16 Ağustos 2010 Pazartesi

ŞARKILAR VE ŞİİRLER (mutlaka izleyin)

Bildiğiniz gibi edebi ürünlerin en yoğunudur şiirler. Şiirler bir romanın sayfalar dolusu kelimeyle anlattıklarını birkaç dizede sunabilirler sizlere. Edebiyat dünyasının incileri şiirler işitsel sanatların temeli müziğin yaratı dünyasına da kaynaklık ederler. Şiirlerin usta dillerde notalara dökülüşü bambaşka lezzetler bırakır ruhumuzda. Kulağımızın pasını o anlamlı sözlerle silerler. Günümüzün yozlaşan popüler kültürünü ve bu kültürün ürünü saçma sapan sözlere sahip melodilerini düşündükçe şiirleri besteleyen üstadların bir kere daha kulaklarını saygıyla çınlatıyoruz. Aşağıda izleyeceğiniz-ya da bir işle ilgilenirken bir yandan dinleyeceğiniz de diyebiliriz- video klipte bestelenmiş şiirlerden bir kuple sunmaya çalıştık sizlere. Bunların bazılarını daha önceden de duymuş olmanız olası, bazılarınıysa ilk defa öğreneceğinize eminiz. Aa bu bir şiir miymiş de bestelenmiş, diyebileceğiniz bu güzel şarkıları keyifle dinleyeceğinize inanıyoruz.
Yükleyen eeyore21.

17 AĞUSTOS


Marmara depreminde hayatını kaybedenleri saygıyla anıyoruz.

Edebiyat Meclisi

KADERİN CİLVESİ: MİGUEL DE CERVANTES


Madrid'de yoksul bir ailenin yedi çocuğundan biri olarak dünya gelen Cervantes düzenli bir eğitim alamayıp eğitimini kendi kendine tamamlayan büyük sanatçılardandır.

Hayatı boyunca yaşamını sürdürebileceği sakin bir yer ve sürekliliği olan bir iş aradı. Ancak aramaları nafileydi.

Birçok sanatçı gibi bu huzur arayışı içinde geçen günlerinin birinde başına belaya soktu. Bir kavgaya karışmış ve bir insanı yaralamıştı. Cezası, sağ elinin kesilmesi ve on yıl sürgündü. Cervantes, bu cezadan kaçmanın yolunu İtalya'da Haçlı Ordusu'na katılarak buldu. Don Kişot'un yazarı İnebahtı'da Türklerle savaştı.İlginç olan sağ elini ona bağışlayan kader, yazarın sol elini bu savaş esnasında bir gülleyle aldı.

Osmanlı'ya esir düşen Cervantes 5 yıl esir hayatı yaşadıktan sonra Türklerden ve İslam Kültürü'nden çokça etkilenmiş bir halde fidye karşılığında özgürlüğüne kavuştu.

Eğer sol değil de sağ elini kaybetmiş olsaydı bugün "Don Kişot" diye bir roman olmayacaktı.

HER DAİM AŞK GALİB # 1


Yine bir yazı dizisi ile karşınızdayım. Üniversite yıllarında üzerinde konuştuğumuz bir konuyu birkaç bölümde burada yayımlayacağım. Şeyh Galib'in muhteşem eseri Hüsn ü Aşk'ı tanıtmaya ve bu büyük eserin etkilediği günümüzün önemli eserlerinde bahsetmeye çalışacağım.

Divan şairlerinde aşk teması hususunda inceleme yaparken, insan kavramının dışına çıkmadan; "aşk" temini tek boyutta ele almak, aşkın farklı hallerini sözcüklerin ikinci hatta üçüncü anlamlarında farklı farklı sezdirebilen geleneksel Türk şiirine haksızlık olacaktır. Keza şiiri hakkında söz açacağımız şair; tekke geleneği içinde yetişmiş ve sonraları söz söyleme hususundaki gücü ile nam salmış Şeyh Galib ise bu temaya dar bir açıdan bakmak büyük bir hata olur.

Doğuda şiir Batıya nazaran daha fazla mistisizm içerir. Lirik unsurlar salt beşeri değil aynı zamanda ilahidir de. Bu anlamda klasik şiirin aşkı tek boyutuyla ele alan şair sayısı da oldukça azdır. Şeyh Galib de aşkı beşeriden ilahiye götürerek şiirine yudum yudum yedirmiş Divan geleneğinin son büyük şairidir.

Aşk hiç kuşkusuz edebiyatın her türünde özellikle de şiirde en çok işlenen konulardan biridir. Buna rağmen aşkı tanımlamaya çalışmak göreceliliği kanıtlanmış bir konuda ahkam kesmek olacaktır. Yine de Hüsn ü Aşk incelemesine geçmeden "aşk" meselesine biraz değinelim.

Bir şair aşk için: " Kadınla erkeğin... Hayır, hayır... İki insanın birbirini ya da bir insanın birini önüne geçilemez bir biçimde istemesidir ve bunun sevilme gereksinimiyle birleşmesidir diyor."
Aşk Arapça bir sözcüktür. Kelime anlamı olarak "Sarmaşık" anlamına gelmektedir. Araplar kuvvetle muhtemel bir başka bitkiyi sarıp sarmalayarak için için çürüten, sarındığı bitkinin adeta dış dünya ile ilişkisini kesen sarmaşık ile aşk duygusu arasında bir benzetme ilgisi kurmuş ve sözcüğün zaman içinde yan anlam kazanmasını sağlamışlardır.

Başta da belirttiğimiz gibi klasik şiirin hemen bütün temsilcileri aşkı tasavvufi boyutta ele almışlardır. Bu şiirlerde sevgi duyulan, arzu edilen"kadın"ya da "erkek" ilahi aşka yönelmede bir aracıdır sadece.

Divan edebiyatının bilinen son büyük temsilcisi Şeyh Galib H.1171'de İstanbul'da, Mevlihane Kapısı civarındaki bir evde doğmuştur. Doğumuna düşülen "Eser-i Aşk" terkibi dahi onun "aşk" ürünü eserler verecek olduğunu muştular gibidir. Bilindiği üzere şairlerin doğum ya da ölüm tarihleri bir başka şair tarafından düşülen küçük bir terkip ile günümüze ulaşmaktadır.

1195'te , yani 24 yaşını doldurduğunda bütün şiirlerini bir divanda toplayabilen bu genç dahi için o yaşta divan sahibi olmak, onun eriştiği fikir derinliğine ve güzel üsluba sahip olmak o güne dek kimsenin erişemediği bir mutluluktur.

Bir anda ünü Osmanlı topraklarına yayılan Galib'in etrafı hayranlarıyla dolup taşmaya başlar. İşte bugünlerden birinde günün edebi olaylarının tartışıldığı bir mecliste söz dönüp dolaşıp bir kuşak önce yaşamış öğretici şiirde üstad kabul edilen Nabi'ye gelir. Bir edebiyat ehli Nabi'nin Hayrabat eserini övmeye başlar. Övgü dolu sözleri tartışıla tartışıla önemli bir iddiaya dönüşür. Bu edebiyat ehli en sonunda " Nabi'nin Hayrabat'ı gibi bir mesnevi bir daha yazılamaz" der. Şeyh Galib dayanamaz ve söze dahil olur. Hayrabat adlı bu eserin çok abartıldığını beyan eder. Galib'e karşılık vermek isteyen bir başkası ise " Madem böyle konuşuyorsun, sen yazabilir misin?" diye sorar. Gururu incinen Galib "Elbette, hem de daha güzelini" diyerek cevap verir. Galip dediğini altı ay içerisinde gerçekleştirir ve Nabi'inin Hayrabat'ını gölgede bırakan o muhteşem eserini kaleme alır. "Hüsn ü Aşk".....




BEĞENDİĞİM DÖRTLÜKLER # 13

MAVİ, MAVİYDİ GÖKYÜZÜ
mavi, maviydi gökyüzü
bulutlar beyaz, beyazdı
boşluğu ve üzüntüsü
içinde ne garip yazdı...

garip, güzel, sonra mahzun
ışıkla yağmur beraber,
bir türkü ki gamlı, uzun,
ve sen gülünce açan güller.

beyaz, beyazdı bulutlar,
gölgeler buğulu, derin;
ah o hiç dinmeyen rüzgar
ve uykusu çiçeklerin.

mor aydınlıkta bir çınar
veya kestane dibinde;
mahmur süzülen bakışlar
ikindi saatlerinde....

birden gülümseyen yüzün
sabahların aynasında
ve beni çıldırtan hüzün
iki bakış arasında.

kim bilir şimdi nerdesin?
senindir yine akşamlar;
merdivende ayak sesin
rıhtım taşında gölgen var.

Ahmet Hamdi Tanpınar