30 Ocak 2011 Pazar

LOVE AND OTHER DRUGS: BAZEN BİRİSİ İLACINIZ OLUR


Dün izlediğim 127 Saat filminin üzerimdeki etkisi geçmeden başka bir film izleyeyim istedim. Love and Other Drugs adlı filmi izlemeye karar verdim. Genelde sinema günleri yaptığım haftalarda izlediğim çok iyi bir filmin ardından kötü filmler arka arkaya gelir ve bütün keyfim kaçardı. Bu kez öyle olmadı. Başrollerini Anne Hathaway ve Jake Gyllenhaal'ın paylaştığı bu enfes film bugünlerde romantik bir film arayanlar için güzel bir ilaç olacak.

İlaç diyorum bu söz filme çok yakışıyor. Çaylak bir represant olan Jamie doktorları tavlamak üzere bütün hünerlerini gösteren yakışıklı ve çapkın bir gençtir. Hayatı boyunca kızları rahatlıkla tavlayan kahramanımız hastanede bir doktoru kafalamaya çalışırken Maggie ile karşılaşır. Film de burada başlıyor zaten.

Keyifli seyirler...


29 Ocak 2011 Cumartesi

127 SAAT: BİR ÇATLAKTA NE KADAR DAYANABİLİRSİN?


Slumdog Millionaire filminin yönetmeni o filmdeki becerisi ile Oscar'ı sonuna kadar hak etmişti. Bugün izlediğim bir başka filmi 127 Saat ise resmen bir baş yapıt.

Film gerçek bir hikayeden yola çıkılarak çekilmiş. Özgür ruhlu gencimiz Aron kimseciklere haber vermeden Amerika'nın meşhur kanyonlarından birinde seyahate çıkar. Kısa bir gezinti olarak planladığı bu marecasında bir çatlağa sıkışır kalır. Eli iki kaya arasına sıkışmıştır.

Sonuna kadar nefesimi tutarak izlediğim filmlerden biri oldu 127 Saat. İzlemeyenlere şiddetle öneriyorum bu filmi.

Keyifli seyirler.


28 Ocak 2011 Cuma

İNCE

Tanrının gülümsemesini hissettiğin anlarda,

Yanındayım , uzakta olsam da

Yokluğum önemli değildir,

Hasretle duvarlara çizik atsam da,

Ve her çiziktir baktığımda

O gülen yüzdeki gözler

aslında…

Aşk adına yazmak gerekir,

Tüm şiirleri,

Ve aşk adına yaşamak gerekir,

Tüm sevgileri…

RÜYA


şimdi ben
o an için yaşıyorum
ısrarlı bir hayali.

içinden
bir de sen
karanlığın içinde
"o mavi kız çocuğu gibi bakıyorsun"
öpüşüme yaslanmayı
geçirip de

onlarca insan
yüzlerce insan
belki binlercesi...
kulaklarından geçecek,
duymayacaksın değil.
usulca yaklaş
susunca aşkla
bil benlesin!

"hangi yöne gideceğini belirleyen rüzgar değil, yelkendir."
bin deniz mili tayfun, çok yelken dolusu rüzgar
şehvetimi de duymayacaksan eğil
gözlerimle anlaş
dudağımla başka
duy benlesin!!

o an bir şilep karaya oturur.
olanca kuvvetiyle bir şaplak yersin.
o an içindeki termal sular budur!
ah işte ölüm budur dersin...

etrafta ne güvercin varsa havalanır.
ortasına bir dilim elmayla o kız çocuğu koşar.
evrenin yani tarihin yolu yarılanır.
deniz gelgitlenir,
rüzgar coşar...

insan her arzusunu da hak etmeli
bunu bütün şefkatinle sen öğrettin!
ki onlar tercihlediğiyle yaşar!
tut ki geleceğin güne kadar
dudaklarımı kaybettim.

ellerin var
ellerin bal gibi de bunlar
ellerin onları geri vermeli
verecek vermesine de
gelecek gerimde
zın zın parlar
bir anlam vermeyeceğim
inan ol gülmelerine
çünkü kucakladığımı düşlediğimi
duymayacaklar...

gel sarıl
etrafın yanar dönerine aldırma
mekan sürekli flu
sürekli değişkendir rüyada
"dünyada da böyle
değil mi?"

hem darıl
diri
hiçbiri kalmıyor sabaha
boğazında koca bir yumruk
yumruk koca bir kuyruk gibi arkamda
"ah bir rüyaymış bunlar da”



Murat Gil

RADYO EDEBİYAT MECLİSİ : "BAM TELİNE DOKUNANLAR"

28 Ocak 2011 Cuma gecesi 22:00 ile 23:00 arası Radyo Edebiyat Meclisi'nde en romantik parçaları dinleyebilirsiniz. Programda özellikle 90 ve 2000'lerin en kaliteli hüzünlü parçalarına yer vereceğiz. Bütün Edebiyat Meclisi okurlarını programımıza bekliyoruz.

