29 Kasım 2009 Pazar

O BELDE


Hep günümüz şairlerine değinecek değiliz ya. Türk edebiyatının belki de sese, müzikaliteye en çok kafa yormuş şairinin en sevdiğim şiirini sizlerle paylaşmak istedim. "O BELDE". Haşim'in uçsuz bucaksız hayal dünyasını, anne özlemiyle geçen çocukluğunu, yine insanlardan kaçışına neden olan iç dünyasını yansıtıyor bu muhteşem yapıt. Tabii keyif almak için orijinal halini okumak gerekiyor. O kadar güzel dizmiş ki sözcükleri. Okurken bir tek sese takılmıyorsunuz. Sadeleştirilmiş halini okuduğunuzda şiirin manada da müzikalitesinden hiç de aşağıda olmadığını anlıyorsunuz.


O BELDE

Denizlerden

Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin.

Bilsen

Melal-i hasret ü gurbetle ufk-ı şama bakan

Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!

Ne sen,

Ne ben,

Ne de hüsnünde toplanan bu mesa,

Ne de alam-ı fikre bir mersa

Olan bu mai deniz,

Melali anlamayan nesle aşina değiliz.

Sana yalnız bir ince taze kadın

Bana yalnızca eski bir budala

Diyen bugünkü beşer,

Bu sefil iştiha, bu kirli nazar,

Bulamaz sende, bende bir ma'na,

Ne bu akşamda bir gam-ı nermin

Ne de durgun denizde bir muğber

Lerze-i istitar ü istiğna

Sen ve ben

Ve deniz

Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz

Topluyor bu-yi ruhunu guya.

Uzak

Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak

Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkumuz...

O belde?

Durur menatık-ı duşize-yi tahayyülde;

Mai bir akşam

Eder üstünde daima aram;

Eteklerinde deniz

Döker ervaha bir sükun-ı menam.

Kadınlar orda güzel, ince, saf, leylidir,

Hepsinin gözlerinde hüznün var

Hepsi hemşiredir veyahud yar;

Dilde tenvim-i ıstırabı bilir

Dudaklarındaki giryende buseler, yahud,

O gözlerindeki nili sükut-ı istifham

Onların ruhu, şam-ı muğberden

Mütekasif menekşelerdir ki

Mütemadi sükun u samtı arar.

Şu'le-i bi-ziya-yı hüzn-i kamer

Mülteci sanki sade ellerine

O kadar natüvan ki, ah, onlar,

Onların hüzn-i lal ü müştereki,

Sonra dalgın mesa, o hasta deniz

Hepsi benzer o yerde birbirine...

O belde

Hangi bir kıt'a-i muhayyelde?

Hangi bir nehr-i dur ile mahdud?

Bir yalan yer midir veya mevcud

Fakat bulunmayacak bir melaz-ı hulya mı?

Bilmem... Yalnız

Bildiğim, sen ve ben ve mai deniz

Ve bu akşam ki eyliyor tehziz

Bende evtar-ı hüzn ü ilhamı

Uzak

Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak

Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkumuz..


Ahmet HAŞİM



O BELDE ( SADELEŞMİŞ HALİ)

denizlerden
esen bu ince hava saçlarınla eğlensin
bilsen
hasret ve gurbet melâliyle
*akşam ufkuna bakan
bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
ne sen,
ne ben,
ne de güzelliğinde toplanan bu akşam,
ne de fikrin elemlerine liman,
olan bu mavi deniz
melâli anlamayan nesle aşina değiliz.
sana yalnız bir ince taze kadın
bana yalnızca eski bir budala
diyen bugünkü insanlık
bu sefil şehvet, bu kirli bakış,
bulamaz sende bende bir anlam,
ne bu akşamda ince bir hüzün
ne de durgun denizde bir kırgın
gizlenme ve umursamazlık titreyişi.
sen ve ben
ve deniz
ve bu akşam ki titreşimsiz, sessiz
topluyor ruhunun kokusunu sanki,
uzak
ve mavi gölgeli bir beldeden ayrı kalarak
bu sürgün ve hasrete ebediyen bu yerde mahkûmuz.

o belde?
durur bakir hayal bölgelerinde;
mavi bir akşam
dinlenir daima üstünde;
eteklerinde deniz
döker ruhlara bir uyku sükûnu.
kadınlar orda güzel, ince, saf, geceye dairdir,
hepsinin gözlerinde hüznün var
hepsi kız kardeştir, veyahut yar;
gönüldeki ıstırabı dindirmeyi bilir
dudaklarındaki ağlamaklı öpücükler, yahut,
o gözlerindeki gök rengi meraklı sessizlik.
onların ruhu küskün akşamdan
yoğunlaşmış menekşelerdir ki
durmaksızın sükûn ve sessizliği arar;
ayın hüznünün ışıksız parıltısı
sığıntı sanki sade ellerine.
o kadar zayıf düşmüş ki, ah, onlar,
onların dilsiz ve ortak hüzünleri,
sonra dalgın akşam, o hasta deniz
hepsi benzer o yerde birbirine...
o belde
hangi bir hayalî kıtada?
hangi bir uzak nehirle çizilmiş sınırları?
bir yalan yer midir, veya mevcut,
fakat bulunmayacak bir hülya sığınağı mı?
bilmem... yalnız
bildiğim sen ve ben ve mavi deniz
ve bu akşam ki titretiyor
bende hüzün ve ilham tellerini,
uzak
ve mavi gölgeli bir beldeden ayrı kalarak
bu sürgün ve hasrete ebediyen bu yerde mahkûmuz.