2 Ağustos 2010 Pazartesi

RÜZGARIN KIZLARI

Bugünkü yazıma "Şiir Yarışmamız"a destek veren herkese teşekkür ederek başlamak istedim. Bu yarışma fikri çok kısa sürede ortaya çıktı ve yarışmamız tamamıyla samimiyet üzerinde şekillendi. Özellikle facebook sayfasındaki yorumlar ve edebiyat meclisi mail adresine gelen eleştiriler yarışmanın ödülü hakkındaydı. Anlaşılan o ki yarışmamız beklediğimizden daha büyük bir "beklenti" yaratmış. Dolayısıyla bazı okurlar mütevazı bir ödülün katılımı olumsuz etkileyeceğini belirttiler. Bu bizim ilk yarışmamız, ilerleyen dönemlerde 2.sini de belki daha büyük ödüller vaad ederek düzenleyeceğiz.Ancak bir kesinlik varsa o da ilk yarışmanın ödülünün büyük şair Cemal Süreya'nın "Sevda Sözleri" adlı eseri olduğudur.

Son günlerde, bizleri gururlandıran atletizmcilerimiz damgalarını vurdular gündeme. Sağ olsunlar, var olsunlar. Böyle kısıtlı imkanlarla gerçekten bir değil, iki altın madalyayı hak ediyorlar. Büyük şehirler de dahil olmak üzere ne yazık ki ülkemizin hiçbir yerinde özellikle amatör branşlara yönelik tesisler mevcut değil. Amatör diyorum ama profesyonelleşme sürecini bir sürü büyük başarı yaşamasına rağmen tamamlayamamış "futbol" bile tesis sıkıntısıyla karşı karşıya. Hem tesis hem malzeme hem yetişmiş insan sıkıntısı... İnsanımızın ekonomik sıkıntılar içinde boğuşurken üst düzey spor tesislerinde, büyük müsabakalara hazırlanmalarını beklemek safdillik oluyor sanırım. Ne yazık ki onlarca yıldır devlet büyüklerimiz bizleri böyle bir refaha layık görmemişlerdir. (kendimizin böyle bir refaha kendimizi layık gördüğü de muamma)


Üzerinde durmak istediğim nokta bizi gururlandıran başarıların devşirme sporcularımızla gelmesiydi. Sakın ola olaya ırkçı bir tutumla yaklaştığım düşünülmesin. Elvan'la da, Alemitu Bekele'yle de büyük bir gurur yaşadım ve itiraf etmeliyim ki tüylerim diken diken oldu. Onların yarım yamalak da olsa güzel Türkçemizle duygularını ifade etmeye çalıştıklarını, bayrağa sarıldıklarını görmek beni oldukça duygulandırdı. Bütün bunlara rağmen Anadolu'nun her köşesinde adeta bir spor misyonerliği yapılmalı ve harika tesislerle bu toprakların çocuklarına bir şans verilmeli diye düşünüyorum. Spor'un Anadolu'nun her köşesinde bir felsefe gibi yayılmasını temenni ediyorum. Neden dört tarafı denizlerle kaplı bu güzel yurdun attığı kulaçlarla dünyayı sarsan bir İan Thorpe'u olmasın? Neden 100 metre koşusunda bir rüzgarıyla serinleyebileceğimiz bir Usain Bolt'umuz yok. Keşke yetiştirebilsek diyorum ancak temenni etmekle gerçekleşmiyor işte arzu edilenler...




Cahit Sıtkı Tarancı Şiir Yarışması 2010


DOĞUMUNUN 100. YILINDA CAHİT SITKI TARANCI ŞİİR YARIŞMASI BAŞVURU KOŞULLARI

* Yarışmaya katılmak isteyenlerin şiirini en geç 01 Eylül 2010 tarihine kadar Diyarbakır Valiliği’ne ulaştırmaları gerekmektedir.

* Yarışmada herhangi bir konu sınırlaması olmayıp, her konuda yazılmış, istediğiniz tarzda şiirlerle yarışmaya katılabilirsiniz.

* Yarışmaya katılan şiirlerin yazarlarının kendileri ancak katılabilir başkası bir yazarın adına yarışmaya katılamaz. Eğer başkasının yerine katılan aday olursa yarışma dışı bırakılır.

* Yarışma için göndereceğiniz şiirlerin daha önce herhangi bir yerde kitap olarak yayımlanmamış ve daha önce gerçekleştirilen yarışmalarda dereceye girmemiş olması gerekmektedir.

* Yarışmaya kitap niteliğinde basımı yapılabilinecek dosya şeklinde şiirlerle katılabilinir. Bir kişi birden fazla katılamaz.

