18 Ağustos 2013 Pazar

AYDIN İHANETİ

İMPARATORLUĞUN YÜKSELİŞ DEVRİNDE AYDIN ,TOPLUMUN HERHANGİ BİR FERDİDİR: ZEVKLERİYLE İNANÇLARIYLA ACILARIYLA... TOPLUMUN HERHANGİ BİR FERDİYLE AYNI KAHVEDE DİNLENİR, AYNI SOFRADA YEMEK YER. NE İMTİYAZI VARDIR NE İMTİYAZ PEŞİNDEDİR. TANZİMATTAN SONRA DURUM DEĞİŞİR. AYDIN KENDİ TARİHİNDEN KOPTUĞU ÖLÇÜDE AYDINDIR. BATININ TEMSİLCİSİ OLDUĞU ÖLÇÜDE AYDIN. BÜROKRASİ REŞİT PAŞADAN BERİ AVRUPAYI TEMSİL EDER. AYDIN DA BİR BÜROKRATTIR. ŞÖHRET VE İTİBARINI YENİ EFENDİLERİNE, YANİ AVRUPAYA BORÇLUDUR. HALK ESKİYE BAĞLI Kİ BU AHMAKÇA BİR TAASUP DEĞİL BİR NEFİS MÜDAFASI. İHANETİ BİLİYOR, KURTULUŞU HAREKETSİZLİKTE GÖRECEK KADAR ÇARESİZ. YENİ TÜRK SANATÇISI KENDİNİ BATILI DİYE ALIR.İÇİNDE YAŞADIĞI TOPLUMU DOĞULU DİYE KÜÇÜMSER. KÜÇÜK AYDINLAR,HATTA BİRAZ GÖZÜ AÇIK MAHALLE KIZLARI,YALNIZ ÇEVİRİ ROMAN OKUMAKLA ,TÜRK FİLMLERİNE GİTMEMEKLE BAYAĞI ÖVÜNÜRLER. BÜYÜK ŞEHİRLERİMİZİN , O ALLAH MUHAFAZA SANAT ÇEVRELERİNDE FRANSIZ RESMİ,İNGİLİZ ŞİİRİ,RUS MÜZİĞİ,İTALYAN SİNEMASI HERHANGİ BİR TÜRK SORUNUNDAN ÖNCE KONUŞULUR. BATILI OLMANIN TÜRK OLMAMAK DEMEK OLMADIĞINI ANLAMALIYIZ. BATILI OLMAK İÇİN DEĞİL İNSAN OLMAK İÇİN, ÇAĞIN GEREKLERİYLE UYGARLIĞIMIZA BAKMALIYIZ,BUNUN YOLU YARIM YIRTIK BİR YABANCI DİL BELLEYİP, BİR YABANCI UYGARLIĞIN KUYRUĞUNA TAKILMAK DEĞİLDİR. UŞAKLAŞMAYI UYGARLAŞMAK SANMAK AYDINIMIZIN EN BÜYÜK SORUNUDUR. HER AYDIN BİR BATILI AYDININ SAĞ KOLU GİBİ, BERTOLD BRECHTLER, SATRELER KAPLAMIŞ HER YANI... BİZE DÜŞEN ÖNCE TOPLUMUN İNANCINI, YAŞAYIŞINI TANIMAK VE ONA SAYGILI OLMAKTIR. ANCAK BU KÖPRÜYLE ZAMANA UYAN , ÇAĞIN GEREKLERİNİ YERİNE GETİREN BİR TOPLUM DÜZENİ KURULABİLİR.ESKİLERİ YIKMAK YERİNE ISLAH ETMEK GEREKİR, YIKILIP YERİNE GETİRİLEN KANUNLARIN TEMELİ HIRİSTİYANLIKTIR VE TOPLUMUN BUNA UYMASINI İSTEMEK ONUN ÖZÜNE İHANET ETMESİNİ BEKLEMEKTİR Kİ BU DEĞERLER İÇİN ÇANAKKALEDE ,KURTULUŞ SAVAŞINDA ÖLEN BİR MİLLET, AYDINLARI GİBİ DAVRANMAYACAKTIR. ADALET VE HÜRRİYET YENİ NİZAMIN TEMEL ŞARTLARIDIR VE İNANCIMIZ DA HİKMETİ MÜSLÜMANIN KAYBEDİLMİŞ MALI OLARAK AÇIKLADIĞINDAN VE MASLAHAT YANİ TOPLUMUN BİRBİRİYLE KONUŞARAK KARARLARINI VERMESİ İLKESİ, BİZİM TOPLUMUMUZUN DEĞERLERİNDEN, ÖZGÜRLÜKÇÜ VE ADALETÇİ BİR UYGARLIĞIN YENİDEN YÜKSELEBİLMESİNİN DE ÖNÜNÜ AÇMAKTADIR. BUNUN İÇİN İLİM İNSANLARI YAŞADIKLARI ÇAĞI BÜTÜNÜYLE TANIMALILAR, TOPLUMA VE POLİTİKACILARA BU YOLDA YENİ TEKLİFLER SUNMALIDIRLAR. BİZİM MESELEMİZ EĞER ORYANTALİZM VE ORYANTALİSTLERİN DELİ GÖMLEĞİNDEN ÇIKMAKSA HEDEFİMİZ, KENDİMİZ KALARAK UYGARLAŞMAK OLMALIDIR.

