26 Kasım 2009 Perşembe

MÜSTAHAK


Dün bildiğiniz üzere büyük bir grev yaşandı ülkemizde. Haklarının iyileştirilmesini isteyen binlerce devlet çalışanı isyan bayrağını çekip bir günlük iş bıraktılar.

Demir yolunda, madenlerde, hastanelerde, okullarda çalışan bir sürü memur bu eyleme katıldılar.
Bir işe yarayacak mı bu hareketleri bilinmez ama şunu gördük ki ülkemizde vurdumduymazlık hat safhada.
İnsanımız o hale gelmiş ki kendi derlerinden başka dertleri düşünecek durumda değiller. Memurların dertlerinin kendi dertleri olduğunu bilmeden tabii.

Bir demiryolu çalışanı:" Bir şeyler hepimiz için değişmeli!" diye bağırırken yolcular tarafından bir güzel tartaklanıyor, ardından rayların üzerinde sürükleniyor düşünebiliyor musunuz? Neymiş, yolcular gidecekleri yere gidememişler. İşleri aksamış.

Nereye gidiyoruz ki zaten? Nereye ulaşmaya çalışıyoruz? Kısır döngünün içerisinde buna da şükür felsefesinin en katı biçimini hücrelerimizde hissede hissede farklı bir canlı gibi yaşayıp ölüyoruz işte. Bİr şehrimiz kadar bile zenginliğe ve çalışma gücüne sahip olmayan bir sürü Avrupa ülkesindeki insanların tattığı refahı şu koskoca, güçlü, bereketli topraklarda tadamadan gidiyoruz.

İnsana yakışır biçimde yaşayamayanlarımızın sayısı o kadar fazla ki.

Bütün bu şartlara rağmen, isyanını dile getiren insanlara kızan, onlara sahip çıkmayan bir yanımız var. Bu asırlardır süregelen bastırılma psikolojisiyle anlamlandırılabilir sanırım. Öyle dönemlerde öyle şekillerde susturulmuş ki insanımız, genler vasıtasıyla şimdikilerin ağızlarını bıçak açmıyor. Komik ama artık buna inanıyorum.

Başlıktaki gibi tutumuz, hayat görüşümüz bu çizgide sürdüğü sürece insana yakışmayan bir yaşam bizlere müstahak olacaktır. Büyüklerimizi ne zaman dinledik ki zaten değil mi ?

Ağlamayan çocuğa meme vermezler!