30 Mart 2010 Salı
BÖ 2010'A TALİBİZ
27 Mart 2010 Cumartesi
KAVAKLAR
Ah kavaklar ah kavaklar
Bedenim üşür yüreğim sızlar
Beni hoyrat bir makasla
Ah eski bir fotoğraftan oydular
Orda kaldı yanağımın yarısı
Kendini boşlukla tamamlar
Ah omuzumda bir kesik el ki
Hala hala durmadan kanar
Ah kavaklar ah kavaklar
Acı düştü peşime
Ah kavaklar ah kavaklar
Ardımdan ıslık çalar
İÇİMDEN ŞEHİRLER GEÇİYOR
Şarkılardan mirastı aşk: inandım
Ararsam bulurum sandım
Bulunca durulurum
Durulmuyor denizim
Gelirsen diner sandığım bu yalnızlık
Durulmuyor durulmuyor
Nice nice dertlerim var
İçimden şehirler geçiyor
Her durakta duruyor
İnmiyorsun
Seni en sıcak ben öperdim
Kim bilir ama sen bilmiyorsun...
25 Mart 2010 Perşembe
PUCCA & SİMİNYA
22 Mart 2010 Pazartesi
ELİMDEN GELEN BU
Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Çoğalmak neyse ne azalmak zor
Birisi seni her an bırakıp gittiğim
Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor
Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim
Gözlerine kirli bir bulut getirdim
Hiçbir sevinç aydınlığı onu silemiyor
Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Birisi kapadığın kapılardan gitmiyor
Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o
Bir yerin üşüse onun sıcaklığı
Öbürü en içten çağrını işitmiyor
Alıp tutmaksa o basıp gitmekse o
Bakışları kıyısız deniz uzaklığı
Elimden gelen bu ben iki kişiyim
İkisi birden çıkmaya uğraşıyor
Bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim
Birisi yeni baştan serüvene başlamış
Öbürü silahında son mermiyi sıkıyor
Çoğalmak neyse ne azalmak zor
21 Mart 2010 Pazar
Muere Lentemente / Yavaş Yavaş Ölürler
Muere lentamente Yavaş yavaş ölürler
Quien no viaja, Seyahat etmeyenler,
Quien no lee, Okumayanlar,
Quien no oye música, Müzik dinlemeyenler,
Quien no encuentra gracia en sí mismo. Vicdanlarında hoş görmeyi barındıramayanlar.
Muere lentamente Yavaş yavaş ölürler
Quien destruye su amor própio, Kendilerine olan sevgilerini yıkanlar,
Quien no se deja ayudar. Hiçbir zaman yardım istemeyenler.
Muere lentamente Yavaş yavaş ölürler
Quien se transforma en esclavo del hábito Alışkanlıklarına esir olanlar,
Repitiendo todos los días los mismos trayectos, Her gün aynı yolları yürüyenler,
Quien no cambia de marca, Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
No se atreve a cambiar el color de su vestimenta, Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
O bien no conversa con quien no conoce. Veya bir yabancı ile konuşmayanlar.
Muere lentamente Yavaş yavaş ölürler
Quien evita una pasión y su remolino de emociones, İhtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
Justamente éstas que regresan el brillo a los ojos Tamir edilen kırık kalplerin...
Y restauran los corazones destrozados. Gözlerindeki pırıltıyı görmekten kaçınanlar.
Muere lentamente Yavaş yavaş ölürler
Quien no gira el volante cuando está infeliz con Aşkta veya işte bedbaht olup
Su trabajo, o su amor, İstikamet değiştirmeyenler,
Quien no arriesga lo cierto ni lo incierto para ir Rüyalarını gerçekleştirmek için
Atrás de un sueño Risk almayanlar,
Quien no se permite, ni siquiera una vez en su vida, Hayatlarında bir kez dahi...
Huir de los consejos sensatos. Mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.
Vive hoy! Şimdi yaşa!
Arriesga hoy! Bugün riske gir!
Hazlo hoy! Hemen harekete geç!
No te dejes morir lentamente! Kendini yavaş ölüme teslim etme!
No te impidas ser feliz! Mutluluktan kaçınma!
