30 Ocak 2011 Pazar
LOVE AND OTHER DRUGS: BAZEN BİRİSİ İLACINIZ OLUR
29 Ocak 2011 Cumartesi
127 SAAT: BİR ÇATLAKTA NE KADAR DAYANABİLİRSİN?
28 Ocak 2011 Cuma
RÜYA
şimdi ben
o an için yaşıyorum
ısrarlı bir hayali.
içinden
bir de sen
karanlığın içinde
"o mavi kız çocuğu gibi bakıyorsun"
öpüşüme yaslanmayı
geçirip de
onlarca insan
yüzlerce insan
belki binlercesi...
kulaklarından geçecek,
duymayacaksın değil.
usulca yaklaş
susunca aşkla
bil benlesin!
"hangi yöne gideceğini belirleyen rüzgar değil, yelkendir."
bin deniz mili tayfun, çok yelken dolusu rüzgar
şehvetimi de duymayacaksan eğil
gözlerimle anlaş
dudağımla başka
duy benlesin!!
o an bir şilep karaya oturur.
olanca kuvvetiyle bir şaplak yersin.
o an içindeki termal sular budur!
ah işte ölüm budur dersin...
etrafta ne güvercin varsa havalanır.
ortasına bir dilim elmayla o kız çocuğu koşar.
evrenin yani tarihin yolu yarılanır.
deniz gelgitlenir,
rüzgar coşar...
insan her arzusunu da hak etmeli
bunu bütün şefkatinle sen öğrettin!
ki onlar tercihlediğiyle yaşar!
tut ki geleceğin güne kadar
dudaklarımı kaybettim.
ellerin var
ellerin bal gibi de bunlar
ellerin onları geri vermeli
verecek vermesine de
gelecek gerimde
zın zın parlar
bir anlam vermeyeceğim
inan ol gülmelerine
çünkü kucakladığımı düşlediğimi
duymayacaklar...
gel sarıl
etrafın yanar dönerine aldırma
mekan sürekli flu
sürekli değişkendir rüyada
"dünyada da böyle
değil mi?"
hem darıl
diri
hiçbiri kalmıyor sabaha
boğazında koca bir yumruk
yumruk koca bir kuyruk gibi arkamda
"ah bir rüyaymış bunlar da”
RADYO EDEBİYAT MECLİSİ : "BAM TELİNE DOKUNANLAR"
25 Ocak 2011 Salı
Edebiyat Meclisi FM
24 Ocak 2011 Pazartesi
KONUKLARIM
İnsanlar vagon vagon anılarımı taşıyan bir tren
Yıllardır bir başka yere taşınamayan yalnızlığım
Ne daimi bir yolcu
Ne istediğim an giden
Anadolu'nun ıssız bir köşesinde
Kurumuş bir yaprak kadar sarıyım
Geldiler, durdular
Konakladılar bende
Silinmeyen izler bıraktılar
Anılar yıllarca yaşarsa da bedende
Onlar davetsiz bir konuktular
Kimi bavulunu unuttu gitti
Birkaç parça elbise kaldı içinde
Kiminin taze çiçekleri
Kokuları duruyor üstümde
Kimi ateşini bıraktı
Küllerinden dumanlar tütüyor
Kimi bambaşka bir güne uyandı
Horozları benim için ötüyor
Bir tren garıyım
Yolcularının umursamadığı
Yolcularını da pek umursamayan
Demiyorum tertemiz ve arıyım
Yolcularını hakkıyla uğurlayan
Geldiler, durdular
Konakladılar bende
Gülüşümü bir duvar saati gibi kullandılar
Anıları yıllarca yaşasa da bende
Onlar davetsiz birer konuktular
Murat Gil
20 Ocak 2011 Perşembe
BİR MARTIYI AĞLATTIN SEN
bir çocuk garanti intihar eder artık
kütür kütür küfrediyor gece imanıma
bir yaprak kırılıp suya düşüyor
su yaralanıyor su kanıyor şelale!
ah nasıl titredim tensiz
bir piyanist büküldü sanki
kesişen ayrışık doğrular gibi
çarpışıverdim yüzünle. Yüzün
öyle düzgün suna bir elyazısı
yüzün yüzüme aksedince
yüzün ayna alnımda
yüzün uzun hüzünlü bir alınyazısı!
bitmemiş bir ömrün yalanısın
sen: kabuslarımın tabiri
çocukluğumun arta kalanısın!
