savaş yıllarının getirdiği yoksulluk yüzünü güldürmez Barış'ın. O yılları, "Çocukken mutlu bir insan değildim. Parçalanacak bir oyuncağım bile olmadı" sözleriyle anımsar.

Barış'ın öğrenciliği de, çocukluğu gibi pek parlak geçmez. İkmale kaldığı fizik,kimya,matematik, gibi fen dersleri yaz tatillerini zehir eder. Ortaokul son sınıfta kaldığı dersler arasında müzik de vardır!
Soyadına takılır arkadaşları: "Manço"... Kızılderili adını anımsatan Manço'nun Karamanoğulları'ndan miras kaldığını öğrenir. Fatih tarafından Anadolu'dan sürülen Karamanoğulları'ndan Balkanlar'a yerleşenlerine yöre halkı "Manço" diye seslenir. Belki de yüzyıllar süren bu özlemdir, Barış Manço'nun şarkılarının buram buram Anadolu kokmasının nedeni.

Bir Anadolu ozanıdır BArış Manço. Orkestrasına " Kurtalan Ekspres" adını koyar. Siirt'in bir ilçesidir Kurtalan ve Güneydoğu'da tren yolunun ulaştığı son istasyondur. Bu konuda, Cemal Süreya'nın yaptığı şu değerlendirme çok öenmlidir: "Aslında çok daha önceden ortadan kalkmıştı saz şairi de, halk şiiri de. Sözgelimi Aşık Veysel halk şairi değildir. Desek desek halkevi şairi diyebiliriz onun için. Günümüzün halk şairleri, saz şairleri, hafif müzik sanatçılarıdır diyorum. Barış Manço en önde geleni bizim için."

Cemal Süreya, Barış Manço 'yu hayattayken ele aldığı yazısında şu karşılaştırmayı ortaya koyar: "Barış Manço'nun resim sanatındaki karşılığı Bedri Rahmi Eyüboğlu'dur. Onun gibi çorap deseni tutkunu. Ama yine onun gibi oradan mutlaka bir şeyler çıkarmasını bilir. Bütün bunlar bir arınma da getirmiştir Barış Manço'ya. Zaman zaman, daha doğrusu büyük bir geniş zaman içinde, bir minyatür saflığı da kazanabiliyor. Dünyada olup biteni izleyen bir sanatçı. Kopyacı değil. Rahatça yaratıcı diyebileceğimiz bir uyarlama gücü var. En uzak ülkedeki hafif müzik ya da pop girişimini, yüzyıllar öncesinin Anadolu duyarlılığıyla iç içe geçirip bugün için hazırlanmasını biliyor. Fırsatçılığını da o naif, o minyatürleşebilir tavrıyla bağışlatıyor"

Sanatçının dğnya görüşünü, sanatı ele alışını ona atılmak istenilen çamurlarla değil, kendi sözleriyle anlamaya devam ederlim: Ölümünden kısa bir süre önce katıldığı bir televizyon programında şunları söylemiştir Barış manço: " Türkü çok büyük bir coğrafyada söylenir. Herkes doğru bildiği kadar okur. Her isteyen, her istediği gibi türkü söyler.İçinden nasıl geliyorsa öyle okur. Güney Anadolu türküsü ile Balkan türküsü aynı değildir. Bir tek türkü yoktur. Gönlümden ne geçiyor, dilimden ne geliyorsa öyle okurum. Bu yasaklanamaz. Yasaklamak yasaktır!.."

Barış Manço, geçmişi tanmımayanın, bugünü anlamayanın yarını kuramayacağına inanır. Antika eser tutkunluğu da içinde yaşadığı yüzyıla uyum sağlayamayışının dışa vurumudur. Bu yüzden, bir müzeyi andıran evindeki çalışma odasında televizyona,müzik setine ve videoya yer yoktur. Nikahına faytonla giden tek sanatçı da o değil midir? Ne de olsa o, yaşamının her anıyla kalıpları kıran bir sanatçıdır.

Ülkemizde çok görülen sözler çarpıtma hastalığı hiçbir zaman yakasını bırakmaz Barış Manço'nun. 90'lı yılların başında milletvekilliğine adaylığını koyacağı yönünde haberler çıkınca bir basın toplantısı yapmaya karar verir. Sanatçı, böyle bir şeyin söz konusu olmadığını, böyle bir şey yapacaksa bunu Cumhurbaşkanlığı için yapacağını söyleyerek, her zaman olduğu gibi kimseyi kırmadan sıyrılır işin içinden. Daha doğrusu sıyrıldığını sanır. Çünkü sözleri saptırılarak halka şu mesaj verilir: "Barış Manço Cumhurbaşkanı olmak istiyor."

