Virüs sonrası
yeni dünya düzeniyle ilgili öngörülerde bulunabilmek için öncelikle virüsün
yayılımı esnasında dünyada neler olduğuna bakmamız gerekir. Gelişmelere baktığımızda dünyanın artık tek kutuplu
olmadığını iddia edenlerin haklı çıktığını görüyoruz. Virüsle mücadelede Amerika
Birleşik Devletleri’nin bırakın dünyaya liderlik yapmayı kendi ülkesindeki
gelişmeleri dahi kontrol etmekte zorlandığını izliyoruz. Sadece ABD mi , Batı
kapitalizminin tüm kurumları bu yayılım karşısında çaresiz. İtalya’nın yardım
çığlığına Avrupa Birliği kulak tıkarken yardıma koşan ülkelerin Çin, Küba,
Rusya gibi ülkeler olması dikkat çekici. Çin, yeni merkez olmaya oynasa da
ülkelerin kendi sınırları içinde önlem geliştirmeye çalıştığı, ulus devlet
mekanizmalarının önem kazandığı bir dönem bu. Peki, gözlediğimiz bu durum
küresel kapitalizmin çöküşü, ulus devletlerin yükselişine mi işaret etmektedir?
Henüz böyle bir çıkarım için erken ayrıca virüs küresel bir pandemi, küresel
bir sorunun sadece yerel önlemlerle çözülmesi mümkün gözükmüyor. Yaşadığımız süreç
bu anlamda bir ara dönem ve çözümü yine küresel bir mekanizmayla olacaktır.
Peki, nasıl bir küreselleşme? Bu sorunun cevabını insanlığın ihtiyaçlarına
yönelik soruların cevapları verecek.
Şu dönemde öne çıkan üç temel ihtiyaç söz konusu: Sağlık, beslenme, güvenlik. Bu ihtiyaçların ulus devletler tarafından bir yere kadar karşılanması söz konusu. Bölgesel eşitsizlikler, iklim felaketleri vb. durumlar ise her sorunun yerelde çözümüne imkan tanımıyor. Önümüzdeki dönem sınıfların, bölgelerin çatışma riskini barındırıyor. Küresel kapitalizm işe kaldığı yerden devam edebilir. Virüse karşı şirketlerin bulacağı aşı vb. çözümler küresel egemenlerin elinde yoksul geniş kesimlere karşı bir silah olarak kullanılabilir. Steril bölgeler ve insanlığın geri kalanını kaderine terk etmek distopik bir kitap konusu değil, yaşamlarımız için önümüzde yer alan ciddi bir risk.
Şu dönemde öne çıkan üç temel ihtiyaç söz konusu: Sağlık, beslenme, güvenlik. Bu ihtiyaçların ulus devletler tarafından bir yere kadar karşılanması söz konusu. Bölgesel eşitsizlikler, iklim felaketleri vb. durumlar ise her sorunun yerelde çözümüne imkan tanımıyor. Önümüzdeki dönem sınıfların, bölgelerin çatışma riskini barındırıyor. Küresel kapitalizm işe kaldığı yerden devam edebilir. Virüse karşı şirketlerin bulacağı aşı vb. çözümler küresel egemenlerin elinde yoksul geniş kesimlere karşı bir silah olarak kullanılabilir. Steril bölgeler ve insanlığın geri kalanını kaderine terk etmek distopik bir kitap konusu değil, yaşamlarımız için önümüzde yer alan ciddi bir risk.
Peki, bu duruma karşı ne yapılabilir? Kriz zamanları sistemin de en zayıf olduğu ve hikayeyi istediği gibi yazamadığı zamanlardır. İçinde yaşadığımız dönem toplumsal ve siyasal değişim için yeni mücadele alanları yaratıyor. Kitlelerin yaşama hakkı için seslerini yükseltmeleri, verili sisteme duyulan güvensizlik haklı ortak taleplerin oluşmasını sağlıyor. İşini kaybedecek yığınların sabit gelir talebi, vatandaşlık hakkı gibi talepler, yerel yönetimlerin öz yönetimle kendi yaşam alanlarını düzenlediği, bütün yerel yönetimlerin ortak insani taleplerinin merkezileştiği, bu taleplerin özgürlükçü demokratik bir merkezi inşa ettiği; yardımlaşmacı, paylaşımcı, doğaya ve çevreye dost bir düzenin de kapılarını aralayabilir.
Yaşayacaklarımızla ilgili bir ayet inmedi bizlere. Ne yaşayacaksak ona biz insanlar karar vereceğiz. Önümüzdeki zamanlar, kendi hikayemizi yazacağımız zamanlar…
Martin Eden