PABLO NERUDA
"İSTANBUL" HAKKINDA ŞİİR YARIŞMASI
ADINI FUNDA OTELİ KOY
ADINI FUNDA OTELİ KOY
Adını funda oteli koy
Aklından gelip geçen bir yazın
Ve akşam güneşlerinde orda burda
Bir deniz kıyısında, eski bir yıkıntıda
İnce ince gezinen turuncu adamların.
Adını funda oteli koy
Sevdamızın da adını
Ayakları dibinde gün batımının.
Ve ağzında binlerce güneşin tadı
Dilinin ucunda yalnızca kendi adın.
Çünkü sevdikçe beni sen, kendini tanıdın.
18 Mart 2010 Perşembe
ÖLÜM
17 Mart 2010 Çarşamba
DEDELERİMİZ VE BİZ
Bugün 18 Mart. 18 Mart Çanakkale Zaferini Kutlama ve Şehitleri Anma Günü. Bugün sadece 18 Mart akşamı Çanakkale’de düşman donanmalarına göz açtırmadan kazandığımız o muhteşem deniz zaferini kutlamıyoruz. Bugün, Çanakkale’de vurularak düşmanla koyun koyuna yatan, Dumlupınar’da, Sakarya’da bayrağımıza al rengini katan, Cudi’de, Kato’da, Beytülşebap’ta hainlere göz açtırmayıp göğüs göğse çarpışan aziz şehitlerimizi de şükranla anıyoruz.
Ülkemizin tarih önünde önemli sınavlar verdiği şu günlerde Çanakkale’de Türk ulusunu zafere taşıyan o mücadele ruhunu iyi anlamalıyız. Yuvasına zorla girip hürriyetini elinden almaya çalışan sömürgecilere yiğitçe direnen Mehmetçiğin ruhundan bahsediyorum. 1915’te, Onbaşı Seyit’e , bütün yetersizlikler içinde o 250 kiloluk top mermisini gözünü dahi kırpmadan sırtlatıp namluya sürdüren inancı iyi anlamalıyız.
Bahsettiğim bu inancı, bu vatan sevgisini tarif edebilmek elbette oldukça zor. Çünkü insan ne yaşamadığı sıkıntıları, sıkıntı çeken kadar anlayabiliyor ne de tatmadığı mutlulukları bu duyguyu tadan kadar hissedebiliyor. Ben yine de o mücadele ruhunu, vatan aşkını somutlaştırabilmeniz, bir an olsun anlamlandırabilmeniz için birkaç örnekle sizlere yardımcı olmak istiyorum.
Dilerseniz öncelikle o yıllarda gencecik bir subay olan Gazimize, 19.İhtiyat Tümen Yarbay Mustafa Kemal’e kulak verelim. Hepinizin bildiği gibi Çanakkale savaşları sırasında engin ileri görüşlülüğüyle inisiyatifini cesurca kullanan Mustafa Kemal, düşmanın en etkili olabileceği cephede askerleriyle önemli bir başarı kazanmıştır. Düşman cephesine askerlerinin en önünde yer alarak atılan Mustafa Kemal’i bir şarapnel parçasından Türk milletine bağışlayan ata yadigarı bir saat olmuştur. Mustafa Kemal, silah arkadaşlarının mücadelesini şu cümlelerle özetlemiştir:
“Biz kişisel kahramanlıklarla uğraşmıyoruz. Yalnız size Bomba Sırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim: Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre; yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekilerin hepsi kurtulmamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Şehadet getirerek Cennet’e girmeye hazırlanıyorlar.
İşte Türk askerindeki üstün ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike değer örnek. Emin olunmalıdır ki Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
Mustafa Kemal Türk askerinin kararlılığını ne güzel de dilegetirmiş değil mi?