                                                                                                                             UMUT SELVİ

12 Ağustos 2013 Pazartesi

OTUZ BEŞ YAŞ ŞAİRİ

Bu büyük şairi yaratan düşünce iklimini tanıtmak adına CAHİT SITKI'YA sorulan bazı sorulara şairin verdiği cevaplarla başlamak istedim yazıya.Ama önce ilginç bir alıntı üstattan:'ŞİMDİ SANA BİR İTİRAFTA BULUNABİLİRİM:BİÇİM SORUNUNA BU KADAR TAKILIP KALMAM,ONUN GERÇEK NİTELİĞİNİ ARAŞTIRMA YOLUNDA BU KADAR ÇALIŞMAM,FİZİK ÇİRKİNLİĞİMİN ÜRÜNÜDÜR.İNSAN,YOKSUN OLDUĞU ŞEYİN DEĞERİNİ VE ANLAMINI DAHA İYİ ANLAYABİLİYOR.BİÇİMSİZ DE GÜZELLİK OLMAYACAĞI,OLAMAYACAĞI AÇIKTIR.GÜZELLİK ANCAK BİÇİMLE KENDİNİ GÖSTEREBİLİR...' SORU:BİR GÜN ÜNLÜ BİR EDEBİYATÇI OLACAĞINIZI ÇOCUKLUĞUNUZDA TAHMİN EDER MİYDİNİZ ? CEVAP:Şiir yazmaya başladığım sıralarda ünlü olmaya çok imrendiğimi saklamayacağım.Fakat sonra sonra gerçek ünlüleri , yalancı ünlülerden ayırt etmeye başlayınca,bir okuyucu kitlesi tarafından sevilip beğenilmenin kolay bir şey olmadığını anladım ve bu anlayışla çalışmaya koyuldum. Hem bırakın ünlü olmayı ,gerçekten güzel bir şey yazmanın insana verdiği haz ,az şey midir?Üç beş edebiyatçı ,beş on şiir okuyucusu tarafından bilinmeye ün denilemez kuşkusuz . Bugün az çok ünlü bir şair ayıldığım için ünü hor gördüğüm sanılmasın,hayır;sadece ünün bir sanatçı için amaç olmayacağını , olmamasını söylemek istiyorum.GÜZEL BİR ANITIN DİKİLDİĞİ GÜNEŞLİ MEYDANDA ELBETTE GÖLGESİ OLACAKTIR. SORU:İLK YAZILARINIZLA ŞİMDİKİLER ARASINDA NE GİBİ BİR AYRILIK GÖRÜYORSUNUZ ?EDEBİYAT ANLAYIŞINIZ ZAMANLA NE GİBİ DEĞİŞİKLİKLERE UĞRADI? CEVAP:İlk yazılarımda biçim zayıflığı vardı;dize titizliği ,'bütün 'kaygısı yoktu.Eskiden duymak yeterlidir sanırdım.Ne kadar aldanıyormuşum!Bereket versin ,sonradan kendimi toparlayabildim:Ömrümde Sükut ile Otuz Beş Yaş'ı okuyanlar bu farkı anlayabilirler.Edebiyat anlayışı zamanla oluşur. Jean Cassou'nun ''ŞİİR