Radyomuza sitemizin başlığının altındaki flash bannera tıklayarak ulaşabilirsiniz.

25 Ocak 2011 Salı

Edebiyat Meclisi FM

Yayındayız...

RADYOMUZU DİNLEMEK İSTİYORSANIZ Flatcast Viewer F5.2.2
EKLENTİSİNİ BİLGİSAYARINIZA YÜKLEYEBİLİRSİNİZ


24 Ocak 2011 Pazartesi

KONUKLARIM

Anadolu'nun ıssız bir köşesinde bir tren garıyım
İnsanlar vagon vagon anılarımı taşıyan bir tren
Yıllardır bir başka yere taşınamayan yalnızlığım
Ne daimi bir yolcu
Ne istediğim an giden
Anadolu'nun ıssız bir köşesinde
Kurumuş bir yaprak kadar sarıyım

Geldiler, durdular
Konakladılar bende
Silinmeyen izler bıraktılar
Anılar yıllarca yaşarsa da bedende
Onlar davetsiz bir konuktular

Kimi bavulunu unuttu gitti
Birkaç parça elbise kaldı içinde
Kiminin taze çiçekleri
Kokuları duruyor üstümde

Kimi ateşini bıraktı
Küllerinden dumanlar tütüyor
Kimi bambaşka bir güne uyandı
Horozları benim için ötüyor

Bir tren garıyım
Yolcularının umursamadığı
Yolcularını da pek umursamayan
Demiyorum tertemiz ve arıyım
Yolcularını hakkıyla uğurlayan
Geldiler, durdular
Konakladılar bende
Gülüşümü bir duvar saati gibi kullandılar
Anıları yıllarca yaşasa da bende
Onlar davetsiz birer konuktular



Murat Gil

20 Ocak 2011 Perşembe

BİR MARTIYI AĞLATTIN SEN

bir martıyı ağlattın işte
bir çocuk garanti intihar eder artık
kütür kütür küfrediyor gece imanıma
bir yaprak kırılıp suya düşüyor
su yaralanıyor su kanıyor şelale!

ah nasıl titredim tensiz
bir piyanist büküldü sanki
kesişen ayrışık doğrular gibi
çarpışıverdim yüzünle. Yüzün
öyle düzgün suna bir elyazısı
yüzün yüzüme aksedince
yüzün ayna alnımda
yüzün uzun hüzünlü bir alınyazısı!

bitmemiş bir ömrün yalanısın
sen: kabuslarımın tabiri
çocukluğumun arta kalanısın!
öldüreceğim kendimi dudaklarınla
dudakların etle, şehvetle seferber
sen! bana inen son kutsal kitap
son fakir yatır
son aciz peygamber!

bir martıyı ağlattın işte
bir çocuk garanti intihar eder artık

Küçük İskender

16 Ocak 2011 Pazar

BİR ŞİİR: MAKAS

MAKAS

Daha düne kadar

Her şey lirikti

Onlarca, onlarca şey birikti

Yazılamayanlardan

Ve bütün isimler silikti

Adresler adresleri tutmaz

Çünkü göğsümdeki pil bitikti


Gönlümü bıraktığım o nadas

Bitti!

Sessizlik, seni bulana kadar…

Bir rüzgar seni aldı, yanıma itti

Bir ucu sen,

Bir ucu ben

Ve kapandı makas.


e.y.


MUHTEŞEM SÜLEYMAN'IN DİĞER YÜZÜ : MUHİBBİ


Dizi yayımlandığı günden bu yana bir tartışmadır aldı başını gidiyor. Ben her şeye rağmen tarih ve edebiyat adına sevindirici bir polemik konusu olarak görüyorum diziyi. Tabii insanımızın tarihe hala hangi gözle baktığının da ispatı olarak düşünüyorum olanları.

Her neyse, tartışmaların içine girmeden Kanuni'nin tarihi bir şahsiyet oluşuyla ilgili değil de şair ruhlu ince bir insan oluşuyla ilgili yazmayı uygun buldum.

Bildiğiniz üzre Kanuni'nin yaşadığı yüzyıl yani 16.asır Türk şiirinin belki de altın çağı olarak anılabilir. Zati ile başlayan bu yüzyılın Baki, Fuzuli ayarında sanatçılar yetiştirdiğini biliyoruz. Ruhi Bağdadi de cabası tabii.

İşte böylesine bir zirve dönemin padişahı Kanuni'nin bu isimler arasında silinip gitmesi oldukça doğalken bu şahsiyetler ayarında olmasa da oldukça iyi bir şair izlenimi veren şiirlerine rastlıyoruz.

Pek çok Osmanlı Sultanı şiirler yazmış ve şair olarak da anılmayı tercih etmişlerdir. Fakat hemen hemen tamamının bu işi hobi olarak yaptıkları ve şairlik hususunda pek de parlak olmadıkları ortadadır. Örneğin Kanuni'nin büyük büyük dedesi Fatih Sultan Mehmet "Avni" mahlası ile şiirler yazmıştır. I.Murat'ın "Muradi" mahlası ile yazdığını biliyoruz. Buna benzer pek çok örnek verilebilir ancak hiçbirinin dizeleri akıllarda yer edebilecek kalitede olmamıştır.

Kanuni'nin farklı olduğunu çok rahat söyleyebiliriz. Şehzadeliği sırasında aldığı eğitim ve doğuştan yetenekli oluşu onu farklı kılmıştır. Bu topraklarda zamanla atasözü mahiyeti kazanacak dizeler yazmak kolay iş değildir. Hepinizin sıklıkla duyduğu şu dizeler Muhibbi mahlası ile yazan Kanuni'ye aittir:

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi


Kanuni Sultan Süleyman'ın dönemin süper gücünün tek hakimi olduğunu bir kenarda tutarak, sevdiği insan için yazdığı şu dizelere dikkat etmenizi öneriyorum:

" Celis-i halvetim varım habibim mah-ı tabanım
Enisim mahremim varım güzeller şahı sultanım"


"Stanbulum, Karamanım diyar-ı milket-i Rumum
Bedahşanım ü Kıpçağım ü Bağdadım ü Horasanım"


Sevdiği insana böylesine alçak gönülle seslenebilen bir dünya lideri düşünelim ki ben bütün yazdıklarının içten gelen samimi duygular olduğuna inanıyorum.

Haseki Hürrem Sultan'a olan büyük aşkına pek değinmek istemesem de bu büyük devlet adamı ve önemli şairin benzer bir sevgiyle özlendiğine bütün kalbimle inanıyorum. Birçok yerde Hürremin salt kadınsı çekiciliğini kullanarak etkilediği düşünülen padişahın aslında bu güzel cariyenin özellikle "aklına" hayran kaldığına inancım tamdır. Öyle ki Kanuni seferdeyken kendisine mektubunda şu dizeleri yazabilen Hürrem'in söz söyleme yeteneği onun zekasının da ispatıdır:

" Ey saba Sultanıma zar ü perişan diyesin
Gül yüzünsüz işi bülbül gibi efgan diyesin"



*** Bu arada padişahlarımızın hayatlarını yabancı akademisyenlerin kalemlerinden okumak beni üzse de elimizdeki en iyi kaynaklar oldukları için sizlere de önerebilirim:

Franz Babinger: Fatih Sultan Mehmet

Harold Lamb: Muhteşem Süleyman Kanuni

11 Ocak 2011 Salı

"YOL VE SEYAHAT" TEMALI ŞİİR VE ÖYKÜ YARIŞMASI



28 Ocak 2011'e kadar şiirleriniz 4 Şubat 2011'e kadarsa hikayelerinizi gönderebileceğiniz bir yarışma yukarıda afişlerini gördüğünüz. Ümraniye Belediyesi bu yarışmayı 7. kez düzenliyor. Temasını "Yol ve Seyahat" olarak belirlediğiniz şiir ve öykülerle katılabilirsiniz. Şimdiden herkese başarılar!

HİKAYE VE ŞİİR GÖNDERMEK İÇİN tıkla

9 Ocak 2011 Pazar

SİS



Örtün, evet ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir;
örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahbesi!
Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
Kaatil kuleler, kal’ali ve zindanlı saraylar.

