17 Mart 2010 Çarşamba

DEDELERİMİZ VE BİZ



Bugün 18 Mart. 18 Mart Çanakkale Zaferini Kutlama ve Şehitleri Anma Günü. Bugün sadece 18 Mart akşamı Çanakkale’de düşman donanmalarına göz açtırmadan kazandığımız o muhteşem deniz zaferini kutlamıyoruz. Bugün, Çanakkale’de vurularak düşmanla koyun koyuna yatan, Dumlupınar’da, Sakarya’da bayrağımıza al rengini katan, Cudi’de, Kato’da, Beytülşebap’ta hainlere göz açtırmayıp göğüs göğse çarpışan aziz şehitlerimizi de şükranla anıyoruz.

Ülkemizin tarih önünde önemli sınavlar verdiği şu günlerde Çanakkale’de Türk ulusunu zafere taşıyan o mücadele ruhunu iyi anlamalıyız. Yuvasına zorla girip hürriyetini elinden almaya çalışan sömürgecilere yiğitçe direnen Mehmetçiğin ruhundan bahsediyorum. 1915’te, Onbaşı Seyit’e , bütün yetersizlikler içinde o 250 kiloluk top mermisini gözünü dahi kırpmadan sırtlatıp namluya sürdüren inancı iyi anlamalıyız.

Bahsettiğim bu inancı, bu vatan sevgisini tarif edebilmek elbette oldukça zor. Çünkü insan ne yaşamadığı sıkıntıları, sıkıntı çeken kadar anlayabiliyor ne de tatmadığı mutlulukları bu duyguyu tadan kadar hissedebiliyor. Ben yine de o mücadele ruhunu, vatan aşkını somutlaştırabilmeniz, bir an olsun anlamlandırabilmeniz için birkaç örnekle sizlere yardımcı olmak istiyorum.

Dilerseniz öncelikle o yıllarda gencecik bir subay olan Gazimize, 19.İhtiyat Tümen Yarbay Mustafa Kemal’e kulak verelim. Hepinizin bildiği gibi Çanakkale savaşları sırasında engin ileri görüşlülüğüyle inisiyatifini cesurca kullanan Mustafa Kemal, düşmanın en etkili olabileceği cephede askerleriyle önemli bir başarı kazanmıştır. Düşman cephesine askerlerinin en önünde yer alarak atılan Mustafa Kemal’i bir şarapnel parçasından Türk milletine bağışlayan ata yadigarı bir saat olmuştur. Mustafa Kemal, silah arkadaşlarının mücadelesini şu cümlelerle özetlemiştir:

“Biz kişisel kahramanlıklarla uğraşmıyoruz. Yalnız size Bomba Sırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim: Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre; yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekilerin hepsi kurtulmamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Şehadet getirerek Cennet’e girmeye hazırlanıyorlar.

İşte Türk askerindeki üstün ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike değer örnek. Emin olunmalıdır ki Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”

Mustafa Kemal Türk askerinin kararlılığını ne güzel de dilegetirmiş değil mi?

Şimdi de şartların zorluğunu daha iyi kavrayabilmek için yiğit Mehmetçiklerimizin Çanakkale siperlerindeki birkaç günlük yemek listesine bakalım:

43. Alay 1. Piyade Taburu 1. Bölük’ün Çanakkale menüsü

15 Haziran Sabahı: Bir kase Üzüm Hoşafı Öğlen: Yemek Yok Akşam: Yağlı Buğday Çorbası ve bir parça ekmek

16 Haziran Sabahı: Yemek Yok Öğlen: Yemek yine yok Akşam: Üzüm Hoşafı ve bir parça ekmek

17 Haziran Sabahı: Yalnızca Yarım ekmek Öğlen: Yemek Yok Akşam Şekersiz üzüm hoşafı ve ekmek yine yok.

Görüyorsunuz ki Çanakkale’de ülke savunması belki bomboş midelerle ancak vatan aşkıyla tıka basa dolu yüreklerle yapılmıştır. Asla lafla değil, boş sözle değil…

Son örneğim sizler gibi lise sıralarında sizinkilere benzer hayaller kuran bir grup Türk gencinin hikayesinden olacak. Sözünü ettiğim hikaye 1915 yılında lise sıralarında yer alan Mekteb-i Sultani öğrencilerine aittir. Bugünkü adıyla Galatasaray Lisesi öğrencilerine yani. Bu gençler muhtemeldir ki tıpkı sizler gibi güzel bir geleceğin hayali içinde yaşıyorlardı. Sevdikleriyle mutluluk içinde yaşamayı düşlüyorlardı. Tıpkı sizler gibi oturdukları sıralardan ülkenin halini gözlemliyorlardı. Ancak vatan toprakları Çanakkale’de konuşlanan düşman askerlerince işgal edilmiş ve bu, henüz lise çağındaki çocuklar vatanın elden gittiğini görerek vatan savunmasında gönüllü er olmak istemişlerdi. İstekleri zor durumdaki ordu tarafından kabul edildi. Nitekim siperlere bakıldığında 15-16 yaşında bir sürü Mehmetçiğin savaştığını görebilirdiniz. Benzerleri gibi o yıl Çanakkale savaşlarında bütün öğrencileri şehit olan Mekteb-i Sultani mezun verememiştir.

Görüyorsunuz ki dedelerimiz bütün imkansızlıklara, kötü koşullara rağmen söz konusu vatan toprağının bağımsızlığı olunca canlarını hiçe sayarak bayraklarını, namuslarını, bağımsızlıklarını savunmuşlardır.

Günümüzde artık savaşlar; eskiden olduğu gibi toplarla, tüfeklerle siperlerde göğüs göğse çarpışan askerlerle yapılmıyor. Günümüzün savaşları milletlerin kültürlerine, tarihlerine yani özlerine küstürülmesiyle gerçekleştiriliyor. Tarihine, kültürüne, kullandığı dile küsen bir topluluğun uzun süre bağımsızca yaşaması da böylece mümkün olmuyor.

Sözlerimin sonunda dedelerimizin canlarını vererek korudukları bağımsızlığımıza bu anlamlı zaferin 95. yılında bir kere daha sahip çıkalım diyorum. Kültürümüzle, dilimizle, tarihimizle gurur duyalım. Unutmayınız ki köklü bir geçmişe sahip olmayan milletler ancak efsanelerle yaşarlar. Ne mutlu ki efsanelerle yaşayan birçok milletin aksine, dedelerimiz bizler için bütün dünyanın önünde saygıyla eğildiği, sonuna kadar gurur duyabileceğimiz muhteşem bir geçmiş bırakmışlardır.


NOT: Yazı 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü Programı için kaleme alınmıştır.