NE YAPABİLİR DEMEK,İNSANOĞLU NE YAPABİLİR , DEMEYE GELİR.'' SORU:EDEBİYATIMIZIN GELİŞMESİ İÇİN NELERİ GEREKLİ GÖRÜRSÜNÜZ? CEVAP:Sanatçı,gönül rahatlığı ile çalışabilmek için ,bu çalışmalarına herhangi bir şekilde karışılmamasını ister ;bu da onun en doğal hakkıdır.Bir sanatçının herhangi bir şekilde korunmasına taraftar değilim.Sanatçı ,hayat kavgasında yalnız kala kala ,yenile yenile kendini olgunlaştırır.Ekmeğini kazanmak için başka bir iş tutması mı gerek?Tutsun.Yazacak şeyi varsa herkesin uyuduğu saatlerde yazar.Sanatçı bu onurunu kavramalı ve asla uşak,dalkavuk derekesine düşmemelidir.En güzel,en ömürlü yapıtların onurlu ve şerefli sanatçılardan çıktığını her zaman görmekteyiz.Bugün çok şükür onurlu sanatçılarımız olduğu için edebiyatımızın gelişmekte olduğunu görüyoruz ve daha da gelişeceği hakkındaki inancımız artıyor. Beklemek , sabırlı olmak gerek. ŞİİRLERİNDEN SEÇME BÖLÜMLER Hepimizin genç yaşlarda hayaller kurup esmer bir güzeli düşlediğimiz elbet olmuştur ki aşk duygusunun en toy zamanlarında, bu dizelerin anlamı da bambaşka gelir okuyana: 'BU MELTEMLİ GECELER,SU SESİ, AYIŞIĞI,UZAYAN TÜRKÜLERİ CIRCIR BÖCEKLERİNİN,BU CÜMBÜŞ,BU MUHABBET,BU TATLI UYKUSUZLUK,HEP SENİN ŞEREFİNE,ESMER GÜZELİ YARİM. Peki deniz kenarında durup da ayın ışıklarını denize saçtığı bir gecenin hiç bitmemesini istemediniz mi:'ÇOCUKLAR TAŞ ATMASIN, GEMİLER GEÇMESİN ÜZERİNDEN, HİÇ KIPIRDAMASIN BALIKLAR,RÜZGAR DA ESMEYİVERSİN,SULARIN DURULDUĞU BİR SAAT OLSUN:GÖR DENİZİN GÜZELLİĞİNİ!HELE MEHTAP DA VARSA! ÜSTÜNDE AT KOŞTURACAĞIN GELİR. Ya da nefes alamadığınız aşkların tarifinde aşkın ölümsüzlüğünü anltmak için kim sevgilisine mırıdanmamıştır bu dizeleri :' BEN SENDE YAŞIYORUM SEN BENDE HÜKÜM SÜRMEKTESİN' ve devamında annenin çocuğuna bakmayacağı mahşer günüyle ilgili sözler verilir:'...VE NEDEN SONRA TEKRAR DUYDUĞUN GÜN SESİMİ GÖKKUBEDE ,HATIRLA Kİ MAHŞER GÜNÜDÜR ORTALIĞA DÜŞMÜŞÜM SENİ ARIYORUM.' UMUT SELVİ

