23 Haziran 2010 Çarşamba

yaz yağmuru


kasıp kavuran bir yaz ayrılığımız.

Sen bir damla,

bense burunlarda tüten toprak kokusu


Hakan Karabulut

21 Haziran 2010 Pazartesi

BEĞENDİĞİM BEYİTLER # 1


Dost bivefa, felek birahm, devran bisükun
Dert çok, hemdert yok, düşman kavi, tali' zebun
FUZULİ


**"Dost vefasız, dünya merhametsiz, devir huzursuz, dert çok, derdimi paylaşan yok, düşman kuvvetli, talihim zavallı ve çaresiz.

20 Haziran 2010 Pazar

MEHMEDİM


Gayrı anlatılmaz bu savaş bence
Dağ taş konuşmuştu kendi dilince
Hücum diye bir ses duydum ilk önce
Sonra Allah Allah dedi Mehmedim

Ne ana ne sıla ne yar hayali
Bir gör Mehmet'teki kükremiş hali
Kırpmadı gözünü yağmur misali
Mermi yedi havan yedi Mehmedim
Can askerim

Bu öyle bir iman öyle ihlas ki
Secde eder cümle canlı ve bitki
Bir temmuz akşamı Allah şahit ki
Şaha kalkmış vatan idi mehmedim

Bu akşam yıldızlar sararmış gibi
Tepeler titreşir hava kış gibi
Bir dağın sırtında dağ varmış gibi
Omuzlamış bir Mehmedi Mehmedim
Can askerim


Şehitlerimizin ruhu şad olsun




http://video.eksenim.mynet.com/ali_sami/osman-oztunc-mehmedim/287367/


18 Haziran 2010 Cuma

küçük bir çocuktu hayallerin

Tanımadığım bir silüet oldu
Yüzün ruhumda

Ellerimden kayıp gittin
Ve ben
Buna izin verdim

Kelebek misali narin, kısa ömrüne
Yürekler dolusu isyanı sindirdin

Sebebiyetsiz susuşlar, ansız gelen kahkahalar gibi
Yürekte gizli kalmış gizli bir öykü gibi..

Dudaklarını kurutan, haykırışlarını yutturan
isyanlarını benliğine hapseden gizli bir hastalık…

gölgende gizli sevincin, hüznün, gizemin
ele veriyor seni her adımında

parmaklarının ucunda yaşamın

içerisine hapsettiğin korku rüzgarları
dalgalanıyor sebepli sebepsiz

esintisine kapılıp savruluyorsun içindeki zindanlara

unutturmuyor kendisini,
her içine çektiğin nefeste seninle

Yüreğin her hızlı attığında, her yutkunmada

küçük bir çocuktu hayallerin
tükettin…
ve sen
Ellerimden kayıp gittin


Hatice Yeşilkır

ADI SEVGİ

zaten o hep sevdiğini söyleyen değil midir asıl can yakan? O değil midir kurulu oyunun belki de son perdesine kendince dolaçlamalar yazan? Sevmek gibi yüce bir duygunun arkasına saklanan.. Olsa olsa bu da, koca bir yalan!

Şimdi söylesem bir değeri var mı?
içimdeki küçük kız çocuğu öldü, merhamet galeyanları nefretin sirkine döndü.
şimdi kolay mı kapıları ardına dek tereddütsüz açabilmek?
bu sefer değil.. bu zaman o zaman değil!

dönüşün izini bulabilmek için ufaladığım ekmek kırıntıları geçmişin toz dumanında kayboldu..
ya ben?
ya ben bu merhametsizlik girdabında kaybolacağım yada kendi kazdığım mezara kendimi gömeceğim...


Hatice Yeşilkır

17 Haziran 2010 Perşembe

halden hale


gitmek

gökyüzünün kanada çalan renginde

ve her çırpınışımın bir ezgi ile

kulaklarında bitmesi umudum.

dönmek,

gökyüzünün suya çalan renginde

ve

ellerinde demet olmak dileğim,

gökkuşağı renginde


Hakan Karabulut

Ayrılık Ayracı


Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun
Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın
Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi
Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu
Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde

Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada
Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık
Böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda
Yaşadığın kent de sana benziyor gitgide
Ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor
Ya da erteletiyorum biletimi son anda

Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam
Karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin
Yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık
Fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek
Ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi
Eylül diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık

Üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememek için
Uçaklar gemiler trenler çiziyorsun duvarlara
Kendine bir deniz bul artık bir de rüzgâr
Parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada
Tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı
Ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü

Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
Tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde
Konuşacak bir şeyler bulamıyorsak günboyu
Derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa
Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın
Ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını

Ahmet Telli
Başağa...

