31 Ağustos 2011 Çarşamba

ANTİKA - 4 (ÖYKÜ)

... dükkanın önüne gelmişlerdi bile. genç kız arabayı durdurup arda'ya döndü:"böyle bir şeyi yaptığına inanamıyorum, beni ne kadar mutlu ettiğine inanamazsın arda ; ama yine de bu riski almanı istemiyorum;sonuçta gecenin bir vakti dükkanı açmak pek mantıklı değil gibi.başını belaya sokmanı istemem.

arda, okuduğu roman kahramanlarının, hayatında yer etmiş filmlerin aktris ve aktörlerinin destek nidalarını kulaklarında hissediyor; aşık olduğu insan için bir şey yapabilmenin haklı gururunu yaşıyordu. gözleri kıvançla parladı. daha önce kendisinden hiç duyulmamış kararlı bir ses tonuyla.

-sinem, aylardır bu yüzük için yanıp tutuştuğunu anlıyordum. yarın buralardan uzaklaşacak olman çok istediğin o şeye ulaşamayacağın anlamına gelmiyor. ben bugün şunu anladım. çok uzaklarda da olsa istediğin şey asla karamsarlığa düşmemeli insan, kader her zaman bizi arzu ettiklerimize götürecek yolu seçeneklerinin arasına yerleştirir. ilk bakışta bu yol girilmemesi gereken bir yol gibi gözükse de bize düşen o yolun sonunu sezmek ve sonuna kadar gitmek. insan çılgın gibi arzu ettiği şeye ulaşabilir sinem buna inanıyorum. yeter ki bir çılgın gibi o yola girmeyi göze alabilsin.

arda, şimdi gözlerine dolu gözlerle bakan bu güzelliğin son kurduğu cümleden kendisini haftalardır deli gibi arzuladığını anlamasını beklemişti. içinde ne varsa haykırmak istiyor, ona bu denli yaklaşmışken yakınlarında olması için yalvarmayı aklından geçiriyordu.

sözlerinin ardından kızın gözlerine değil de dudaklarına baktığını fark etti. kalbi dört nala koşan bir atın toprağı dövdüğü gibi hızlı hızlı çarpıyor, arda sesi gittikçe artan soluk alıp verişlerinin duyulacağından korkuyordu. genç kız arda'ya daha da yaklaşmıştı. daha da yakındılar artık. bu bin yıllar boyunca yer hareketleriyle santim santim birbirine yaklaşan büyük kara parçalarının görkemli buluşmasını andırıyordu. az sonra göğün kapkaranlık yüzünü bir anda aydınlatan şimşeklerin yaptığı gibi bu iki gencin soluduğu hava elektriklenebilirdi.


-içeri girip yüzüğü alsak iyi olacak sinem, diyerek kapıyı ilk açan arda oldu. içinden kendine ve utangaçlığına küfürler ediyor, belki bir daha asla yakalayamayacağı bu fırsatı tepmiş olduğuna inanmak istemiyordu. genç kız arabanın kapılarını kapamak için elinde tuttuğu anahtarlığı kullandıktan sonra dışarıda kendisini bekleyen arda'nın yanına geldi.

arda az evvel yaşananları beyninde defalarca yaşıyor, gerçekte o ana dönemeyeceğini ve hatasını telafi edemeyeceğini bilse de kafasında arzu ettiği şeye ulaşıyordu. bütün bu düşünceler arasında genç kızın "anahtarlar yanında değil mi" sorusuna biraz gecikmeli de olsa yanıt verebildi.

-efendim, a evet tabii yanımda.

tıpkı otobüsü beklerken çıkarmakta zorlandığı kentkartı gibi anahtarlar da cebinin en ücra köşesinde kendisini alarak deliğe sokacak parmakları bekliyordu. bu sırada hınzır bir rüzgar sokakta yerlere saçılmış bir tomar gazete kağıdını, ve orada burada duran bir sürü kuru yaprağı havalandırdı. rüzgarın etkisiyle havaya kalkan bir miktar toz da sağ gözüne kaçmıştı arda'nın. gözüne toz kaçan herkes bilir, bu durum gece karanlığında gözlerine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyan genç adamı inanılmaz rahatsız ediyordu. genç kıza bu durumu çaktırmamak adına ses etmedi. bir müddet cebinde anahtarları arayan arda zorlansa da anahtarları oradan çıkarmayı başardı. öncelikle dükkanın alarmını anahtarlık yardımıyla devre dışı bıraktı, sonrasında kapıyı örten kepengin kilidini açması gerekiyordu. sağ gözü içine kaçan tozdan resmen sırılsıklam olmuş yanağına yaşlar süzülmüştü.arda'nın son istediği şey sinem'in onu ağlıyor sanmasıydı. gözünü her hareket ettirişinde onu adeta deli eden bir rahatsızlık duyumsuyordu. her şeye rağmen kaldırıma eğilerek bu işi de görmeyi bildi. büyük bir gürültüyle kepengi kaldırdı. artık kepenk açılmış, kapı açılmayı bekliyordu.kilide anahtarı usulca soktu ve gözündeki acıya rağmen zor bir işi başarmış bir çocuğun sevincini yüzüne yansıtarak arkasında beklemekte olan sinem'e döndü. sonunda ba...



temmuz 2006-alsancak devlet hastanesi

-anneciğim nasılsın, ah kıyamam ben kuzuma sonunda uyanabildin.
-anne! neredeyim ben ne oldu bana?
- ah canım benim biz de bilmiyoruz aslında , polisler bunu araştırıyorlar. çok şükür hayattasın ya. seni dükkanın önündeki kaldırımda duvara dayanmış uyuyorken bulmuşlar. şükür ki bir şeyin yok. sanırım soluduğun bir gazdan ötürü bayılmışsın. bunu yapanın elleri kırılsın inşallah. polis, kamera kayıtlarından biri kız iki erkeğin çalıştığın dükkanı soyduğunu, ertesi günkü açık artırmada satışa sunulacak olan milyon dolarlık takıları kasayla beraber kaçırdıklarını ve sırra kadem bastıklarını tespit etmişler. ama sen bunları boşver kuzum, iyisin ya! bir şeyin yok ya çok şükür yaradana.
- nas.. nasıl.. nasıl yaaa!!!


SON

Murat Gil (eeyore)