24 Ekim 2009 Cumartesi

GÜLECEĞİNİZİ GARANTİ EDİYORUM: BİR DAHA ÇAL SAM


Bu gece harika bir oyun daha izledim İzmir Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi'nde. Geçenlerde size Rezervuar Kanişlerini tanıtmıştım. Bir Daha Çal Sam adlı oyunda inanın Rezervuar Kanişleri'nden 3 4 kat daha fazla güldüm.

Oyunun başrolünde Ozan Yıldırım var. Müthiş bir performans sergiledi. Oradan oraya koştu durdu. Böyle bir enerji, böyle bir hafıza ve böyle rolüne uyum her oyuncunun arzusudur. Ozan Yıldırım kendine eşlik eden 5 arkadaşından çok daha fazla konuştu. Oyunu sürükleyen adamdı.

Oyun meşhur Casablanca filminin belli bölümlerini tiye alıyor. Filmin başrolündeki Huphrey Bogart'ın canlandırdığı karakter Bir Daha Çal Sam oyunun başrolündeki Alan'ın hocası konumunda. Tabii Alan'ın şizofrenik halleri bu durumu açıklıyor. Karısı tarafından terk edilen Sam yeni bir kadını elde etme düşüncesiyle oradan oraya koşturuyor. Öyle ki oyun ilerledikçe Alan'ın azgın tavırları seyirciyi gülmekten kırıp geçiriyor.

Seyirciyi oyunun içine alan piyeslere bayılıyorum. Bu oyunda da buna tanık oluyoruz. Ozan Yıldırım öyle güzel katıyor ki seyirciyi oyuna izleyen olarak Yıldırım'ın taktığı seyirci olmak istemiyorsunuz. Oyunun sonuna kadar Ozan Yıldırım'ın kurbanlarından olmadım ancak son sahnede Mr. Bogart'ın dilinden nasiplendim:D Bu da farklı bir deneyimdi benim için.

Oyun ile ilgili fazla tiyo vermeyeceğim. İzmirli arkadaşlarımın kesinlikle görmesi gereken bir oyun "Bir Daha Çal Sam".

Güleceğinizi garanti ediyorum!!!(SON OYUN 31 EKİMDE)

KENARDA KÖŞEDE KALANLAR: BEHÇET AYSAN


KARASEVDA

ak bir yaban güvercini
gibiydin aşk
vişnelere
bulaştın kirlendi beyazın.

takılamayan
telli duvak

verilemeyen mendil

düşlerde
kaldın.

al üstüne mor giymiş
körkuyularda
körkuyularda

sevdadan delirmiş.

ah yüzüne bütün kapılar
kapanmış senin
ıtır
ve yasemin kokulu günah.

çıkılamayan yıldız
gidilemeyen iklim

kimbilir hangi limanda
hangi gemiye
yüklenmiş.
al üstüne mor giymiş
körkuyularda
körkuyularda

sevdadan delirmiş.

düşlerde
kaldın.

***"Çok seviyorum bu şiiri. Öyle hüzünlü geliyor ki bana. Aysan'ın en beğendiğim şiiri sanırım"

Behçet Aysan'ı "Ezginin Günlüğü" ile tanıdım diyebilirim. Bu güzel müzik grubu Behçet Aysan'ın birkaç şiirini bestelemişti. Bestelenen şiirlerinden biri "Kuşlar da Gitti"dir. Bunun üzerine diğer şiirlerini de merak ettim ve okudum.Tabii bunlar birkaç yıl evvel oluyor. İyi ki de okumuşum diyorum. Çok naif bir şiir dili var Behçet Aysan'ın. İnsanı yoran bir şair değil kesinlikle. Dizelerini bir hikaye dinler gibi çarçabuk algılayabiliyorsunuz. Bu basitlik onun şiirini koflaştırmamış aksine samimi ve güçlü kılmış. Öyle lirik sözler etmiş ki şaşırırsınız.

"sana neyi anlatayım
her sarnıç küflü bir yağmuru
her sevda bir ayrılığı yaşar"

Tabii birçok aydınımız, yazarımız, şairimiz gibi olması gerektiği yere gelememiş Aysan. Bu işle ilgilenenler dışında pek tanıyanı yok. Bu köşeden tanıtma gereği duydum. Böyle güzel şiirler yazan bir şairin adını tekrarlamalı diye düşündüm.

Özgeçmişi kısaca şöyle:1949 yılında Ankara'da doğdu. Selimiye Askeri Ortaokulu ve Kuleli Askeri Lisesi'nde okudu. 1968'de Ankara Tıp Fakültesi'ne askeri öğrenci olarak girdi.

12 Mart döneminden sonra politik nedenlerle ara vermek zorunda kaldığı tıp öğrenimi sırasında çeşitli işlerde çalıştı. Mezun olduktan sonra İzmit'e atandı. Ankara'da psikiyatri ihtisası yaptı. SSK Yenişehir Dispanseri'nde doktor olarak çalışmaktaydı.

2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Madımak Oteli'nde yakılarak öldürülen 35 kişiyle birlikte can verdi. Ölümünden sonra Türk Tabipleri Birliği tarafından adına şiir ödülü verilmeye başlandı.


Evet okuduğunuz gibi Sivas katliyamında can veren sanatçılardan biri Behçet Aysan. O katliyamda yitip giden birçok sanatçı gibi yarattığı boşluk doldurulamayacak bir şair.En beğendiğim birkaç şiirini yazıyorum buraya, size kalan Düello adlı şiir kitabını alıp şairin bütün şiirlerini keyifle okumak


BİR EFLATUN AŞK

Benim o hep fırtınalarla boğuşan ruhum
Yorulmuyor yaşamaktan.

Midyat’lı bir gümüş ustasıdır, süryani
Ve yüzündeki çıban gibi
Yüreğinde yaralar
Taşımaktan.

Yorulmuyor yorulmuyor
Ağır işçi
Kedere ve aşka çalışmaktan

Kiminde peçeli bir gülüş çağırıyor
Kiminde kovuluyor kapılardan.

2.
bak sabah yaklaşıyor birazdan ufuk
moraracak
sevgilim çıplak sokaklarında
ayak seslerim dolaşsın
yasak
ırmaklarında yıkanayım
avuçlarına karlı öpüşler
bırakayım

rüzgar
unutulmuş
bir dağ çeşmesine
götürsün bizi.

Zamanın saatleri unuttuğu
Şavkıyan bir dağ çeşmesine.

3.
ey eflatun aşk
bana eflatun yağmurlar
yağdırabilir misin

getirebilir misin geçen günleri geri
tutup yıldızları yanıma oturtabilir misin

sana neyi anlatayım
her sarnıç küflü bir yağmuru
her sevda bir ayrılığı yaşar.


UNUTULMAYAN

durmadan taşırdım yanımda üç şeyi
iri çakıl tanelerini, çatlamış bir narı
bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi
ipekten
çalınmış
umutlarla taşırdım
ah sevgilim derdim, ölüm
ne kadar çoktu yaşadığımızda.

bize hep beyaz mendil
sallayan
ölüm ki,
iki kapısında
haki bir yalnızlık
dikilirdi

ve hatırlatırdı
bize, güz kuşlarının
uçup gittiği denizleri.

bense, yulaf kokan
dağlı ellerinde
dolaşmak gibi kolaydır
sanırdım yaşamak ve sana kansız
bir gökyüzü
getirirdim
getirebilsem ah,
- avlusunda çocukların
korkmadan oynadığı -
lalelerle
donanmış simli bir gökyüzü.

bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi

çatlamış bir narı, unutmadım.