Tevfik Fikret

Uzunca bir yolun ortasında

Gördüğümün bir lale bahçesi

Yandakinin bir ışık huzmesi

Olmasını dilerdim

Fakat gözlerimi kısan bu sis

Ne önümde uzanan arabaları hissiz

Ne yanda yükselen yığınları sensiz

Saklayabildi.


Gagalarında bir parça simitle bizleri

Selamlayacak sandığım martılar

Yerine ihmal saatinin yangın izleri

Ve köhnemişse de gururlu

Haydarpaşa garı var.


İstanbul’a katlanamıyorum gözlerim kapalı

Beynimi zonklatan bu ses sesimi boğuyor

Nevizade’nin akşamlarına kanamıyorum bu kez

Sanıyorum herkes

Hayallerimi çiğniyor


Bir an dile geliyor önümdeki taşlar

Yalnızlık son bulacak gibi oluyor

Tepemde dönüyorken alıcı kuşlar

Hayalim Dersaadet’te son buluyor.

2 Ocak 2011 Pazar

SERENDIPITY


Uzun zamandan beri romantik-komedi tarzında bir film izlememiştim. Bu film 2000 yapımı ancak nedense bugüne değin gözüme çarpmamıştı. Bugün bu filmi ve iki büyük oyuncu John Cusack ve Kate Beckinsale'nin tatmin edici performanslarını izlemekten keyif aldım.

Film "tesadüfler ve işaretler" üzerine kurulmuş. Tabii ki hemen her romantik-komedi versiyonunda olduğu gibi olağanüstülükler filmde dikkat çekiyor. Olağanüstülükler dediğime bakarak filmde olan mucizevi şeylere inanmadığımı düşünmeyin, hayatı romantik-komedi tadında biri için bu filmlerin hiçbiri bana saçma gelmiyor. Olağanüstü lafını bu tip filmlerin senaryolarına çocukça diyenler için kullandım.

Herneyse film, bir mağazada siyah bir eldiveni almak için aynı anda harekete geçen sonrasında tanışma fırsatı bulan 30lu yaşlarda iki gencin karşılaşması ile başlıyor. Bu tanışma bir aşk doğursa da her iki kişinin de farklı kişilerle beraberlik yaşıyor olması tez ayrılığı zorunlu kılıyor. Tesadüflere, işaretlere ya da bir başka deyişle kadere inanan Sara, eğer John'la kaderlerinde bir birliktelik varsa kaderin onları tekrar birleştireceğini düşünüyor.

Acı da olsa yolları ayrılan çiftimizin ilginç hikayesini severek izleyeceğinize inanıyorum. Filmin ana fikri, "kader" içinse tekrar tekrar düşünmenizi isterim.

Bazen bir filmin ya da bir kitabın hikayesi birileri için fasa fiso iken birileri için buz gibi gerçek olabiliyor...

İyi seyirler...


****serendipity sözcüğünün hikayesi bu adreste: http://okaybensoy.blogspot.com/2010/10/serendipity.html

Bugün bahçede bir sözcük ağırlayalım istiyorum. Çok sevdiğim, içimi karıştıran bir sözcük. Batı dillerinin hemen hepsinin ortak olduğu bir sözcük: Serendipity.
İngiliz siyasetçisi, aristokrat yazar Horace Walpole’un türettiği bir sözcük.

Sir Horace Mann’a yazmış olduğu 28 Ocak 1754 tarihli
mektupta, şöyle anlatıyor: “Bu buluşumun kendisi bir serendipity ürünü; çok kullanışlı bir sözcük, daha nasıl desem bilemiyorum, iyisi mi anlamındansa nereden türediğini anlatayım. Saçma bir peri masalı okumuştum, adı ‘Serendip’in üç prensi’ idi. Haşmetliler gezdikçe kazayla ya da ferasetleri sonucu, durmadan peşinde olmadıkları şeyleri keşfediyorlardı.”
Walpole, özlü sözleri ve mektuplarıyla sivrilmiş, gotik edebiyatın temsilcilerinden. “Hayat, düşünenler için komedi, hissedenler içinse trajedidir” sözü pek ünlü.
Serendip, Seylan’ın, yani şimdiki Sri Lanka’nın kadim adı. Sanskritçe Sinhaladvipa’nın (Sinhala adası) bozuşmuşu. Walpole’un sözünü ettiği masal da eski bir İran masalı. Sultan Cafer’in, üç oğlunu, dünyayı gezip tanısınlar diye yolladığı seyahatte karşılaştıklarını anlatıyor.
Serendipity, aramazken bulunan, mutlu tesadüf. Mutlu kaza. Zaten Fransızca karşılığı da ‘hasard heureux’. Talih ve tehlikenin aynı sözcükte buluştuğunu da bu fırsatla buraya not ediverelim.
Biz de gelin bu sözcüğe ‘serendipçe’ diyelim. İsteyen daha iyisini türetebilir elbette