* Yarışmaya katılanların şiirleri ile birlikte kısa özgeçmişlerini ve iletişim bilgilerini de göndermeleri gerekir.

* Şiirler e-posta veya posta yoluyla (posta yoluyla gönderilenler 3’er nüsha olmalıdır) yoluyla aşağıda iletişim bilgileri verilen adrese gönderilmelidir.

* Yarışmada birinci gelen şiirler Diyarbakır Valiliği tarafından kitap olarak basılacaktır.

* Yarışma açıklanma ve ödül töreni 2010 yılı Ekim ayında Cahit Sıtkı TARANCI’NIN Diyarbakır’da bulunan müze evinde gerçekleştirilecektir.

* Derece giren kişiler Valiliğimiz resmi web sitesinde duyurulacak ve valiliğimizce dereceye giren kişilerle irtibata geçilecektir.

ÖDÜLLER:

1. Gelen Şiir Dosyasına: 3.000 TL
2. Gelen Şiir Dosyasına: 2.000 TL
3. Gelen Şiir Dosyasına: 1.000 TL
4. Valilik Mansiyon Ödülü

İLETİŞİM:

Mustafa TEMEL

e-posta: taranci2010@gmail.com

Diyarbakır Valiliği Kültür Turizm Proje Ofisi

Diyarbakır Valiliği Yenişehir/DİYARBAKIR

PK:21100


kaynak: www.kayipedebiyat.com - diyabakır valiliği

EDEBİYAT MECLİSİ ÖNERİYOR: SEZİLAND


Blog dünyası her geçen gün daha da büyüyor. Günden güne bir çöplüğü de andırıyor aslına bakarsanız. Kapanmış, aylardır yazı yazılmamış, o kadar blog var ki sanal alemde.

Blogların en güzel yanı insanların deneyimlerini başkalarına aktarmaları diye düşünüyoruz. Bu anlamda bloglardan öğrenebileceğimiz çok şey oluyor. Böyle yararlı bloglardan biri "Seziland"

Bu blogda romandan öyküye, denemeden şiire birçok edebi türden parçaları bulmak mümkün. Bu anlamda seziland'de henüz okumadığınız bir roman için iştahlanabilir, önceden okuduğunuz bir şiirle geçmişi yad edebilir, bütün bunlarla ilgili düşüncelerinizi kendinizi kısıtlamadan ifade edebilirsiniz.

Edebiyat Meclisi öneriyor: http://sezininaltingunu.blogspot.com/

ŞİİR YARIŞMASINDA OYLAMA SÜRECİ BAŞLADI

Değerli Edebiyat Meclisi okurları. Şiir yarışmamızda bugün itibariyle oylama süreci başlamıştır. Değerli şairlerimizin şiirlerini sitemizin sağ üst köşesinde bulabilir ve tek tek okuyabilirsiniz. Bizlere bu küçük ancak samimi yarışmada destek olacağınıza yürekten inanıyoruz. Oylarınızı bekliyoruz.

Sevgiyle



*** Oy süreci tamamlandığında eşitlik durumunda eşit oy almış şiirler arasındaki seçimi jüri yapacaktır.

ADAY ŞİİR: AY ŞARAP KUYU

AY ŞARAP KUYU

Belki bir gün..."
diye başladım söze
ve seninle bir hayatımız olacak
elimizde olmayan
Ay"la Kuyu"nun birleştiği bir evimiz
kim koymalı bu papatya falının adını ?
Belki sen ,belki ben belki biz...

ADAY ŞİİR: YOKSUN

YOKSUN

Hüzünlü bir akşamın sonundayım

Kalbim kanlı gözyaşları döküyor

Ve yine yoksun gözyaşlarımı silmek için

Hıçkırıklara boğulmuşum

Sesleniyorum fakat duymuyorsun

Ve olmuyor yalvarıyorum ama yine yoksun

Ve yine hüzün doluyor yüreğime

Ardından koşuyorum yetişemiyorum sana

Ve bir an duraksıyorum kalbim sıkışıyor

Ve nefes almakta güçlük çekiyorum

Ardına bile dönüp bakmıyorsun

Ve zulmetin içinde kaybediyorum kendimi

Yokluğununun acısını yüreğimin taa en derin

Ve en kuytu yerinde hissettiriyorsun bana

ADAY ŞİİR: SAÇLARI RÜZGARDA AHENKLE DANS EDEN KIZ

Saçları Rüzgarda Ahenkle Dans Eden Kız


Bir kız gördüm
Mutluydu, umutluydu
Kızıl saçları ahenkle dans ederdi rüzgarda
Dönüp bakmamak elde değildi,
Sanki bir düş masalından çıkıp gelmişti

Gözleri maviydi
Yaşamın derin izleri saklıydı sanki o mavilikte
Acılarına bir perde çekmişti gözleri
Mutlu oldukça daha mavi oluyordu,
O ve bizlerin yüzleri….

