19 Kasım 2010 Cuma

BİR AKIM YARATMAK: GARİP


Hece dergisinin "Şiir Özel Sayısı"nı üniversite yıllarında didik didik etmişimdir. Bugün yeniden göz attım bu kalınca kitaba. 1940 sonrası Türk şiirinin gelişimini yeniden okuma ihtiyacı duydum.

Nazım Hikmet'in gerçek anlamda açtığı serbest şiir çığırı, Garip akımı ile anlam kazandı biliyorsunuz. Bu akımın temsilcileri Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet'tir.

Edebiyatımızın bilinçli yani bir bildiri ile okur karşısına çıkan akımlarından biridir "Garip". Garip akımından önce Fecr-i Ati'yi, Genç Kalemlerle Milli Edebiyatçıları ve pek işe yaramayan girişimleriyle Yedi Meşalecileri bu bildiri sahibi akımlar listesine alabiliriz.

Bu sıkıcı bilgilerden sonra bu yazıyı neden kaleme almak gereğini duydum belirteyim: Bu insanlar dünya dertleri içinde boğuşurken hangi duygularla şiirin gelmesi gereken noktayı düşünüyorlar, bu mevzuyu tartışıyorlar ve eyleme geçiyorlardı. Hepsinden de öte bu insanlar nasıl oldu da yüzlerce sanatçı arasından sıyrılarak bugün adlarını saydığımız ve edebi dünyayı sarsan akımların yaratıcıları oldular.

Garip akımını incelediğim için bu sorulara bu üç kafadarın hikayesiyle cevap vereyim.

Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat edebiyatta devrim denebilecek bir şey varsa onu gerçekleştiren 3 kafadardır. Bugün hayalini bile kuramayacağımız bir hareketin mimarlarıdır. Tabii bu gruba hükmettiği her halinden belli olan Orhan Veli'yi ayrı tutmalıyız.

Orhan Veli, 3 kafadar olarak ortak değerlere sahip bir şiir anlayışını haber vermek üzere oluşturacakları ve şiirlerinden izler taşıyan bir kitap hayal eder. Bu kitapta bu 3 arkadaş şiirlerinden örnekler sunacaklar kitabın önsözündeyse savundukları sanat anlayışını beyan edeceklerdir. Orhan Veli bu kitabın adının "Tahattur" (hatırlama) olabileceğini düşünmektedir. Yine de kafasında soru işareti kalmasın diye fikrini M.Kemal Kurşunoğlu'na açar. Kurşunoğlu bu kelimenin eski olduğunu başka bir şey denemeleri gerektiğini belirtir ve ekler: "Bence sizin şiirleriniz başkalarınca yadırganıyor, onlara farklı, garip geliyor buna göre bir isim seçmelisiniz."Der. Orhan Veli "Garip" adını benimsemiştir. Farklı anlamındaki sözcük aynı zamanda gurbet olgusunu yaşayan insan anlamındadır. Gerçekten de bu 3 kafadar o dönemlerin şiir dünyasında gurbeti yaşamaktadırlar.

Akımın adının nasıl ortaya çıktığını gördünüz. Dediğim gibi bugün hayalini dahi kuramayacağımız bir tanınma sürecinin ilk adımı böyle atılıyor. Düşünsenize tek başınıza ya da arkadaşlarınızla bugünkü edebiyat dünyasını sarsabilecek bir akım yaratma çabası içinde oluyorsunuz. Bütün imkanlarınız var (internet, iletişim,ulaşım,teknoloji vb.) Ne kadar başarılı olabilirdiniz?

Neyse bu 3 kafadar savundukları sanat anlayışlarını çok enteresan bir biçimde, yani adlarına yakışır bir biçimde yaymayı uygun görmüşlerdir.

Garip akımı Türk şiirinin 600 yıllık geçmişini topyekun reddeden, şiiri sanatlı söyleyişten ve beylik laflardan ve gelenekten koparmayı amaçlayan o döneme göre inanılmaz radikal özellikler taşıyan bir akımdır. Orhan Veli ve arkadaşları vezinsiz, sanatsız günlük yaşamın naif yanlarını ele alan böylesine farklı bir anlayışı yaymak için değişik yollar denemiştir. Orhan Veli sazlı sözlü sohbetlerde asla kendinden bahsetmeden arkadaşlarının şiirlerini seslendirmiş, kendini işin içine pek koymadan onların üsluplarını övmüş ve anlayışlarını onların ağzından dile getirmiştir.

Yine Orhan Veli dikkat çekmek için koca bir çelengi alarak dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandıkları meclislere girmiş, bir başka gün eline bir sürü balon alıp aynı işi tekrarlamıştır.

Melih Cevdet'in anılarında belirttiği gibi bu üç kafadar farklı olduklarını ispat mecburiyetindedir. Bunu hem hayatlarındaki farklılıklarıyla hem de tavırlarıyla da göstermeyi amaçlarlar. Örneğin, Orhan Veli, dönemin ünlü şairleriyle edebiyat sohbetleri sırasında -pek çok devirdaşının para ve iş istemesinin aksine- getirmeyi planladıkları yeni anlayışı sakinlikle savunarak üstadları sinir eder, iş ya da para gibi isteklerini dile getirmediği içinse üstadların bu istekleri redderek intikam almalarına engel olur.

Evet bu makaleyi okuduğumda kafamdaki soru işaretleri de silinmiş oldu. Şiirleriyle beni gülümseten bu üç kafadar hakikaten şiir dünyasının gülen ve güldüren yüzleriymiş. Şiirleri ikinci yeniciler ve toplumsal gerçekçiler için bir "saçmalık" ve "basitlik" abidesi olarak görülmüşse de edebiyat dünyasındaki yerleri açıktır. Günümüzde böyle bir adımın atılabilmesi, devrin şartlarını düşününce mümkün görünmüyor. Keza şiiri, sanatı böylesine kendine dert edinmiş bir topluluğun olmayışı da buna zemin hazırlıyor.

Sıkıcı yazımı yine merakımın bir meyvesi ile bitireyim. pandora.com.tr adresinden dilerseniz yukarıda bahsettiğim 1941 yılında basılan o nadide eser "Garip" kitabına ulaşabilirsiniz. Orijinali değil tabii, tıpkı basımı. Ben almayı planlıyorum, böylesine eserler kitaplığımda bulunmalı diye bir rahatsızlığı olanlara duyurulur!

BAKİ'NİN BİR GAZELİ ÜZERİNE

Yine Divan'dan açacağım sözü. Bu nedenle amaaan gene mi eskiler yahu, " eskiye mazi, yeniye niyazi" haydi benden bu kadar diyenler varsa bu cümleden sonrasını boşversin:D

Şöyle bir Divan Şiiri Antolojisini dolaşırken, üniversitede öğretmenlerimizin bize okuduğu o harika gazelle karşılaştım ve paylaşmak istedim sizlerle. Bu bahsettiğim gazelin sahibi Baki. Aslına bakarsanız taa 16.yüzyıldan yani 1500'lü yıllardan günümüze toplumsal gerçeklerle ilgili harika işaretler göndermiş Baki bu gazelinde. Hani zaman çok kötüye gidiyor, nerede o eski aşklar vb. deriz ya aslında o yıllarda da durum günümüzdekinden pek farklı değilmiş. Şikayetler 400 yıl geçmesine rağmen aynı. Bakın beraber inceleyelim gazeli


*****Gazel******

Açıl bağun gül ü nesrini ol ruhsarı görsünler
Salın serv ü sanavber şive-i reftarı görsünler

*Bağın gülü sen yüzünü aç da o güzel yanağını görsünler;salın salın da servi ve çam senin o yürüyüşünü(çalımını) görsünler.

Kapında hasıl itdi bu devasuz derdi hep gönlüm
Ne derde mübtela oldı dil-i bimarı görsünler

*Gönlüm bu devasız derdi hep senin kapında kazandı;hasta gönlümün nasıl bir onulmaz derde tutulduğunu görsünler.

Açıldı dağlar sinemde çak itdüm giribanum
Muhabbet gülşeninde açılan gülnarı görsünler

*Göğsümde yaralar açıldı, yakamı parçaladım;sevginin gül bahçesinde açılan nar çiçeğini görsünler

Ten-i zarumda pehlüm üstühanı sayılur bir bir
Beni seyr itmeyen ahbab musikarı görsünler

*Zayıf bedenimdeki kaburga kemikleri bir bir sayılabilir; beni görmemiş olan dostlar aynen bana benzeyen musikarı (musikar, kayaların üzerinde durarak gagasını açan ve bu sayede ciğerine dolan rüzgarla sesler çıkaran oldukça zayıf bir kuş türüdür. musiki sözcüğü buradan gelir.) görsünler.




Güzeller mihriban olmaz dimek yanlışdur ey Baki
Olur vallahi billahi heman yalvarı görsünler

*Ey Baki! Güzeller acımaz, şefkat göstermez demek yanlıştır; vallahi billahi gösterirler hele biraz yalvarı görsünler.


Evet gazel böylece sonlanıyor. Dikkat ettiyseniz son beyitle, diğerlerini biraz ayrı tuttum. İlk dört beyitte, klasik mazmunlarla sevgiliye duyulan hasret, sevgilinin güzelliği gibi unsurlar anlatılıyordu. Ancak son beyitte bu yazıyı yazmama neden olan sözcüklerin sıralandığını görüyoruz. Şair güzellerin şefkat, merhamet göstermeyen bir insan olmadıklarını söylüyor bütün bir Divan geleneğine karşı çıkarak. Tabii niyeti ikinci dizede belli oluyor. Şair sözünü "Yeter ki biraz yalvarı görsünler"cümlesi ile tamamlıyor. "Yalvar" tahmin edeceğiniz gibi günümüzdeki "yalvarmak" eylemidir. Biraz yalvardığınızda, yalvarı gördüğünüzde yani yalvarıverdiğinizde o hırçın güzellerin şefkat ve merhametle yaklaşacaklarını belirtiyor Baki. Öyle mi diyor gerçekten acaba:D ??? Hayır tabii ki böyle büyük bir şairin bu kadar basit, cezbedici hiçbir yanının olmadığı bir beyit oluşturması beklenemez. Baki burada yalvar sözcüğünü tevriyeli bir biçimde kullanıyor. "Yalvar" bir para birimidir. Hindistan bölgesinde kullanılmaktadır. Yani biz okurlar öncelikle "yalvarmak" eylemini düşünüyoruz; ancak sözcüğü irdeleyince aslında devrinin belki de bütün devirlerin şikayetini dillendirmiş olduğunu anlıyoruz Baki'nin. Para her kapıyı o devirde de açıyormuş.

Demiştim, ah nerede o eskiler diye ağlayanlara inanmayın!:D Bakın 500 yıl evvelinde de aynı şeylerden şikayet ediliyormuş:D Sevgiyle...