1 Ocak 2011 Cumartesi

EYLEMDE ÇATI



Uzun süredir aklımda olan bir şeyi gerçekleştirme zamanı geldiğine inanıyorum. Edebiyat Meclisi'nde bugüne kadar bir sürü edebi tür paylaştık. Paylaştığımız şeylerin işe yarayıp yaramadığı hususunda net bir bilgi sahibi olmak mümkün değil ancak, site ziyaretlerinin istatistiğini tutan platformlarda görüyorum ki insanların özellikle google'da aradıkları belli sorulara cevap olabilmiş sitemiz.

Bugünden itibaren aralıklarla Türkçe dilbilgisi konularıyla ilgili notlara yer vereceğim. Kendi düşündüklerimi, o konulara yaklaşımımı buradan paylaşacağım ve paylaşımlarım sitedeki "Meraklısı İçin Türkçe" kısmında olacak. İnanıyorum ki daha çok insana yardımımız dokunacak.

Değinmek üzere seçtiğim ilk konu "Çatı" oldu. Aslında "Eylemde Çatı" olarak adlandırılan bu ünite nedense kısaca "Çatı" olarak bilinir ve başındaki "Eylem" sözcüğü pek önemsenmez. Birçok kişi de bu yüzden "Çatı" kavramının her cümle için geçerli olduğunu düşünür.

Öncelikle belirtmeliyim ki çatı kavramı yalnızca "eylem cümlelerinde" aranması gereken bir özelliktir. Eylemsi türündeki sözcükler de çatı eklerini bünyelerinde barındırabilirler ancak yine de esas itibariyle yalnızca eylem cümleleri çatı bakımında değerlendirilebilirler. Hemen somutlaştıralım:

Ali çiçekleri suluyor. (Bu cümle çatı bakımından incelenebilir çünkü cümlenin yüklemi çekimli bir eylemdir.)

Ali'nin elinde iki kalem var. (Bu cümle çatı bakımından incelenmez çünkü cümlenin yüklemi bir addır.)


Çatı kavramı yalnızca cümlenin yükleminde bulunan sözcüğün türü ile ilintili değildir. Anlayacağınız cümleler pek çok açıdan değerlendirilmek zorundadır. Bu da bu konu üzerinde çalışanların dikkatinin pek çok yere oldaklanması gerekliliğini doğurur. Peki, nedir bu açılar??

Çatı kavramı incelenirken öncelikle YÜKLEM ile ÖZNE arasındaki durum değerlendirilir. Yapılan değerlendirme sonucundakişi "ETKEN,DÖNÜŞLÜ, İŞTEŞ ya da EDİLGEN gibi kavramlara ulaşır." Bu işi çok fazla çetrefil hale sokmadan ben diyorum ki yatık bir L şeklinde olan tablomuzla bu durumu kolaylaştıralım:


Tabloyu kullanmayı deneyelim şimdi. Yüklemin özneye göre durumunu inceliyorsak ve elimizde işi yapanı belli yani gerçek ya da gizli öznesi olan bir cümle varsa incelememiz doğrultusunda şu sonuca ulaşıyoruz. Bu cümle öncelikle ETKEN'dir. Peki bu kadar mı? Hayır! Bu cümlenin kutulardaki durumlara göre DÖNÜŞLÜ ya da İŞTEŞ olma ihtimalleri de vardır.

Peki ya bu cümlenin gerçek bir öznesi yoksa? İşte o zaman cümlemiz EDİLGEN'dir ve sadece EDİLGEN olabilir. O cümle için özne bakımından başka yorumlar yapamayız.