Serinlerdi Kalbim onu gördükçe
Kaybolurdu aklımın ipleri
Düşüncelerim kızıllaşır.
Gözlerim mavileşirdi
Onsuz her şey hiçti.

Gülüyordu hayata kendince
Rolü buydu hayatta
En iyi şekilde oynamaktı isteği
Sitemde ederdi bazen
Dudaklarından dökülürdü bir sitemi
‘Benim rolümü kim çizdi
Hayallerimi kim çizdi
Bu bir rüyamı değil
Niye ben niye’
Derdi bazen..

Üzülme saçları rüzgarda ahenkle dans eden kız
Üzülme masallar kadar güzel kız
Gözlerinin maviliğini kirletme.
Sen hepimizden daha özgürsün
Biziz engelli olan biziz güzel gözlü kız
Sen düş kadar güzel
Aşk kadar özelsin
Sen düşlerimizin gizemisin
Üzülme..
Üzülme saçları rüzgarda ahenkle dans eden kız

ADAY ŞİİR: ÇANAKKALE'DE UYANIŞ

ÇANAKKALE’DE UYANIŞ

Kasırgalar savurur; buz kestirir kar bizi
Gece gündüz kavurur sıcağında nâr bizi

Çanakkale’de zaman açılır sonsuzluğa
Çağırır gül yüzüyle agûşuna yâr bizi

Sabır ateşten gömlek, dua semaya kapı
Bülbülün nağmesinde yakar ahûzar bizi

Gözlerim kapanmadan ruhum dalar uykuya
Elinde kırmızı gül, çağırır mezar bizi

Fazilet yarışında önde gider yiğitler
Zekeriya misali bölse de hızar bizi

Gayya çukurlarından beslenirse kem gözler
Sirkeyle bal misali öylece bozar bizi

Kalbin orta yerine siner kirli bakışlar
Kendimize getirir ilâhî nazar bizi

Gök yarılsa ikiye, gün batsa da şafakta
Çağların göbeğine tarihler yazar bizi

Gök kubbenin altında dolaşırken avare
Hicran ateşlerine atar intizar bizi

Hafakanlar basmadan yetiş rahmet meleği
Ölüme çeyrek kala çepeçevre sar bizi

Efkâr basar sinsice hüzün coğrafyamıza
Sevgilinin hayali eder bahtiyar bizi

Gelibolu’da yağmur fırtınaya dönüşür
Sular kaynar derinden, ateşi yakar bizi

Ürperir maveradan koparıldıkça ruhlar
Maziden arda kalan sermaye bakar bizi

Ölü toprağı serper, gaflet kurşundan ağır
Bir kez uyumaya gör yılanlar sokar bizi

Doğar Anafartalar alacakaranlığa
Aynadaki akisler Hakk’a muştular bizi

Zaman alevden bir gül, safın önünde kısrak
Düşmanı haklarım ben dostlardan kurtar bizi

Kirli çizmeleriyle girer de haremime
Hallac-ı Mansur gibi beyhude soyar bizi

Kapımın kilidini çalan dünkü devşirme
Düşünmez, bir kalemde kızıla boyar bizi

Ay ışığı düşerken kapkaranlık geceye
Uyanışın öncüsü, muzaffer sayar bizi

Diner Çanakkale’de esen acı karayel
Suya düşer cemreler ısıtır bahar bizi

ADAY ŞİİR: DAHA KAÇ YAŞANMAMIŞ HİKAYE OKUYACAĞIZ

DAHA KAÇ YAŞANMAMIŞ HİKAYE OKUYACAĞIZ
Acılarını harmanlayıp yeryüzüne salan insanoğlu, her uzatılan dalı, her avaz avaz susuşu ne zaman duyacak, ne zaman görecek.
Sevgiyi, merhameti, huzuru yeşertmeyi unutan beyinlerine ne zaman dur diyecekler.
Sürüler halinde yalnızlık kol geziyor sokaklarda.
Piç olmuş duyguları bir kadehte yere çalmak istercesine.
Sürüler halinde gezen boş, mutsuz, kaygı dolu yürekler sanki hiç kapağı açılmamış, okunmaya değmez kitaplar gibi...
Birgün birinin çıkıp derinlerde bulunan küf tutan yalnızlıklarına,
o gizemli benliği tünelin ucunda görünen ışık gibi bulmalarına, sahip çıkmalarına, yalnızlıklarına sarılmalarına ister gibi..