9 Ağustos 2013 Cuma

ÖLÜMÜ BEKLERKEN

Her sabah olduğu gibi işe yine gecikmişti.Elinde sabah göz attığı kitabı bir yere bağlayarak bırakmaya uğraşıyordu.Kitabın dövüş kulübü tadındaki anlatımı ve ölümü hissetmenin yaşamı biraz daha heyecanlı kılacağına dair teması, hayatı git gellerle geçen bir adam için kışkırtıcıydı.Kitaptan kopup hayata ve maddi konulara dönmek istememesinin altında yatan sebebin ne olduğunu son günlerde bulmuştu: sıkılmıştı ve artık devam etmek istemiyordu...Her sabah aynı saatte kalkmak, iş stresi, eve gelip faturalar ve eşiyle olan geçim çabaları. Bu kısır döngü içinde sanki bir kurtarıcı bekliyor gibiydi, tabii hemen akabinde hayatın sonuna dek böyle gideceğine dair içini kaplayan derin huzursuzluk.. Kitaplar, vahşi yaşam belgeselleri,seks... Bunlar artık bir kaçıştı amaç olmaktan çıkmış ve sıkılma halini ötelemek için başvurulan yöntemler haline gelmişti.Yetmiyordu bunlar ona ama yapabildiği göbeğini büyütmek ve hayal kurmaktan başka bir şey değildi.Uyuşmuştu sanki cesareti yoktu evet ama daha önemlisi bilgisi yoktu, unutturulmuştu sanki zorunluluklar ve fiziksel tüm tüketim zevkleriyle ruhunun üstü örtülmüştü.Gerçekten bir şeyler hissetmek için neler vermezdi halbuki..Her gün yeni kararlar alıyor ama her akşam yatağa girdiğinde bir adım ilerleyemediğini fark ediyordu. Ya böyle devam ederek bu yaşamı sonlandıracaktı ya da farklı zevkler almak için hayattan radikal bir kopuş... ama nasıl? İntihar edemeyecek kadar canı tatlıydı, inançları da bir bahane oluyordu bu konuda. Böyle devam ederse sebepsiz yere birini vurabilirdi bir çıldırış anında ya da sırf hissetmek için içgüdülerini, o halde bir yerinden kırmalıydı bu sarmalı. Kararını vermişti, artık mekanik hareketler ve uyuşturucular yok, hissedecekti ve ne pahasına olursa olsun yapacaktı bunu. Ertelemeyecek ve verili kurallara takılmayacaktı. İşini bırakmaya karar verdi ve tabii eşini de. Sıradan olan bunlar gibiydi. Belki geçmişte isteyerek işini ve eşini seçmişti ama şimdi kendine hapisane gibi gelen iletişimleri sonlandırmalıydı. Sonra hayallerini, güdülerini dinleyerek yaşayacaktı. Önemli olan zaman değildi artık , alacağı tek bir nefeste olsa onu gerçekten ve isteyerek alacaktı. Sabah kalktığında garip bir huzur duyuyordu içinde ve patronla konuşurken de, bankadan parayı çekerken de, kendini dinlemek için aldığı yolculuk biletiyle eve yürürken de aynı huzur vardı içinde. Eve geldi. Eşi salonda televizyon izliyordu, yanına oturdu ve ona bakmasını bekledi. Sanki her şey ağır çekime bağlanmıştı, birazdan tüm zorunluluklar bitecek ve yarın bütün bağlardan azade kendini arayacaktı bu adam.. Karısı ona döndü ve ilk sözcükler ağzından dökülmüşti ki birden karısı artık yoktu orada, ev yoktu ,yalnızdı ve bir odanın içindeydi. Ona bakan insanlar vardı tanıyamadığı onca şekil... Birinin ağzından dökülenleri duydu: _ İlginç bir vaka bu,her gün yeniden başlamalıyım sesleriyle inletir hastaneyi.Çıkması gereken yolculuklardan bahseder.Bir cinayetle alakalı akli denge bozukluğu tanısıyla getirildi.Karısını öldürmüş ve nedeni bilinmiyor dahası kendisi de bilmiyor. Daha doğrusu hatırlamıyor karısını öldürdüğünü.Kişilik bölünmesi gibi ya yolculuklara çıkan biri oluyor ya da takılı kalmış bir plak gibi cinayet öncesine kadarki haliyle aynı günü yaşıyor.Henüz cinayeti işleyen alt kişilikle temas kuramadık ama diğer iki kişiliğin varlığı böyle düşündürüyor bize. _Niçin öldürmüş olabilir karısını? _Kim bilir... Yine de bir itiraz, duymak istemediği bir söz,hayalleriyle alakalı umutsuzluk noktasına giden bir konuşma diğer alt kişiliği harekete geçirmiş olabilir, yani yürümek istediği yolu bu şekilde temizlemiş olabilir.Tabii sistemin duyarsızlaştırdığı günümüz insanında daha çok karşılaşıyoruz bu vakalarla. _Yeniden başlamalıyım dedi kendi kendine. Artık zorunluluk yok, alışkanlık yok, hissedeceğim bundan böyle. Gözlerini tavana dikip gülümsedi.Sanki bekliyordu ölümünü bir şeylerin ve mırıldanıyordu kendi kendine :'' Ölüm yeni bir başlangıçtır''. UMUT SELVİ

