13 Haziran 2010 Pazar

BU UTANÇ YAZISINI MUTLAKA OKUYUN


Yazarlar toplumun çok önemli parçalarıdır. Hele ki toplumu her an yönlendirebilecek pozisyonda olanlar. Gazetelerde köşe sahibi olmak anlaşılan eskisi gibi sıfatlar taşımayı gerektirmiyor. Hiçbir önem arz eden özellik gözeltilmeksizin salt şan, şöhret sahibi kişiler bir anda önemli gazetelerin en ön sayfalarında kendilerine yer bulabiliyorlar. Bugünkü yazısını okuyunca Sibel Arna'nın da öyle olduğunu anladım. Çok büyük bir yazarlık yeteneği beklemiyordum aslında. Sözcükleri muhteşem kullanan beni derinden etkileyen bir yazar beklentim yoktu. Fakat yazının içeriği canımı acıttı. Ülkemin aydın diye tabir edilen kesimini temsil eden bu şahıs yazısında kendisine ve bebeğine hizmet eden şahsı dolayısıyla tüm hizmet sektörü çalışanlarını resmen ezmiş, onları küçük göstermişti. Okuduklarım bir insanlık dramını işaret eden şeylerdi. Aslında yazıyı okudukça karşımdaki şahısın ülkemde hemen her gün rahatlıkla karşılaşabileceğim türden biri olduğunu anladım. yorumu size bırakıyorum işte o yazı : DOKUZ AYLIK BEBEKLE MAVİ YOLCULUK

6 yorum:

  1. "Ama hepsinin durumu aynı. "Zenginler" diye genellesem mi, şimdilik düşünüyorum ama çoğuna acıyorum o kesin. Kaldırım üstü adamlar bunlar. Ezeceklerini sanıyorlar kendinden az biraz fakiri her şekilde ve her yerde. O kadar küçük görüyorlar ki insanları, gözleri hep aşağıya bakıyor neredeler diye. Oysa ki benim gözlerim onların üstünde, onları izliyorum çok gülüyorum ama dedim ya acıyorum da. Sara hastası ruhları her devrildiğinde bi ton psikolojik haptan yardım dileniyorlar. Ancak hey hat. hiçbiri benim parasızlıktan 2 saat 48 dakika boyunca yürüdüğüm bağıra çağıra çikita muzu söylediğim o yolda aldığım zevki alamıyor. "

    Demiştim bir günler.

    huzurlu günler diler....

    http://kkulak.blogspot.com/2010/06/fakirligin-gorunmeyen-bi-ton-yuzu.html

    YanıtlaSil
  2. Yahu Bu Sibel Arna mı Turna mı ? seçmecemi anlamadım. Aslında bunu söyleyerek karpuza hakaret ediyorum. 8 kameralık bir teknedeymiş hatun. Herkes beni gözetlesin durumu hemde teknede. Ya da Türkçeden sınıfta kalmalı bu hatun. Nerden bulurlar bu dil ve karakter yoksunu hilkat garibelerini anlamam. Fakat blog ve net heryerde var bu kabilenin mor adam ve kadınlarından. İstila altındayız resmen.

    YanıtlaSil
  3. Kendini beğenmişliğin bu kadarı da fazla hani. Biraz da kasıtlı yapıyorlar sanırım. Köşe yazarıyım, çok kazanıyorum, böyle de bir hayatım var, okuyun gıpta edin dercesine. Komik duruma düştüklerinin farkında bile değiller.

    http://flashesbypegasus.blogspot.com/

    YanıtlaSil
  4. Böyle bir yazıyı utanmadan nasıl yazabilir insan? Yazık..

    YanıtlaSil
  5. Konuyu Ahmet Hakan'da Hürriyet'teki köşesine taşımış... Ahmet Hakan'ın yazısı:

    Sibel Arna’nın ‘Dadı’ yazısı

    BEN kaçırmışım... Baktım “Twitter” yıkılıyor...
    Herkes Hürriyet’in cumartesi ekinde Sibel Arna’nın “Dokuz Aylık Bebekle Mavi Yolculuk” başlıklı yazısından söz ediyor.
    Sibel yazısında bebeği Rüzgar’ın dadısından söz ediyor.
    Mavi yolculukta “dadı”nın gözü denize girmekteymiş, bu yüzden Rüzgar’la tam olarak ilgilenmiyormuş falan...
    Emeğiyle para kazanan bir insana karşı edilmemesi gereken bir sürü laf...
    Nereden baksan tatsız, ayrımcı, incitici, empatiden yoksun, hoş olmayan bir yazı...
    Hep söylerim: Yaşam tarzı üzerine esprili bir dille kalem oynatmaya kalkışmak, en ağır başlı konular hakkında kalem oynatmaktan daha zor, daha çetrefil, daha riskli bir iştir.
    Hatta biraz daha ileri gideyim: Bu tür yazılar yazanların, en ağır konularda yazılar yazanlardan bile daha fazla birikim sahibi olması gerekir.
    Diyelim ki birikim yok...
    O zaman en azından empati duygunuz yüksek olacak, sınıf ayrımcılığının başladığı yerleri iyi bileceksiniz, emeğiyle çalışan insanlara karşı sergilemeniz gereken tavır konusunda bir görgü kursuna yazılacaksınız.
    Başka çaresi yok.

    YanıtlaSil
  6. daha fazla hürriyet, ne zaman istersen mealinde bir reklamı dönüyor ya hani bu gazetenin, bu kadar da değil be!!

    YanıtlaSil