23 Ekim 2009 Cuma

İÇİNDEKİLER











İÇİNDEKİLER


Şeytan ayrıntıda,

Ayrıntılar bende,

Ben senin içinde,

Sen evrende bir yerde,


Ben evrenin içinde,
Evren benim içimde...


Mert YÜKSEL

AÇIL SUSAM AÇIL


Son ayların meşhur konusu "Demokratik Açılım" oldu. Herkes bir şeyler söylüyor,yazıyor, çiziyor: Bir şeyler yazmazsam kendimi eksikli hissedecektim.


Doksanlı yıllarda, yanılmıyorsam 1993'te terör gerçeği ile tanışmıştım. Mahalledeki samimi arkadaşlarımdan biri ağabeyini bir çatışmada kaybetmişti. Askerdi ağabeyi. Küçücük yüreğim o günlerin izlerini taşıyor. Buna benzer bir iç sıkıntısını 1999 senesindeki depremde yaşamıştım, bir düşünün. Şunu demeye çalışıyorum deprem gibi bir felaket bizim için bu saçma sapan yitişler. Öyle ya da böyle bir şehit cenazesini ekranlarda gördüğümüzde vicdan sahibi her bireyin gözleri doluyor olmalı.
Her nedense çocukluk yıllarımın saflığıyla bile bu üzücü tablonun yaratıcısı olarak Kürt milletini görmedim. Herhangi bir nefretim olmadı ırki ya da bireysel anlamda. Dağda yitip gidenlerin de insan olduğunu düşündüm hep. "Şehit cenazelerindeki analar gibi yüreği yanan başka analar da var sanırım" diye düşündüm.


1993'ten beri uzunca bir zaman geçti. Bir sürü şey okudum, bir sürü haber izledim, bir sürü insan tanıdım. Öyle şeyler gördüm yanımdaki insanların öyle dolduruşa geldiğini gördüm ki. Böyle olmaması gerektiği fikri bende değişmesin diye oldukça mücadele ettim. Şunu fark ettim, biz ve siz fikri bir futbol maçı basitliğine indirgenen kültür farklılıkları öyle ince ince işleniyordu ki. Bir tarafta olma mecburiyeti doğuruyordu insana. Bir yanda şehit cenazelerinin görüntüleri öte yanda yapılan her operasyonun katliyam olarak adledilmesi iki tarafta da siz biz fikri öyle bilinçle aktarılıyordu ki. Şükür ki fikirlerim değişmedi! Hangi tarafta olduğum sorusunu düşündüm durdum. Sanırım iki tarafın da ortasında ellerini iki yana açıp saçma bir kavgayı ayırmaya çalışan-ki hayatta da böyleyimdir- adamdım ben.

Kafamda sorular var:

Bu kadar saçma bir çatışma başka bir coğrafyada var mı ki? Bizlere Baskları ve İrlandalıları örnek verenler bu iki halkın da baskın devletlerle ortak bir savaşta dahi yan yana savaşmadıkları gerçeğini bize söylediler mi?


Oysa bizim mazimiz büyük ortaklıklarla dolu değil mi? Hep aynı örnek ama bana kalırsa üstü kapatılmaya çalışılan bir ortaklık. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı! Bir düşünün!


Kafamdaki ikinci soru şu: Bu coğrafyanın insanları kendi aralarındaki bu anlamsız çatışma yerine sermayeye karşı bir hak savunusu gerçekleştirseydi neler değişebilirdi şimdiye nazaran? Düşünsenize tüm çalışan kitle daha iyi şartlarda yaşamak ve çalışmak için hakkını arıyor. Çok şey değişirdi değil mi? Fransa ve Yunanistan'daki hak arayışı gösterilerini bir düşünün. Birlikten kuvvetin doğuşunu.
Patronun Türk'e Türklüğünden 5 lira daha fazla vermeyişini, Kürtlüğünden dolayı bir hafta kafa izni vermeyişini.
Sermayenin millet anlayışı olur mu bir düşünün!


Bugüne kadar birçok Kürt arkadaşım oldu, eminim sizlerin de olmuştur. Ben hiçbir "yamuklarını" görmedim amiyane tabirle. Zaten görseydim de bunu bütün bir millete mal edemezdim. Hepsiyle de diğerleriyle nasıl arkadaşsam öyle arkadaştım. Eminim onlar da benimle öylece arkadaştılar. Tüm bunlar yaşanırken İspanya'da bir Katalanla İspanyol'un ya da İspanyolla Basklının birbirlerine nasıl baktıklarını düşünüyorum. Bir İskoç'un İngiliz'e sözgelimi. Onların böyle olmaları için bir sürü neden var. İspanyolların Franko dönemindeki uygulamaları, İngilizlerin yüzyıllar süren katliyamları... Böyle bir hava verilmeye çalışılmıyor mu bu topraklarda? Peki bu çapta şeyler yaşanmış mı? Hiç sanmıyorum.

Ben şöyle düşünüyorum. Bazı toplumlar var: Bu toplumlar kendi içlerinde didişmeli ki para babaları rahat etmeliler. İnsanlar haklarına odaklanarak yollara dökülememeli. İşte bunun acı meyvesi bu, tüm yaşananlar!

Açılıma gelince, onun hakkında da şöyle düşünüyorum. Suni bir soruna suni bir çözüm bulunmalıydı. O çözüm süreci işliyor şimdi. Halk olarak gözümüzü açtığımız gün bu tip suni süreçler yerine doğallarını yaşayacağız. Ben fikir olarak ortadaki adam olmaya devam edeceğim. İki tarafın da hırçın çocuklarını provakatörleri göstererek uyaracağım. Ve hep şu topraklardaki insanların bir gün gözlerini açıp harekete geçecekleri günü bekleyeceğim. Umutla!






Elma Dersem Çık, Armut Dersem Çıkma



Yıllar önce birileri zor ile saklandı da biri bulamadı ve avazı çıktığı kadar bağırdı ebe; elma dersem çık armut dersem çıkma.

Armut nidalarıyla onca can verildi, onca madalya iliklendi yakalara ve onca isim yazıldı mezar taşlarına.
Nihayetinde,
Elmanın adını açılım koydular, bağırdılar, karşıdalar, kutladılar ve armut diyenlerin sesi daha bir duyulur oldu.

Ebe, hala tedirgin ve kaygı içinde…
Hakan Karabulut