16 Haziran 2010 Çarşamba

Serüven


Bir “nokta”dan sonra yine sana başlıyorsam eğer

Bir çift göze dalıyorsam

ellerimi hapsedip saçlarında dolaştırıyorsan

ve zamanın gerisinden

kuş dilinde sorular soruyorsan

ve ben hep bildiğimi okuyorsam yazıp çizdiğimden

hüküm giymişimdir adressizliğinden

sorarım sana ey karaya çalan!

Bir kalemin seyri dersin

nereye kadar?

Söze dökülmesi midir adresin,

Gözlerinden başlayan serüvenin

saçlarında bitmesi midir?


Hakan Karabulut

14 Haziran 2010 Pazartesi

BEĞENDİĞİM EZGİLER # 5

SEVDAN GÖZÜMÜN BEBEĞİ

Bu şarkıyı çok severim. Çelik'in özellikle ilk 7 albümünde oldukça kaliteli şarkıları olduğuna inanan 90 kuşağı gençlerindenimdir. Saçma sapan polemikler içinde gördüğüm sanatçıdan ilk gençlik dönemlerimin sonunda soğusam da birçok şarkısını hala ezbere bilir, radyoda kulağıma sesi geldiğinde keyiflenirim. Sesinin tınısı beni etkiler Çelik'in. Keza Cici Kız, Dongi Dongi gibi şarkılar akademik kariyerine olan saygımı sonlandırsa da piyasanın gerekleri ile ayakta kalmak zorunda olan sanatçıları düşünerek polyannacılık yaparım. Çelik'in çok şarkısını severim dediğim gibi ancak "SEVDAN GÖZÜMÜN BEBEĞİ" albümüne ismini veren bu parçayı sizlere hatırlatmak istedim. Müthiş sözler, harika bir melodi ve yorum. İşte karşınızda sevgiliye övgüler dizen bir Çelik şarkısı...




13 Haziran 2010 Pazar

BU UTANÇ YAZISINI MUTLAKA OKUYUN


Yazarlar toplumun çok önemli parçalarıdır. Hele ki toplumu her an yönlendirebilecek pozisyonda olanlar. Gazetelerde köşe sahibi olmak anlaşılan eskisi gibi sıfatlar taşımayı gerektirmiyor. Hiçbir önem arz eden özellik gözeltilmeksizin salt şan, şöhret sahibi kişiler bir anda önemli gazetelerin en ön sayfalarında kendilerine yer bulabiliyorlar. Bugünkü yazısını okuyunca Sibel Arna'nın da öyle olduğunu anladım. Çok büyük bir yazarlık yeteneği beklemiyordum aslında. Sözcükleri muhteşem kullanan beni derinden etkileyen bir yazar beklentim yoktu. Fakat yazının içeriği canımı acıttı. Ülkemin aydın diye tabir edilen kesimini temsil eden bu şahıs yazısında kendisine ve bebeğine hizmet eden şahsı dolayısıyla tüm hizmet sektörü çalışanlarını resmen ezmiş, onları küçük göstermişti. Okuduklarım bir insanlık dramını işaret eden şeylerdi. Aslında yazıyı okudukça karşımdaki şahısın ülkemde hemen her gün rahatlıkla karşılaşabileceğim türden biri olduğunu anladım. yorumu size bırakıyorum işte o yazı : DOKUZ AYLIK BEBEKLE MAVİ YOLCULUK

İZMİR İSTANBUL ARASI


Sıcacık bir site olmaya aday İzmir İstanbul Arası. Farklı konu başlıklarıyla ilginizi çekebilecek, sizleri bilgilendirebilecek postlara sahip olmaya aday. Bayanlar moda ile ilgili yazılarla eğlenirken meraklıları İzmir ve İstanbul'un daha önce görmedikleri mekanları hakkında bilgi sahibi olabilirler. Yine site sahibinin ilgi alanları dahilinde bir sürü konu hakkında fikir yürütme olanağı bulabilirler. Bu yepyeni siteye başarılar diliyorum ve kolay gelsin diyorum.

8 Haziran 2010 Salı

Evet


evet dediğin

toprağın özlemiymiş biraz

biraz da,

bir uçtan diğer uca beyaza çalan

hasat vakti gelmiş pamuk tarlasının

toprağa direnişiymiş

Hakan Karabulut

4 Haziran 2010 Cuma

BEĞENDİĞİM DÖRTLÜKLER # 8


SİTEM
Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim.
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.

Yar yar!..Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım.
Yar yar
Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU