22 Temmuz 2010 Perşembe

Eskiye



eskiye özlem

eskimiş olan kadar..


eskilerin habercisi özlenen postacı

bir beden, gezip göreceği

duyup bileceği.

anıya boğulmuş bir ev

her senenin her yazı

bir dede,

bir babaanne misafirperverliğinde

yazılan çizilen, yer edinen geleceğe


Eskilerin habercisi özlenen postacıya

Her yaz, bir özlem oldu.


Her yaz,

hasan bey’i taklit edercesineydi;

yüzümüzde çil,

Şımarıklığımız gani,

kızarıklığımız kayısı gibi

çocukça..


sandık sandıktı koşuşturmacalar

telaşlar sandık sandıktı

hayvanların sırtında


bir melodiydi, bitmezdi…

gün batımında başlardı arguvandan esen rüzgar

her ruhu yalar geçer,

sabahın ilk ışıklarına kadar


kuşlardan evvel doyardı sabah, insana.

arguvandan esen rüzgar

kanatlarını doyururdu kuşların

gün batımına kadar


bırakılıp gidene duyulan özlem

somun ekmeğinde anlam bulurdu o vakitler

özlem dediğim, çok uzaklaşmazdı

en yakın şehre iner,

şehir tadında geri dönerdi


eskilerin habercisi özlenen postacı

bir fotoğraf şimdi

bir türkü

bir telli duvak

bir isim yeni doğmuş çocuğa

bazen de ölüm haberi


bitmeyen bir özlem

eskilerin habercisi


Hakan Karabulut