28 Eylül 2019 Cumartesi

PEKİ YA EDİPLER ?

Yazarlar tatlı tatlı laf üretirken bile iğnelemekten geri kalmazlar. Oysa övgülerin çoğu okurlara özgüdür. Çünkü onlarda çekememezlik, dümeni kırıklık gibi çoğu yazarın boğazına sarılan zehirli sarmaşıklardan hiçbiri yoktur." diyor Salah Birsel.

Bunu ve benzeri ifadeleri Cumhuriyet sonrası edebiyatımızın mihenk taşlarından okuduğumda pespembe hayal ettiğim edebiyat dünyamızın gerçek hayattan ayrı düşünülemeyeceğini daha iyi kavramış, kafamda bir pollyanna gibi yücelttiğim yazarları gerçek yerlerine oturtmuştum. Bu giriş yanlış anlaşılmasın. Amacım deneme üstadı Salah Birsel'in gözünden sanatçılarımıza dair bir resim çizmekti sadece. Yoksa yazarların bir yapıtı eleştirme ya da edebiyat dünyasından yakınma hakları elbette ki vardır. Bu edebiyatımızın zenginleşmesi için en uygun yöntemdir hatta. Ama Attila İlhan'ın  da ifade ettiği gibi bizde kimse kimseyi okumuyor: Varsa yoksa kendimiz.  

 Bu aralar edebiyatla ilgilenenlerin sosyal medya araçlarında Cihat Duman'ın yüksek perdeden dile getirdiği tespitleri konuşulur olunca merakımı yenemeyip "Yayıncılar Edebiyatı Katlediyor" yazı dizisini okudum.

Yazıyı okuduğunuzda yaygaranın Duman'ın değişen dünyada yayınevlerinin yazar adaylarına ve okura yaklaşımı değil de bu yaklaşımı ortaya koymaya çalışırken kullandığı örnekler üzerinden koptuğunu anlayabiliyorsunuz.

Duman, yazının bütününde işaret ettiği edebiyat dünyasındaki yozlaşmayı kısa süre önce parlak bir yayın evi olarak tanımladığı Can Yayınlarından çıkan "Bilinmeyen Sular" kitabıyla örnekliyor. Genç yazar Mevsim Yenice'nin bir röportajında kullandığı ifadelerden yola çıkarak "bu kitapların ve yazarların nasıl bu noktalara geldiğini iyi biliyoruz" demeye getiriyor. Günümüzde çok okunmanın, yapıtların haftalarca çok satanlar raflarında bekleyebilmesinin yazara bedeller ödeten bir süreç olduğunu, bunun da yayınevlerinin suçu olduğunu ima ediyor.  Bunu uzunca bir paragrafta yerden yere vurduğu "Bilinmeyen Sular" öykü kitabı ile yapıyor.

Duman'ın söylediklerinde haklılık payı elbette var. Hatta bazı sözlerin doğruluğunu kendi eseri üzerinden eleştirilen Mevsim Yenice dahi kabul edecektir. Ancak bu mevzulara girildiğinde "tutarsızlık" başa gelebilecek en büyük hatadır.

Hele ki yozlaşmışlığı işaret ederken belki de sayfalarca irdelenmesi gereken öyküleri, subjektif ve temelsiz yargılarla yerin dibine batırmak, kişi kadrosu için sipariş verip; yazarın kullandığı mekanlar üzerinden ahkam kesmek, öykülerde tercih edilen anlatıcı yöntemlerine dokundurup esere değer biçmek, edebiyat dünyasında nitelik arzulayan tüm okurları rahatsız eder. Kafalarda soru işaretleri uyandırır. Yazar kendini bir anda, popüler kültürün hegemonyasını reddederken kaçınılmaz olarak popüler kültüre hizmet eden bir yayınevini yüceleştirirken bulur.

Daha da  ileri gideyim, değişen dünyada Duman'ın bu sert eleştiri yazısı üzerinden yerle yeksan ettiği "Bilinmeyen Sular" için yenilerin tabiriyle "PR" yapmadığı ne malumdur? Bunun aksini nasıl ispat edebilir? Günümüzde bunun da bir eser\yazar tanıtım yöntemi olduğunu inkar mı edecektir? Edebiyatı çağdaş satış pazarlama yöntemlerinden azade tutmak mümkün müdür? Yazısının bir bölümünde okurla buluşma açısından hakkını teslim ettiği dijital platformların bir eseri (daha çok niteliksiz)  bir edebi dergiden çok daha fazla okuyucuyla buluşturduğu günümüz dünyasında, Can Yayınlarının genç bir yazar için sürekli etkinlikler düzenlemesinin başka eserlerin niteliğine verdiği zararı nasıl açıklayabilir? Bugün yaşasaydı Oğuz Atay'ın "Tutunamayanlar"ı kendi parasıyla pek de büyük bedeller ödemeden ülkenin bütün dijital platformlarında okuyucuya sunabileceği gerçeğini görmemesi mümkün müdür? 

Sözün özü son dönemde yayın evleri ya da öykü yazarlığı çerçevesinde yaşanan yozlaşmayı dile getirecekken, bir kişisel karalama bataklığına gömülen bu yazının  işi sosyal medyada kadın yazar\ erkek yazar kamplaşmasına kadar götürebileceğini görünce bakarsınız 50'li yıllardaki gibi düzeyli edebi tartışmaları çağdaş platformlarda yeniden görürüz belki diye ümitlendim. İş bu yazı bu duygudan mütevellit vücuda getirilmiştir.

Sevgiler.