ÖRN: Ali, çiçekleri güzelce suladı. ( cümlede işi yapan bir obje var. Ali işi yapan olduğuna göre çatı öncelikle ETKEN, diğer şartlar sağlanmadığı için sadece ETKEN)

ÖRN: Çocuk banyodan sonra tarandı. ( cümlede işi yapan bir obje var. Çocuk işi yapan olduğuna göre çatı öncelikle ETKEN, tablodaki diğer şartlardan DÖNÜŞLÜLÜK şartları sağlanmış. Yüklem -n ekini almış. Çocuk yaptığı işten etkileniyor o halde çatı, ETKEN DÖNÜŞLÜ)

ÖRN: Kuşlar dallarda ötüşüyor. (cümlede işi yapan birden fazla obje var. Kuşlar işi yaptığına göre çatı öncelikle ETKEN, tablodaki şartlardan İŞTEŞLİK şartları sağlanmış. Yüklem -ş ekini almış, özne birden çok ve işi beraberce yapıyorlar)


ÖRN: Kaldırımlar onarıldı. ( cümlede onarma işini yapan belli değil. Yüklem -ıl ekini almış durumda. Normalde işten etkilenen durumundaki "Kaldırımlar" sözcüğü özneleşmiş ve kendisine Sözde Özne adı verilebilir. Bu durumda çatı EDİLGEN ve tabloya göre başka da bir unvan alamaz.



Çatıda Yüklem-Özne ilişkisini gözden geçirdik. Gelelim, YÜKLEM ile NESNE arasındaki ilişkiye göre çatı incelemesi yapmaya. Bu ilişki sırasında yüklemimizin nesne alabilip alamadığı inceleniyor ve biz yüklemimizin başına ONU( bu nesne yerine geçer) sözcüğü getirerek bu durumu test edebiliyoruz. O halde L tablomuz gelsin karşımıza yeniden.



Bir eylem cümlesi nesne alabiliyorsa öncelikle GEÇİŞLİ olarak değerlendirilir. Sonrasında şartlar uyuyorsa ETTİRGEN ya da OLDURGAN olarak nitelenir. Eğer nesne alamıyorsa cümlemiz GEÇİŞSİZ'dir ve alabileceği tek sıfat geçişsizliktir (ististani durumlar olabilir)

Ettirgenlik ve Oldurganlık biraz kafa karıştırabilir buna rağmen bu çatı unsurlarını rahatlıkla bulabilirsiniz.

ÖRN: Ali, çiçekleri suladı. ( cümlemizin yüklemi "suladı"dır. Bu yüklem onu sözcüğü ile birlikte kullanılabilir. yani onu suladı diyebilirsiniz. O halde bu yüklemimiz nesne alabilmektedir. Cümlemizin yüklem-nesne ilişkisine göre çatısı GEÇİŞLİ'dir. Diğer şartlar sağlanmış olsaydı ETTİRGEN ya da OLDURGAN da olabilirdi ancak bu şartlar sağlanmış değildir.)


ÖRN: Öğretmen sınıfa bu kitabı okuttu. (cümlemizin yüklemi "okuttu"dur. Bu yüklem onu sözcüğünü alabilir. Bu durumda cümle GEÇİŞLİ'dir. Okuttu sözcüğü -t ekini almıştır. Buna göre inceleyelim

Oku- onu oku (GEÇİŞLİ)
Okut- onu okut (GEÇİŞLİ) bu durumda tabloya göre ETTİRGEN



ÖRN: Cem Yılmaz herkesi güldürdü. (cümlenin yüklemi güldürdü'dür. Buna göre onu güldürdü diyebiliyoruz. O halde cümle GEÇİŞLİDİR. sözcük -dir ekini almıştır. Sözcüğü inceleyelim.

Gül- onu gül (GEÇİŞSİZ)
Güldür- onu güldür(GEÇİŞLİ) bu durumda tabloya göre OLDURGAN



ÖRN: Polis yolun başında duruyor. (cümlenin yüklemi duruyor sözcüğü onu sözcüğü ile kullanılamaz. "Onu duruyor" saçmadır. O halde cümle GEÇİŞSİZ'dir.


Umuyorum ki yazdıklarım ÇATI hususunda ihtiyacı olanlara destek sağlamıştır. Keza anlattıklarım akademik yayınlara ya da konu anlatımlı kitaplara asla bir alternatif değil yalnızca farklı bir bakış açısı denemesidir. Bu anlamda bu pratik bilgilerin yanı sıra konuların esaslı anlatımını sözünü ettiğim kaynaklardan okumalısınız.

Sağlıcakla....