2 Ocak 2011 Pazar

SERENDIPITY


Uzun zamandan beri romantik-komedi tarzında bir film izlememiştim. Bu film 2000 yapımı ancak nedense bugüne değin gözüme çarpmamıştı. Bugün bu filmi ve iki büyük oyuncu John Cusack ve Kate Beckinsale'nin tatmin edici performanslarını izlemekten keyif aldım.

Film "tesadüfler ve işaretler" üzerine kurulmuş. Tabii ki hemen her romantik-komedi versiyonunda olduğu gibi olağanüstülükler filmde dikkat çekiyor. Olağanüstülükler dediğime bakarak filmde olan mucizevi şeylere inanmadığımı düşünmeyin, hayatı romantik-komedi tadında biri için bu filmlerin hiçbiri bana saçma gelmiyor. Olağanüstü lafını bu tip filmlerin senaryolarına çocukça diyenler için kullandım.

Herneyse film, bir mağazada siyah bir eldiveni almak için aynı anda harekete geçen sonrasında tanışma fırsatı bulan 30lu yaşlarda iki gencin karşılaşması ile başlıyor. Bu tanışma bir aşk doğursa da her iki kişinin de farklı kişilerle beraberlik yaşıyor olması tez ayrılığı zorunlu kılıyor. Tesadüflere, işaretlere ya da bir başka deyişle kadere inanan Sara, eğer John'la kaderlerinde bir birliktelik varsa kaderin onları tekrar birleştireceğini düşünüyor.

Acı da olsa yolları ayrılan çiftimizin ilginç hikayesini severek izleyeceğinize inanıyorum. Filmin ana fikri, "kader" içinse tekrar tekrar düşünmenizi isterim.

Bazen bir filmin ya da bir kitabın hikayesi birileri için fasa fiso iken birileri için buz gibi gerçek olabiliyor...

İyi seyirler...


****serendipity sözcüğünün hikayesi bu adreste: http://okaybensoy.blogspot.com/2010/10/serendipity.html

Bugün bahçede bir sözcük ağırlayalım istiyorum. Çok sevdiğim, içimi karıştıran bir sözcük. Batı dillerinin hemen hepsinin ortak olduğu bir sözcük: Serendipity.
İngiliz siyasetçisi, aristokrat yazar Horace Walpole’un türettiği bir sözcük.

Sir Horace Mann’a yazmış olduğu 28 Ocak 1754 tarihli
mektupta, şöyle anlatıyor: “Bu buluşumun kendisi bir serendipity ürünü; çok kullanışlı bir sözcük, daha nasıl desem bilemiyorum, iyisi mi anlamındansa nereden türediğini anlatayım. Saçma bir peri masalı okumuştum, adı ‘Serendip’in üç prensi’ idi. Haşmetliler gezdikçe kazayla ya da ferasetleri sonucu, durmadan peşinde olmadıkları şeyleri keşfediyorlardı.”
Walpole, özlü sözleri ve mektuplarıyla sivrilmiş, gotik edebiyatın temsilcilerinden. “Hayat, düşünenler için komedi, hissedenler içinse trajedidir” sözü pek ünlü.
Serendip, Seylan’ın, yani şimdiki Sri Lanka’nın kadim adı. Sanskritçe Sinhaladvipa’nın (Sinhala adası) bozuşmuşu. Walpole’un sözünü ettiği masal da eski bir İran masalı. Sultan Cafer’in, üç oğlunu, dünyayı gezip tanısınlar diye yolladığı seyahatte karşılaştıklarını anlatıyor.
Serendipity, aramazken bulunan, mutlu tesadüf. Mutlu kaza. Zaten Fransızca karşılığı da ‘hasard heureux’. Talih ve tehlikenin aynı sözcükte buluştuğunu da bu fırsatla buraya not ediverelim.
Biz de gelin bu sözcüğe ‘serendipçe’ diyelim. İsteyen daha iyisini türetebilir elbette