Sanatçı " Lambaya Püf De" şarkısının TRT denetim kurulu tarafından yayınlanmasına izin verilmeyişiyle de yasaklardan payına düşeni almıştır. Kurul erotik bulur söz konusu şarkıyı. Bunun üzerine aynı şarkı sözleri kaldırılarak bir kez daha kurula sunulur. Sonuç değişmez!.. Şarkı yine erotiktir. "Nasıl olur, sözleri yok ettik?" diye çıkışan Barış Manço'ya ağzının payı verilir: "Gitarist şarkıyı erotik çalıyor!.."

Barış Manço'nun 1 Şubat 1999 tarihinde ölmesi son derece anlamlıdır. Çünkü, o gün Mehmet Ali Ağca'nın gazeteci Abdi İpekçi'yi öldürüşünün 20. yıldönümüdür... Şu rastlantıya bakın ki, Abdi İpekçi adına konulan bir "Barış" ödülü vardır.

7'den 77'ye herkesin sevgisini kazanmış nadir sanatçılardan biri olan Barış Manço'yu, bir gün bu ülkede " Kitap Kurtları Vadisi" filminin çekilmesi umuduyla bir şarkısındaki şu sözüyle analım: "Silahla mertlik olmaz Osman!"


SUNAY AKIN "Tuncay Terzihanesi"

Barış Manço'nun ölüm yıldönümünde koyacaktım bu yazıyı ancak sonrasında düşündüm de ben Barış Manço'yu sadece özel günlerde hatırlamıyorum ki! Şarkıları hep özel olmuştur benim için. Onun için yazılan bu yazıyı bugün yayımlıyorum, keyifle okumuşsunuzdur eminim "Adam Olacak Çocuklar"

16 Mayıs 2010 Pazar

NDK RÖPORTAJLARI

Not Düştüm Karanlığa (NDK)nın değerli üyesi "Karanlık Güneş" çeşitli blog yazarlarıyla yaptığı mini röportajları bir sanal dergi haline getirdi. Bu güzel ve önemli çalışma içerisinde bana da yer veren Karanlık Güneş'e teşekkürü bir borç biliyorum. Blog yazarlarıyla ilgili ilginç bilgileri öğrenmek isteyen arkadaşlar aşağıdaki sanal derginin sayfalarını karıştırabilirler. Direkt "Edebiyat Meclisi" yazarı eeyore ile röportajı okumak isteyenlerse burayı tıklasınlar.

15 Mayıs 2010 Cumartesi

BEĞENDİĞİM EZGİLER # 3




YAS
hatıralar başucumda nöbet tutar gece gündüz bekler beni
düşlerim var benim hayallerim var
fikrim derya deniz fikrim geri getirir
seni
ne eserim ne yağarım dururum mateme dilsiz dağ gibi
dualarım var; duvarlarım var
yazarım söylerim yana yana ismini
yarıda kaldı şarkılar aman
bu yaraya deva değil zaman
ateş düştüğü yeri yakar
bu düzeni bozuk dünya yalan
ötme bülbül ötme can ayazda kışta
sen gülü terk etme; şarkılar şiirler yasta


Söz-Müzik: SEZEN AKSU


Her dönem bir şarkı takılır ya insanın ağzına bugünlerde ağzıma takılan parça aslında baya eski bir parça. Rivayete göre Sezen Aksu'nun Uzay Heparı'nın ölümü üzerine bestelediği bir şarkı "Yas" Levent Yüksel'in seslendirdiği ikinci albümünde yer verdiği eşsiz bir eser. Sonrasında Kubat seslendirmişti.

Sezen'e neden bu şarkıyı kendiniz yorumlamadınız diye sormuşlar. O da "mümkün değil, söyleyemem" diye yanıt vermiş.


9 Mayıs 2010 Pazar

ANNELERİMİZE BÜTÜN KALBİMİZLE !!!



ANNECİĞİM

Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!

Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,
Gecenin ardında yine gece var;
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!

Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış, çırpınmak için;
Bu kış yolculuk var, diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim!…

NECİP FAZIL KISAKÜREK

6 Mayıs 2010 Perşembe

BEĞENDİĞİM SÖZLER # 1


İnsanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır
Dostoyevski

3 Mayıs 2010 Pazartesi

LAVİNİA KİMDİ?


Mevhibe Meziyet Beyat (ilhan selçuk'un eski eşi)

LAVİNİA
sana gitme demeyeceğim.
üşüyorsun ceketimi al.
günün en güzel saatleri bunlar.
yanımda kal.

sana gitme demeyeceğim.
gene de sen bilirsin.
yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
incinirsin.

sana gitme demeyeceğim,
ama gitme, lavinia.
adını gizleyecegim
sen de bilme, lavinia.

Bu dizelerin ne kadar güzel olduğunu anlatmak için çabalamama gerek yok sanırım. Aşk şiirlerinin en güzellerinden biridir Lavinia. Bu sitede de daha önce yayımlamıştık. Sonra da yayımlarız. Lavinia bir külttür.

Diğer yazılarımdan birinde Haluk Oral'dan da bahsetmiştim. Şiir Hikayeleri adlı kitabından da.