7 Ağustos 2013 Çarşamba

PSİNEMA / FARUK GENÇÖZ



Doçent. Dr. Faruk Gençöz psikolojide lisans ve klinik psikolojide yüksek lisans derecelerini Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden, klinik psikoloji doktora derecesini Hacettepe Üniversitesi Nörolojik Bilimler ve Psikiyatri Enstitüsü Klinik Psikoloji programından almıştır. Doktora sonrası çalışmalarını Florida Eyalet Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde tamamlamıştır ve 2001 yılından bu yana ODTÜ Psikoloji Bölümü'nde öğretim üyeliği görevini sürdürmektedir. Faruk Gençöz, öğretim üyeliği çerçevesinde verdiği klinik psikoloji, stres ve duygularla ilgili lisans ve lisansüstü derslerde eğitimi desteklemek; psikoterapi uygulamalarında işleyişi kolaylaştırmak üzere popüler sinema filmlerinden sıklıkla faydalanmaktadır. Klinik psikoloji, psikoterapi ve psikiyatri konularını işleyen sinema filmlerinin, eğitimde ve psikoterapide kullanım imkânlarının ele alındığı PSİnema adı altında bir dizi kitap projesini 2006 yılında başlatmış, benzer konuların tartışıldığı herkese açık www.psinema.org sitesi ve forum ortamını da 2007 yılında geliştirmiştir. PSİnema; Psikoloji, Psikoterapi ve Psikiyatri gibi terimlerin ortak hecesi olan "psi" ile "sinema" kelimesinin iç içe geçirilmesinden oluşturulmuştur. Psinema kelimesi, temelde sinema filmlerinde konu edilen psikolojik bozukluklarla ilgili bilimsel çalışma alanını sembolize etmektedir. PSİnema projesinin ilk kitabında, PSİnema kavramının önemi üzerinde durulurken, senaryoları büyük ölçüde psikolojik bozukluklar üzerine kurulu bulunan 6 ünlü film; Sunset Bulvarı (1950), Dr. Caligari'nin Odası (1920), Sapık (1960), Balıkçı Kral (1991), Dalgaların Prensi (1991) ve Sıradan İnsanlar (1980) ele alınmıştır. Bu altı filmin haricinde Can Dostum (1997), son zamanların popüler kavramlarından olan "Duygusal Zekâ" açısından değerlendirilmiş ve son olarak da sinema filmlerinin psikoterapide nasıl kullanılabileceğine ilişkin "Sinematerapi" bölümüne yer verilmiştir. Kitabın bölümleri hem filmleri özetlemesi hem psikolojik bozukluklarla ilgili ilginç bilgiler vermesi açısından oldukça etkileyici. Kuramlarla ilgili değerlendirmeler, filmlerdeki karakterlerin psikolojik açıdan değerlendirilmeleri hem psikoloji hem de sinemaseverlere keyifli bir okuma vadediyor. Bu sıcak yaz döneminde sıkılmadan ve ilginç bilgiler edinmek için okunması gereken bir kitap olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ayrıca kitabın adıyla açılan internet sitesini de mutlaka incelemelisiniz. UMUT SELVİ

6 Ağustos 2013 Salı

VAROLUŞUNU İNKAR EDEN İNSAN

Doğada her varlık , olması gerektiği gibidir.Asla olması gerektiği kadar olmayan varlık insandır ve insan dış dünyayı da kendi zihniyle görür hatta diyebiliriz ki insan bakmaz, var eder.İnsanların aynı türden oluşu benzer ve eşit düzeyde bir zihne sahip olmaları da verili dünyayı aynı şekilde var etmememizin yegane sebebidir. Bunun istisnası özel insanlar da vardır tabii. Onlar dünyayı ve dünyadaki her şeyi başka bir tarzda görürler.Sanatçıların ve mistiklerin tariflerinde bambaşka bir dünya bulmamızın sebebi budur.Hatta biz sıradan insanlar bile duygu durumumuza göre bir manzarayı çoğu zaman farklı görebiliriz. Bunun için; bir çok sufi öğretide barış, sevgi, iyilik öncelikle insanın kendi içinde görmesi gereken meziyetlerdir. Bu yüzden de hakikat her zaman var olandan daha yüksektir ve dünyayı verili durum üzerinden algılayanlar bayağılaşır.Büyüklük ve erdem baktıklarımızda değil bakma yeteneğimizde saklıdır. UMUT SELVİ