öldüreceğim kendimi dudaklarınla
dudakların etle, şehvetle seferber
sen! bana inen son kutsal kitap
son fakir yatır
son aciz peygamber!
bir martıyı ağlattın işte
bir çocuk garanti intihar eder artık
Küçük İskender
16 Ocak 2011 Pazar
BİR ŞİİR: MAKAS
Daha düne kadar
Her şey lirikti
Onlarca, onlarca şey birikti
Yazılamayanlardan
Ve bütün isimler silikti
Adresler adresleri tutmaz
Çünkü göğsümdeki pil bitikti
Gönlümü bıraktığım o nadas
Bitti!
Sessizlik, seni bulana kadar…
Bir rüzgar seni aldı, yanıma itti
Bir ucu sen,
Bir ucu ben
Ve kapandı makas.
e.y.
MUHTEŞEM SÜLEYMAN'IN DİĞER YÜZÜ : MUHİBBİ
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
11 Ocak 2011 Salı
"YOL VE SEYAHAT" TEMALI ŞİİR VE ÖYKÜ YARIŞMASI
9 Ocak 2011 Pazar
SİS
Örtün, evet ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir;
örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahbesi!
Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
Kaatil kuleler, kal’ali ve zindanlı saraylar.
Tevfik Fikret
Uzunca bir yolun ortasında
Gördüğümün bir lale bahçesi
Yandakinin bir ışık huzmesi
Olmasını dilerdim
Fakat gözlerimi kısan bu sis
Ne önümde uzanan arabaları hissiz
Ne yanda yükselen yığınları sensiz
Saklayabildi.
Gagalarında bir parça simitle bizleri
Selamlayacak sandığım martılar
Yerine ihmal saatinin yangın izleri
Ve köhnemişse de gururlu
Haydarpaşa garı var.
İstanbul’a katlanamıyorum gözlerim kapalı
Beynimi zonklatan bu ses sesimi boğuyor
Nevizade’nin akşamlarına kanamıyorum bu kez
Sanıyorum herkes
Hayallerimi çiğniyor
Bir an dile geliyor önümdeki taşlar
Yalnızlık son bulacak gibi oluyor
Tepemde dönüyorken alıcı kuşlar
Hayalim Dersaadet’te son buluyor.
2 Ocak 2011 Pazar
SERENDIPITY
İngiliz siyasetçisi, aristokrat yazar Horace Walpole’un türettiği bir sözcük.
Sir Horace Mann’a yazmış olduğu 28 Ocak 1754 tarihli
mektupta, şöyle anlatıyor: “Bu buluşumun kendisi bir serendipity ürünü; çok kullanışlı bir sözcük, daha nasıl desem bilemiyorum, iyisi mi anlamındansa nereden türediğini anlatayım. Saçma bir peri masalı okumuştum, adı ‘Serendip’in üç prensi’ idi. Haşmetliler gezdikçe kazayla ya da ferasetleri sonucu, durmadan peşinde olmadıkları şeyleri keşfediyorlardı.”
Walpole, özlü sözleri ve mektuplarıyla sivrilmiş, gotik edebiyatın temsilcilerinden. “Hayat, düşünenler için komedi, hissedenler içinse trajedidir” sözü pek ünlü.
Serendip, Seylan’ın, yani şimdiki Sri Lanka’nın kadim adı. Sanskritçe Sinhaladvipa’nın (Sinhala adası) bozuşmuşu. Walpole’un sözünü ettiği masal da eski bir İran masalı. Sultan Cafer’in, üç oğlunu, dünyayı gezip tanısınlar diye yolladığı seyahatte karşılaştıklarını anlatıyor.
Serendipity, aramazken bulunan, mutlu tesadüf. Mutlu kaza. Zaten Fransızca karşılığı da ‘hasard heureux’. Talih ve tehlikenin aynı sözcükte buluştuğunu da bu fırsatla buraya not ediverelim.
Biz de gelin bu sözcüğe ‘serendipçe’ diyelim. İsteyen daha iyisini türetebilir elbette