Her zaman büyük şiirlerin kimler için yazıldığını hangi olaylar üzerine yazıldığını merak ederdim. Aslında merak etmeyi sevdiğimi anladım sonraları. Bir şiirin gerçek hikayesini duyduğunuzda o şiirden soğuyabiliyorsunuz. Murathan Mungan'ın "Olmasa Mektbun" adlı şiirini lise yıllarımda Derya Köroğlu için yazdığını bilmiyordum mesela:D

Neyse Lavinia'nın kim olduğunu araştırmış Haluk Oral ve kitabında bizlere sunmuş. Ben de meraklılarıyla paylaşayım istedim. Detay bekleyenler bu kitabı alacak tabii:D Özdemir Asaf'ın büyük aşkını merak ediyorsanız:






2 Mayıs 2010 Pazar

MAKAS

MAKAS

Daha düne kadar

Her şey lirikti

Onlarca, onlarca şey birikti

Yazılamayanlardan

Ve bütün isimler silikti

Adresler adresleri tutmaz

Çünkü göğsümdeki pil bitikti


Gönlümü bıraktığım o nadas

Bitti!

Sessizlik, seni bulana kadar…

Bir rüzgar seni aldı, yanıma itti

Bir ucu sen,

Bir ucu ben

Ve kapandı makas.


e.y.


MURAT GİL

BEĞENDİĞİM EZGİLER # 2

AYSEL GÜREL 'in harika sözleri var, muhteşem şarkıların altında. Bence en güzellerinden birisi SON BAKIŞ 'tır. Dinlemeyen yoktur sanırım ama belki 25 yaş altı bilmeyebilir diye paylaştım.

SON BAKIŞ

bir söz bitişi gibi son buldu sevişler
bir yaz güneşi gibi eritir hep bu terkedilişler
bir yaz güneşi gibi eritir hep bu terkedilişler

bir an duruşu gibi, ömrün gidişi gibi
veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler
veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler

aman aman yandım aman
kurşun gibi izler
son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda

aman aman acı yüzler
kurşun gibi izler
son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda

aman aman yandım aman
kurşun gibi izler
son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda

aman aman acı yüzler
kurşun gibi izler
son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda

SÖZ: AYSEL GÜREL

MÜZİK: ONNO TUNÇ

SEZEN AKSU


1 Mayıs 2010 Cumartesi

Yarım Ütopyasını Kaybeden Herkese Armağan… Şeker Niyetine...


Hüznü damıtılmış şehirlerin çocuklarıyız. Ellerimizde renksiz güller. Ölümlere toprağı çok görüldüğü çağdayız. Ruhların mezarları olmaz. Bunu unutma konuş, sesini biriktireyim ellerime. Her susadığımda dudaklarıma çalayım, yudum yudum. Ya tükenirse…

Gidiyorum, güllerden çıkardığınız dikenlerin, gölgeleri kalbimde. Her şey kolay, sevmek… Ölmek… Ama sevilmek, kimse bu açlığı doyuramıyor.

Kanlı irinlerini boşaltıyorlar ruhuma… Kapıyorum dudaklarımı yoksa acılarım dökülecek. Bu çağa geç kalıyorum, kendime erken… Ellerimde kırmızı güllerin kokusu, kimi sevmek istesem, saçlarına eğreti duruyor gidiyorum.

Kimsesiz bir çocuğum ben, bakışlarınızı biriktiriyorum misketler yerine. Ne zaman inanacak olsam dünyaya, çıkarıp asıyorum birini odama. Bakıyor bana siz gibi, susuyorum… Diriltilmiş ruhlar cehennemi dünya, ölgün bedenlerin mabedi. Hadi güller yok artık ama hiç olmazsa gül kokuları takayım saçına… Bahar niyetine.

Susuşunu özlüyorum, başkalarının yalancı kahkahalarında kaybolduğumda. Kapat özlerini açtığında her şey güzel olacak… Diyemem! Sana. Yarım kalmış ütopyamın kahramanısın sen. Anlatamam, bilmiyorsun düş yiyiciler var. Kocaman gözlerinden içime damlatıyorlar karanlığı. Şimdi, ütopyamın son cümlesindeyim, son boşlukta. Ne olur çocukların kokusunu da kat, düşlerime, tamamlanayım.

Ölümsüzlüğümü asıyorum, parmak uçlarınıza. Bitti, akıyor paslı gerçekler. Hadi! Soyunuyorum tüm sıfatlarımdan, sizden armağan. Bir çay dumanı, bir bulutun ucu… Akıyor düş maviye çalan saçlarımdan… Geldim, hoş çakallarını yakıp ısınacağım, ayaza bıraktığımda yüreğimi.

Son bir cümle kaldı kursağımda, ne olur bağışlayın… Her şeye rağmen ben olmayı başardım diye


Burcu Akkanlı


14. 04. 2010