9 Kasım 2009 Pazartesi

BUGÜN OLSAYDI...


Atatürk, "bugün yaşasaydı" diye çok fikir yürütülmüştür. Ben de düşünmedim değil bunu. Acaba şu gün meclisin kapısından girse, kürsüye çıksa vaziyet hakkında bize hangi açıklamaları yapardı?

86 yıl önce binbir çileyle mücadele edip kazandıkları bağımsızlık, bu şerefli bağımsızlığın üzerine inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti ve 86 yıl sonra karşılaştığı manzara.


Neler derdi sizce? Obama'dan daha büyük bir alkış alır mıydı dersiniz? Sanmam...

Bir zamanlar konuşma yaptığı kürsünün hemen üstünde tavanda çiğ köftelerin " Olmuş mu acaba?" diye denendiğini hemencik anlar mıydı? Milletin vekiline böyle bir şeyi konduramazdı...

Dini, siyasete alet edenlerin inanç maskesi altında adeta gövde gösterisi yaparak Arap modeli bir örtüyle o savaş kazanılan, ülke kurtarılan meclisi ve tabii ki saf, temiz Anadolu insanını lekelediğini peki? O karanlık yıllara dönülebileceğine inanamazdı...

Birileri fısıldar mıydı kulağına: Atam şu sıralarda sizin öğrettiğiniz ve bu coğrafyaya en uygun Türk milliyetçiliği anlayışını hiçe sayarak 'kültürümüz yok ediliyor' yaygaralarıyla o kutsi mekanda, on bin yıllık ortak dilimize karşı başka bir dili yeğleyerek yemin ettiklerini? Sanmam, fısıldansa bile Çanakkale'de ölmeyi emredip gözünü bile kırpmadan kurşuna atlayan Mardinli Şeyhmus'tan, Diyarbakırlı Mehmet'ten, Vanlı Ömer'den bunları beklemezdi...

Bunların hepsini tek tek sayacak yüzlerce insan olurdu değil mi? Diğer taraftakiler yani birçoğumuz yani suya sabuna dokunmayanlar çıkıp: "Atam bize bunları bunları bunları yaptılar diye dert yanardık o da doğru değil mi?"

Ne acı ki sanırım olanların hiçbirine kızmazdı Mustafa Kemal. Tüm bunlara seyirci kalan, gıkını çıkarmayan bizlere çatardı kaşını. Hayal kırıklığı yukarıda saydıklarımdan yana olmazdı emin olun. Bunları zaten gençliğe hitabede " dahili ve harici düşmanların işleri" olarak işaret etmemiş miydi o. Bu öğütlere kulak vermemiz için Mustafa Kemal'in kahin olması mı gerekirdi?

Evet, o "muhtaç olduğu kudret"i damarlarında arama gereği duymadan yaşamaya alışmış, koyunluktan memnun, çok zor şartlarda yaşamayı çoğu zaman kadere bağlayan bizlere çevirirdi bakışlarını. "Yazıklar olsun" derdi içli bir sesle. Meclisine,işçisine,bayrağına,diline, kültürüne, haysiyetine,okuluna, öğretmenine, dağına, denizine... sahip çıkamayan bizlere "Yazıklar olsun!" derdi. Bandırma vapuruna bindiği güne lanet etmezdi belki ama "Onca yıl o dağ senin bu ova benim boşuna mı savaş vermişiz, yaşlanmışız ?" derdi.