Şimdi de şartların zorluğunu daha iyi kavrayabilmek için yiğit Mehmetçiklerimizin Çanakkale siperlerindeki birkaç günlük yemek listesine bakalım:
43. Alay 1. Piyade Taburu 1. Bölük’ün Çanakkale menüsü
15 Haziran Sabahı: Bir kase Üzüm Hoşafı Öğlen: Yemek Yok Akşam: Yağlı Buğday Çorbası ve bir parça ekmek
16 Haziran Sabahı: Yemek Yok Öğlen: Yemek yine yok Akşam: Üzüm Hoşafı ve bir parça ekmek
17 Haziran Sabahı: Yalnızca Yarım ekmek Öğlen: Yemek Yok Akşam Şekersiz üzüm hoşafı ve ekmek yine yok.
Görüyorsunuz ki Çanakkale’de ülke savunması belki bomboş midelerle ancak vatan aşkıyla tıka basa dolu yüreklerle yapılmıştır. Asla lafla değil, boş sözle değil…
Son örneğim sizler gibi lise sıralarında sizinkilere benzer hayaller kuran bir grup Türk gencinin hikayesinden olacak. Sözünü ettiğim hikaye 1915 yılında lise sıralarında yer alan Mekteb-i Sultani öğrencilerine aittir. Bugünkü adıyla Galatasaray Lisesi öğrencilerine yani. Bu gençler muhtemeldir ki tıpkı sizler gibi güzel bir geleceğin hayali içinde yaşıyorlardı. Sevdikleriyle mutluluk içinde yaşamayı düşlüyorlardı. Tıpkı sizler gibi oturdukları sıralardan ülkenin halini gözlemliyorlardı. Ancak vatan toprakları Çanakkale’de konuşlanan düşman askerlerince işgal edilmiş ve bu, henüz lise çağındaki çocuklar vatanın elden gittiğini görerek vatan savunmasında gönüllü er olmak istemişlerdi. İstekleri zor durumdaki ordu tarafından kabul edildi. Nitekim siperlere bakıldığında 15-16 yaşında bir sürü Mehmetçiğin savaştığını görebilirdiniz. Benzerleri gibi o yıl Çanakkale savaşlarında bütün öğrencileri şehit olan Mekteb-i Sultani mezun verememiştir.
Görüyorsunuz ki dedelerimiz bütün imkansızlıklara, kötü koşullara rağmen söz konusu vatan toprağının bağımsızlığı olunca canlarını hiçe sayarak bayraklarını, namuslarını, bağımsızlıklarını savunmuşlardır.
Günümüzde artık savaşlar; eskiden olduğu gibi toplarla, tüfeklerle siperlerde göğüs göğse çarpışan askerlerle yapılmıyor. Günümüzün savaşları milletlerin kültürlerine, tarihlerine yani özlerine küstürülmesiyle gerçekleştiriliyor. Tarihine, kültürüne, kullandığı dile küsen bir topluluğun uzun süre bağımsızca yaşaması da böylece mümkün olmuyor.
Sözlerimin sonunda dedelerimizin canlarını vererek korudukları bağımsızlığımıza bu anlamlı zaferin 95. yılında bir kere daha sahip çıkalım diyorum. Kültürümüzle, dilimizle, tarihimizle gurur duyalım. Unutmayınız ki köklü bir geçmişe sahip olmayan milletler ancak efsanelerle yaşarlar. Ne mutlu ki efsanelerle yaşayan birçok milletin aksine, dedelerimiz bizler için bütün dünyanın önünde saygıyla eğildiği, sonuna kadar gurur duyabileceğimiz muhteşem bir geçmiş bırakmışlardır.
NOT: Yazı 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü Programı için kaleme alınmıştır.
14 Mart 2010 Pazar
MEZAR
MEZAR
Bir gün ölüm döşeğinde
Beni çağıracaksın
Gerçek aşkın
O çocuksu yüreğimde olduğunu
Anlayacaksın
Ve ben tabi ki geleceğim.
Hasretinden ölmüş
MEZARIMDAN
8 Mart 2010 Pazartesi
DOYUMSUZLUK
7 Mart 2010 Pazar
BU SEVGİDİR
6 Mart 2010 Cumartesi
ŞİDDET TOPLUMU OLMAK
1 Mart 2010 Pazartesi
"DELİKANLILIK ADAM YARALAMAK DEĞİL YARALARI SARMAKTIR" eşrefpaşalılar
Heyttt bee. Filme bak! Adını duyunca bir hayli heyecanlanmıştım. Ee kolay değil oturduğum semtin hikayesini anlatan bir film yaratmışlar! Yakında vizyona girecekmiş bu film. Merakla bekliyorum. Filmin hikayesi şöyle, İzmir'in Eşrefpaşa'sında oturanlara ya da bir şekilde bu semtle alakadar olanlara duyurulur: