2 Ağustos 2010 Pazartesi
RÜZGARIN KIZLARI
Cahit Sıtkı Tarancı Şiir Yarışması 2010
DOĞUMUNUN 100. YILINDA CAHİT SITKI TARANCI ŞİİR YARIŞMASI BAŞVURU KOŞULLARI
* Yarışmaya katılmak isteyenlerin şiirini en geç 01 Eylül 2010 tarihine kadar Diyarbakır Valiliği’ne ulaştırmaları gerekmektedir.
* Yarışmada herhangi bir konu sınırlaması olmayıp, her konuda yazılmış, istediğiniz tarzda şiirlerle yarışmaya katılabilirsiniz.
* Yarışmaya katılan şiirlerin yazarlarının kendileri ancak katılabilir başkası bir yazarın adına yarışmaya katılamaz. Eğer başkasının yerine katılan aday olursa yarışma dışı bırakılır.
* Yarışma için göndereceğiniz şiirlerin daha önce herhangi bir yerde kitap olarak yayımlanmamış ve daha önce gerçekleştirilen yarışmalarda dereceye girmemiş olması gerekmektedir.
* Yarışmaya kitap niteliğinde basımı yapılabilinecek dosya şeklinde şiirlerle katılabilinir. Bir kişi birden fazla katılamaz.
* Yarışmaya katılanların şiirleri ile birlikte kısa özgeçmişlerini ve iletişim bilgilerini de göndermeleri gerekir.
* Şiirler e-posta veya posta yoluyla (posta yoluyla gönderilenler 3’er nüsha olmalıdır) yoluyla aşağıda iletişim bilgileri verilen adrese gönderilmelidir.
* Yarışmada birinci gelen şiirler Diyarbakır Valiliği tarafından kitap olarak basılacaktır.
* Yarışma açıklanma ve ödül töreni 2010 yılı Ekim ayında Cahit Sıtkı TARANCI’NIN Diyarbakır’da bulunan müze evinde gerçekleştirilecektir.
* Derece giren kişiler Valiliğimiz resmi web sitesinde duyurulacak ve valiliğimizce dereceye giren kişilerle irtibata geçilecektir.
ÖDÜLLER:
1. Gelen Şiir Dosyasına: 3.000 TL
2. Gelen Şiir Dosyasına: 2.000 TL
3. Gelen Şiir Dosyasına: 1.000 TL
4. Valilik Mansiyon Ödülü
İLETİŞİM:
Mustafa TEMEL
e-posta: taranci2010@gmail.com
Diyarbakır Valiliği Kültür Turizm Proje Ofisi
Diyarbakır Valiliği Yenişehir/DİYARBAKIR
PK:21100
kaynak: www.kayipedebiyat.com - diyabakır valiliği
EDEBİYAT MECLİSİ ÖNERİYOR: SEZİLAND
ŞİİR YARIŞMASINDA OYLAMA SÜRECİ BAŞLADI
ADAY ŞİİR: AY ŞARAP KUYU
diye başladım söze
ve seninle bir hayatımız olacak
elimizde olmayan
Ay"la Kuyu"nun birleştiği bir evimiz
kim koymalı bu papatya falının adını ?
Belki sen ,belki ben belki biz...
ADAY ŞİİR: YOKSUN
Kalbim kanlı gözyaşları döküyor
Ve yine yoksun gözyaşlarımı silmek için
Hıçkırıklara boğulmuşum
Sesleniyorum fakat duymuyorsun
Ve olmuyor yalvarıyorum ama yine yoksun
Ve yine hüzün doluyor yüreğime
Ardından koşuyorum yetişemiyorum sana
Ve bir an duraksıyorum kalbim sıkışıyor
Ve nefes almakta güçlük çekiyorum
Ardına bile dönüp bakmıyorsun
Ve zulmetin içinde kaybediyorum kendimi
Yokluğununun acısını yüreğimin taa en derin
Ve en kuytu yerinde hissettiriyorsun bana
ADAY ŞİİR: SAÇLARI RÜZGARDA AHENKLE DANS EDEN KIZ
Saçları Rüzgarda Ahenkle Dans Eden Kız
Mutluydu, umutluydu
Kızıl saçları ahenkle dans ederdi rüzgarda
Dönüp bakmamak elde değildi,
Sanki bir düş masalından çıkıp gelmişti
Gözleri maviydi
Yaşamın derin izleri saklıydı sanki o mavilikte
Acılarına bir perde çekmişti gözleri
Mutlu oldukça daha mavi oluyordu,
O ve bizlerin yüzleri….
Serinlerdi Kalbim onu gördükçe
Kaybolurdu aklımın ipleri
Düşüncelerim kızıllaşır.
Gözlerim mavileşirdi
Onsuz her şey hiçti.
Gülüyordu hayata kendince
Rolü buydu hayatta
En iyi şekilde oynamaktı isteği
Sitemde ederdi bazen
Dudaklarından dökülürdü bir sitemi
‘Benim rolümü kim çizdi
Hayallerimi kim çizdi
Bu bir rüyamı değil
Niye ben niye’
Derdi bazen..
Üzülme saçları rüzgarda ahenkle dans eden kız
Üzülme masallar kadar güzel kız
Gözlerinin maviliğini kirletme.
Sen hepimizden daha özgürsün
Biziz engelli olan biziz güzel gözlü kız
Sen düş kadar güzel
Aşk kadar özelsin
Sen düşlerimizin gizemisin
Üzülme..
Üzülme saçları rüzgarda ahenkle dans eden kız
ADAY ŞİİR: ÇANAKKALE'DE UYANIŞ
ÇANAKKALE’DE UYANIŞ
Kasırgalar savurur; buz kestirir kar bizi
Gece gündüz kavurur sıcağında nâr bizi
Çanakkale’de zaman açılır sonsuzluğa
Çağırır gül yüzüyle agûşuna yâr bizi
Sabır ateşten gömlek, dua semaya kapı
Bülbülün nağmesinde yakar ahûzar bizi
Gözlerim kapanmadan ruhum dalar uykuya
Elinde kırmızı gül, çağırır mezar bizi
Fazilet yarışında önde gider yiğitler
Zekeriya misali bölse de hızar bizi
Gayya çukurlarından beslenirse kem gözler
Sirkeyle bal misali öylece bozar bizi
Kalbin orta yerine siner kirli bakışlar
Kendimize getirir ilâhî nazar bizi
Gök yarılsa ikiye, gün batsa da şafakta
Çağların göbeğine tarihler yazar bizi
Gök kubbenin altında dolaşırken avare
Hicran ateşlerine atar intizar bizi
Hafakanlar basmadan yetiş rahmet meleği
Ölüme çeyrek kala çepeçevre sar bizi
Efkâr basar sinsice hüzün coğrafyamıza
Sevgilinin hayali eder bahtiyar bizi
Gelibolu’da yağmur fırtınaya dönüşür
Sular kaynar derinden, ateşi yakar bizi
Ürperir maveradan koparıldıkça ruhlar
Maziden arda kalan sermaye bakar bizi
Ölü toprağı serper, gaflet kurşundan ağır
Bir kez uyumaya gör yılanlar sokar bizi
Doğar Anafartalar alacakaranlığa
Aynadaki akisler Hakk’a muştular bizi
Zaman alevden bir gül, safın önünde kısrak
Düşmanı haklarım ben dostlardan kurtar bizi
Kirli çizmeleriyle girer de haremime
Hallac-ı Mansur gibi beyhude soyar bizi
Kapımın kilidini çalan dünkü devşirme
Düşünmez, bir kalemde kızıla boyar bizi
Ay ışığı düşerken kapkaranlık geceye
Uyanışın öncüsü, muzaffer sayar bizi
Diner Çanakkale’de esen acı karayel
Suya düşer cemreler ısıtır bahar bizi
ADAY ŞİİR: DAHA KAÇ YAŞANMAMIŞ HİKAYE OKUYACAĞIZ
Sevgiyi, merhameti, huzuru yeşertmeyi unutan beyinlerine ne zaman dur diyecekler.
Sürüler halinde yalnızlık kol geziyor sokaklarda.
Piç olmuş duyguları bir kadehte yere çalmak istercesine.
Sürüler halinde gezen boş, mutsuz, kaygı dolu yürekler sanki hiç kapağı açılmamış, okunmaya değmez kitaplar gibi...
Birgün birinin çıkıp derinlerde bulunan küf tutan yalnızlıklarına,
o gizemli benliği tünelin ucunda görünen ışık gibi bulmalarına, sahip çıkmalarına, yalnızlıklarına sarılmalarına ister gibi..
Neler gizli kim bilir? Kaç kişi çabalar, uğraşmaya değer bulur senin benliğini?
İçine gizleyip büyüttüğün o küçük yaramazı kim dışarı çıkartacak kadar bağlanır ki?
Yorgun, çökmüş gözlerin derinliklerinde mana konmasını beklediğin özlemlere kim yüreğiyle dokunur?
Artık kim kapılarımızı aralayarak girer oldu hayatımıza. Destursuz, amansız, sadakatsiz sahte girişler...
Sadece istediği bir oyun. Gerçek olmayanı tüketip öncekiler gibi kanından bir damla daha emip gitmeler...
Hayatın neresinde gerçekten seninle yosun kokusunu içine çekmek istiyor, ya da dinlediğin parçada hüznünü seninle senin gibi yaşıyor.
Hükümleri bozulmuş kurallara uymayan umarsız sürüler bunlar. İstediğin herşeyi alabilirsin yalnızlığın dışında.
O hep seninle tek yakanı bırakmayan belki de tek dürüst duygun...
Hüzün yüklü koynuna daha kaç yabancı bedeni sığdıracak bu beden?
Daha kaç yabancı destursuz ve amansız girecek bu kapıdan?
Kendi acılarını siper almış gölgelerin arkasına sığınmış benlikler daha kaç yüreğe oturacak?
Kaç can yakıp, kaç benliğin huzurunu kaçıracak?
Ne zaman içtenlikle kendime yapılmasına izin vermeyeceğim çürümüşlükleri sana neden reva göreyim diyebilecek.
Uyanabilecekler mi riyakar tutkularından, duyacaklar mı sesini?
ADAY ŞİİR: GECEDEN İNDİM ŞEHRE
GECEDEN İNDİM ŞEHRE
Şimdi, gece boyunca bestelediğim bir şarkısın
Şehre gelen sabahla birlikte bende göbeğine iniyorum
Geceden indim şehre…
Bestelediğim şarkıyı haykırarak söylesem
Kimsenin umurunda olmaz belki
Ama sesim içime doğuyor
Dışıma gece…
Başım dönüyor
Sabahın nedensiz hareketleri
Şimdi neden buluyor anlam şehrimde
Geceden sonra güneş çarpmıştı
Beraber geldiği sabahı…
İşte bende tam böyleyim
İçime doğan sesimle birlikte yürüyorum
Ağır geliyor susmaları
Sesim içimi terletiyor
Dışımı sabah…
Dönen başım, yürüyen ayaklarım var
Ve yakan yoluma gölge olan bir güneş…
Şarkımı istiyor ve hissediyorum tüm damarlarımda
Geceden kalma sarhoş gibiyiz
Yürürken zorlanıyorum düz çizgiler çizmeye
Sabah gökyüzünde eğri büğrü zaten
Birde şarkımda zikzak çekince içimin gökyüzünde
İyice başım dönmeye başlıyor.
Usulca söz veriyorum
Sabaha ve şarkıma
Eve gidince size kahve yapacağım diye
Ama ben sarhoş değilim
Aksine fazla ayığım
Sanki alkol beni içmişçesine
Dışım kokuyor
İçim rakı…
Rakı sarhoşluğunda terk ediyorum şehrin göbeğini
Yeter başını döndürdüğüm
Ve bir fincan şiir bırakıyorum şehrin göbeğine
Oradan midesine inecek
Şehrin içi şiir dolu
Dışı güneş…
Yeni demlenmiş bir çay gibiyim
Beni bekleyen ince belli bir güzel
Ve karıştıracak sözleri yok.
Uykuya dolacağım
Şarkım, şiirimi karıştıracak içime
ADAY ŞİİR: MEZZAĞ’IN ZEBERCED’E İTİRAFI
MEZZAĞ’IN ZEBERCED’E İTİRAFI
Zeberced’im, yiğidim, kara gözlüm
Dinlerim Tanrı’yı dinler gibi zatını
Ve her sözün andırır Tanrı’nın kitabını.
Sadrından satırlarına inen her kelamın
Bir ebkemin nigahı kadar efsunlu
Ve ben o bizar gözlerinden akan giryeni
Her nefesimde gönlüme zerk eylerim.
İzana sığmaz bir tutkudur bu
İlahi bir kudretle sarılman bana
Dalga dalga gelir her nabzın suya
Kara gözlüm; bu nevhaya yürek mi dayana.
Susuyorum ki zaman konuşsun
Elbet sabır ile gönlün yoğrulsun,
Lakin yiğidim unutma! Sen Tanrı kulusun.
ADAY ŞİİR: HÜZZAM FASIL
HÜZZAM FASIL
Güneşin kızıl rengi değiyor semaya,
Başlıyor yeniden bizde hüzzam bir fasıl
Bir şafak bitişi,bir söz yitişi
Geçiyor bizden de ömürler velhasıl..
Gökkubbede pürtelaş zamanlar
Yitirilmiş vuslatlar,yitirilmiş anılar
Bir bilse kaybettiğimiz izleri,
Tendeki ruh sorar,kalpteki giz sorar.
ADAY ŞİİR : ÖLÜMÜN TATLI UĞULTUSU
ÖLÜMÜN TATLI UĞULTUSU
Duyumsar olursun
dünyaya gözlerini ilk açtığında
zamanla yoldaş, yaşamla kardeş.
Yalnız kalırsın kimi zamanlar,
kimi zamanlarda kurtulmak istersin.
Öğüt alırsın
belli bir serüvenden sonra;
ölümü yaşama,
yaşamı ölüme tercih etmek ;
zorunda kalırsın.
Ruhunun zindanlarına kapatırsın duygularını;
ama kapılar hep açık kalır,
kapatmaya çalışırlar; kapatamazlar…
maceraya atılmaya gidersin.
Hırçın denizlerde suskun dalga olmak;
istersin, fırtınaya yakalanmadan önce.
Cesedinin bir parçası olan kafanı kaldırırsın;
semaya, gönlün el verirse…
Birden bir kıvılcım çarpar
zindanların merdivenlerine
çıkamaz olursun üst basamaklara,
ruhunun göz yaşlarını tutamazsın.
Artık zamanı tutmaya çalışırsın ellerinle
ve kovalarsın ruhunu.
Aynanın karşısına geçersin,
gözlerin bakmaya cesaret edemez,
zedelenmeye başlar ruhun
duygularınsa çürümeye…
Ölümü yaşama,
yaşamı ölüme tercih etmek;
zorunda kalırsın.
Ruhunun zindanların da,
kapılar kapanmaya başlar
ve ardından hissettiğin
Ölümün tatlı uğultusu…
ADAY ŞİİR: SAY HADİ
Giydiğim en güzel elbiseden,
Daha çok yakıştı üzerime kelimeler.
Her birinin kanatları, en az benimkiler kadar büyük ve gösterişli...
Ah çocuk, çocuk...
Büyüme vaktin gelmedi mi?
Peri tozları üzerinde,
Altın sarısısın şimdi.
Neden bu kadar ışıldıyorsun,
Neden beni büyülüyorsun?
Aşık ediyorsun kendine önce,
Sonra bırakıp gidiyorsun.
Öldürür gibi sanki
Peki cinayet silahını nereye saklıyorsun?
Çocuk aklım çocuk kalbime bakar.
Kalbinse görülemeyecek kadar saklı.
Ayrılık ve hüzün karalamış onu,
Okunaksız ve düzeltilemezmiş.
Korku dolu iri gözler ve kırmızı dudakların kıvrılışı:
Ufak tebessümler...
Aldığım kararları siliyorum bir nefesle
Hani yalnız adımlarımda bir bendim dimdik duran
Ağlamak isteyen ama artık daha fazla beceremeyen?
İstemeyen hani,
İnsanları göğüslerinden hızlıca
Hayatının duvarlarına iten?
Ve biliyor musun?
Özlem bana hala uzak.
Nedensiz ve bilinmezmiş...
Sayıklayış...
Gün ışığında
Ve işaret parmağım şakağımda
Bir bunalımın en sessizinde,
Sonrasında
Duyduğum melodinin en dibinde...
Yavaşça ve
Uykuya dalar gibi olsun mu dersin
Acısız ve farkındalıksız!
Saymaya başla
Bir...
İki...
Üçü duyamayacağımı söyle,
Ateşle hadi işaret parmağımı
Darmadağın et akılsız başımı.
Nefret tütsün tırnağımda.
Aniden ve evet işte sen...
Sen yap bunu.
Ne intihar etmeye hevesli
Ne sana ne geçmişe özlemli
Şu bedeni yere ser.
Say hadi
Bir...
İki...