Neler gizli kim bilir? Kaç kişi çabalar, uğraşmaya değer bulur senin benliğini?
İçine gizleyip büyüttüğün o küçük yaramazı kim dışarı çıkartacak kadar bağlanır ki?
Yorgun, çökmüş gözlerin derinliklerinde mana konmasını beklediğin özlemlere kim yüreğiyle dokunur?
Artık kim kapılarımızı aralayarak girer oldu hayatımıza. Destursuz, amansız, sadakatsiz sahte girişler...
Sadece istediği bir oyun. Gerçek olmayanı tüketip öncekiler gibi kanından bir damla daha emip gitmeler...
Hayatın neresinde gerçekten seninle yosun kokusunu içine çekmek istiyor, ya da dinlediğin parçada hüznünü seninle senin gibi yaşıyor.
Hükümleri bozulmuş kurallara uymayan umarsız sürüler bunlar. İstediğin herşeyi alabilirsin yalnızlığın dışında.
O hep seninle tek yakanı bırakmayan belki de tek dürüst duygun...

Hüzün yüklü koynuna daha kaç yabancı bedeni sığdıracak bu beden?
Daha kaç yabancı destursuz ve amansız girecek bu kapıdan?

Kendi acılarını siper almış gölgelerin arkasına sığınmış benlikler daha kaç yüreğe oturacak?
Kaç can yakıp, kaç benliğin huzurunu kaçıracak?
Ne zaman içtenlikle kendime yapılmasına izin vermeyeceğim çürümüşlükleri sana neden reva göreyim diyebilecek.
Uyanabilecekler mi riyakar tutkularından, duyacaklar mı sesini?

ADAY ŞİİR: GECEDEN İNDİM ŞEHRE

GECEDEN İNDİM ŞEHRE

Şimdi, gece boyunca bestelediğim bir şarkısın

Şehre gelen sabahla birlikte bende göbeğine iniyorum

Geceden indim şehre…

Bestelediğim şarkıyı haykırarak söylesem

Kimsenin umurunda olmaz belki

Ama sesim içime doğuyor

Dışıma gece…

Başım dönüyor

Sabahın nedensiz hareketleri

Şimdi neden buluyor anlam şehrimde

Geceden sonra güneş çarpmıştı

Beraber geldiği sabahı…

İşte bende tam böyleyim

İçime doğan sesimle birlikte yürüyorum

Ağır geliyor susmaları

Sesim içimi terletiyor

Dışımı sabah…

Dönen başım, yürüyen ayaklarım var

Ve yakan yoluma gölge olan bir güneş…

Şarkımı istiyor ve hissediyorum tüm damarlarımda

Geceden kalma sarhoş gibiyiz

Yürürken zorlanıyorum düz çizgiler çizmeye

Sabah gökyüzünde eğri büğrü zaten

Birde şarkımda zikzak çekince içimin gökyüzünde

İyice başım dönmeye başlıyor.

Usulca söz veriyorum

Sabaha ve şarkıma

Eve gidince size kahve yapacağım diye

Ama ben sarhoş değilim

Aksine fazla ayığım

Sanki alkol beni içmişçesine

Dışım kokuyor

İçim rakı…

Rakı sarhoşluğunda terk ediyorum şehrin göbeğini

Yeter başını döndürdüğüm

Ve bir fincan şiir bırakıyorum şehrin göbeğine

Oradan midesine inecek

Şehrin içi şiir dolu

Dışı güneş…

Yeni demlenmiş bir çay gibiyim

Beni bekleyen ince belli bir güzel

Ve karıştıracak sözleri yok.

Uykuya dolacağım

Şarkım, şiirimi karıştıracak içime

Dışıma hortum…

ADAY ŞİİR: MEZZAĞ’IN ZEBERCED’E İTİRAFI

MEZZAĞ’IN ZEBERCED’E İTİRAFI

Zeberced’im, yiğidim, kara gözlüm

Dinlerim Tanrı’yı dinler gibi zatını

Ve her sözün andırır Tanrı’nın kitabını.

Sadrından satırlarına inen her kelamın

Bir ebkemin nigahı kadar efsunlu

Ve ben o bizar gözlerinden akan giryeni

Her nefesimde gönlüme zerk eylerim.

İzana sığmaz bir tutkudur bu

İlahi bir kudretle sarılman bana

Dalga dalga gelir her nabzın suya

Kara gözlüm; bu nevhaya yürek mi dayana.

Susuyorum ki zaman konuşsun

Elbet sabır ile gönlün yoğrulsun,

Lakin yiğidim unutma! Sen Tanrı kulusun.

ADAY ŞİİR: HÜZZAM FASIL

HÜZZAM FASIL

Güneşin kızıl rengi değiyor semaya,

Başlıyor yeniden bizde hüzzam bir fasıl

Bir şafak bitişi,bir söz yitişi

Geçiyor bizden de ömürler velhasıl..

Gökkubbede pürtelaş zamanlar

Yitirilmiş vuslatlar,yitirilmiş anılar

Bir bilse kaybettiğimiz izleri,

Tendeki ruh sorar,kalpteki giz sorar.

ADAY ŞİİR : ÖLÜMÜN TATLI UĞULTUSU

ÖLÜMÜN TATLI UĞULTUSU

Duyumsar olursun

dünyaya gözlerini ilk açtığında

zamanla yoldaş, yaşamla kardeş.

Yalnız kalırsın kimi zamanlar,

kimi zamanlarda kurtulmak istersin.

Öğüt alırsın

belli bir serüvenden sonra;

ölümü yaşama,

yaşamı ölüme tercih etmek ;

zorunda kalırsın.

Ruhunun zindanlarına kapatırsın duygularını;

ama kapılar hep açık kalır,

kapatmaya çalışırlar; kapatamazlar…

maceraya atılmaya gidersin.

Hırçın denizlerde suskun dalga olmak;

istersin, fırtınaya yakalanmadan önce.

Cesedinin bir parçası olan kafanı kaldırırsın;

semaya, gönlün el verirse…

Birden bir kıvılcım çarpar

zindanların merdivenlerine

çıkamaz olursun üst basamaklara,

ruhunun göz yaşlarını tutamazsın.

Artık zamanı tutmaya çalışırsın ellerinle

ve kovalarsın ruhunu.

Aynanın karşısına geçersin,

gözlerin bakmaya cesaret edemez,

zedelenmeye başlar ruhun

duygularınsa çürümeye…

Ölümü yaşama,

yaşamı ölüme tercih etmek;

zorunda kalırsın.

Ruhunun zindanların da,

kapılar kapanmaya başlar

ve ardından hissettiğin

Ölümün tatlı uğultusu…

ADAY ŞİİR: SAY HADİ

SAY HADİ

Yazmak neden bu kadar hafif üzerimde bugün?
Giydiğim en güzel elbiseden,
Daha çok yakıştı üzerime kelimeler.
Her birinin kanatları, en az benimkiler kadar büyük ve gösterişli...

Ah çocuk, çocuk...
Büyüme vaktin gelmedi mi?
Peri tozları üzerinde,
Altın sarısısın şimdi.
Neden bu kadar ışıldıyorsun,
Neden beni büyülüyorsun?
Aşık ediyorsun kendine önce,
Sonra bırakıp gidiyorsun.
Öldürür gibi sanki
Peki cinayet silahını nereye saklıyorsun?

Çocuk aklım çocuk kalbime bakar.
Kalbinse görülemeyecek kadar saklı.
Ayrılık ve hüzün karalamış onu,
Okunaksız ve düzeltilemezmiş.
Korku dolu iri gözler ve kırmızı dudakların kıvrılışı:
Ufak tebessümler...
Aldığım kararları siliyorum bir nefesle
Hani yalnız adımlarımda bir bendim dimdik duran
Ağlamak isteyen ama artık daha fazla beceremeyen?
İstemeyen hani,
İnsanları göğüslerinden hızlıca
Hayatının duvarlarına iten?
Ve biliyor musun?
Özlem bana hala uzak.
Nedensiz ve bilinmezmiş...

Sayıklayış...
Gün ışığında
Ve işaret parmağım şakağımda
Bir bunalımın en sessizinde,
Sonrasında
Duyduğum melodinin en dibinde...
Yavaşça ve
Uykuya dalar gibi olsun mu dersin
Acısız ve farkındalıksız!
Saymaya başla
Bir...
İki...
Üçü duyamayacağımı söyle,
Ateşle hadi işaret parmağımı
Darmadağın et akılsız başımı.
Nefret tütsün tırnağımda.
Aniden ve evet işte sen...
Sen yap bunu.
Ne intihar etmeye hevesli
Ne sana ne geçmişe özlemli
Şu bedeni yere ser.
Say hadi
Bir...
İki...