10 Eylül 2009 Perşembe

KATRE-İ MATEM:LALE DEVRİ VE BİR CİNAYET


Geçtiğimiz aylarda yayınlanan en güzel kitaplardan biri bana kalırsa Katre-i Matem. Hani derler ya şiddetle tavsiye ediyorum diye. O şekilde okumalısınız diyorum. Gerçi tarih ile yıldızı barışmayanlar için iyi bir tercih olmayabilir ancak tarihten hoşlanmayan birini dahi o kulvara çekebilir. Kitap gerçekler üzerine kurulmuş değil. Yazar Pala, romanın kurgu olduğunu açıklamıştı NTV'de bir programda. Kitap bir cinayetin hikayesi aslında. Oldukça da sürükleyici. Kapağından da anlaşılacağı üzre Lale Devri'nin bütün ihtişamını başarılı bir şekilde yansıtıyor. İskender Pala bir romancı olmasa da kendisinin de belirttiği gibi iyi bir okuyucu. Dünya romanını sıkı takip ediyor. Romanında olayları veriş tarzı, dünya romanını iyi incelediğinin ispatı. Oradan oraya akan bir yapısı var kitabın. Son dönemlerin en moda biçimlerinden biri bu. Alakasız gibi görünen anlara gidiyor her bölümde. Başlarda şaşkın şaşkın okuyorsunuz ancak sonraları her şey birbiriyle ilişkilenmeye başlıyor. Anlayacağınız sürükleyici, gerilim ve polisiye roman öğeleri taşıyan bir tarihi roman Katre-i Matem. Pala'nın Eski Türk Edebiyatı alanında Profesör oluşu onun Osmanlı dönemini çok gerçekçi yansıtmasını sağlamış. Anlayacağınız okurken "matem gözyaşları" dökmeyecek, büyük keyif alacaksınız!

SARSILMA


apar topar havalandı kuşlar
dallarım karşıdan sakindi
birdenbire oldu bunlar
birden acıyla silkindim
fikrim azı karar çoğu zarar benden olma haindi


yaz ortasında üstüme adın yazılacak kadar buğuluyum
zamansız akacak yağmur damlası için sonuna dek kuşkulu
omuzlarının çıplaklığını güzelleyemeyecek kadar beceriksiz olduğum
ve yaz gecelerinin kısalığı kadar talihsiz olduğu
sen kırılgansın, yalnızlığımla alakan yok
ben ne kadar daha varsa şimdi
o kadar daha çok
yalın ve sessizim
nefesini anlatamayacak kadar
beceriksizim!


irkildiğim günden beri çok zaman geçti
ne dallarımda aşkın ne gözlerimde yaşlar
oysa seni anlatmaya kelimeler yetmeyecekti
belki sözlerimde yangın,göklerimde kuşlar


şiirine kattığın hiçbir kadına ağlanmayacağını biliyorum
-hayal kahramanı onlar- sevgimin hangi yüzyılda aldanmayacağını
göbeğinin en çukur yerinde fırtınanı ve öncesini yaşayacağımı
belinin gamzesi sonum olacak biliyorum
sen yırtıcısın ve sütlimanla işin yok
şu saplantı kokan ağzımı istersen bir daha kok
boşlamış ve ümitsizim
iki ayrı çocuğu bir fotoğrafa
sığdıramayacak kadar
geleceksizim


daha ayva tüyleri düşmemiş çocuğum
yatmak kalkmak derdinde özenti
su götürmez gerçek evet yalancı olduğum
korkunun ve kaderin bahçesinde gezenti


ağzım bundan sonra da böyle süt kokacak
boynum şimden sonra da senin
sonra neyim varsa kol,bacak
neyim varsa benim
ten kırılıyor,ter dökülüyor boşanırcasına
kaç üzgünüm,saç gördüğün, ağarırcasına
ben kaçanım,sen kaçanım,kalçaların da böyle kalacak
sen bildiğin her felsefenin doğru olduğunu sanacak
sen haklısın,hem farklısın,güzelliğin de cabası
aşk sadece dokun
sevişmek de bunun
en ve daha
kabası


burnumda sen olunca damarlarımda yalnızlık
eksik ve çokça kusurlu şiirler yazarım
bir nefeslik olsun isterim her şeyi belki bir tadımlık
kendi mezarımı en derinde kazanım


düşün artık katıksız bir intihara koşacak kadar mutluyum
kusura baktığın o düşümdeyken yattığım her kadın murdar
öptüğün her sayıda gözlerim şefkatinle berhüdar
çekiciliğinin yanında ezik,ezik,ezik doluyum
güzel dudakların bu gece nefesini boğazıma soluyun
sen kadınsan bunca gaddarlık niye?
ben ölür san çektiğim de bitmeden
hem güçsüzüm hem yetmezim hasretinle sevmeye
ben yaşar san
gülüşünsüz yaşarsam.

Murat Gil

KENARDA KÖŞEDE KALANLAR: S.ALDANIR


Elimden geldiğince bu sayfadan pek de bilinmeyen; ancak bilinse fena olmayacak şairlere yer vereceğim. Bu dünyaya bir iz bırakıp geçen şairler olacak bunlar. Unutmayın, diğerlerinden tek farkları bu adamların bıraktıkları izlerin diğerleri kadar derin olamayışı!

Ataol Behramoğlu'nun Büyük Türk Şiiri Antolojisi'ni uzun yıllar evvel almıştım. Sürekli açar farklı şairlerden değişik tatlar almayı denerim. Bundan 6-7 yıl önce bir şiir okumuştum. Tek bir şiiri alınmıştı antolojiye okuduğum bu şairin. Adı Selahattin Aldanır'dı. Adını açık olarak almamış Ataol Behramoğlu. Doğruyu söylemek gerekirse nerede araştırdımsa adının açık haliyle alan da yok.Hep S.Aldanır diye geçiyor kaynaklarda. İlginç! Adı Selahattin'miş şairimizin araştırınca öğrendim. Neyse, bu antolojide yüzlerce pek de bilinmeyen şair arasından bu şairin şiirinde duruşumu, "Vay bee, üstad iyi karalamış!" dediğimi hiç unutmadım. KENARDA KÖŞEDE KALANLAR başlığı altında ilk olarak kendisine yer vermek istedim.


İstanbul doğumlu Aldanır. Bir süre Hukuk eğitimi almış ve çeşitli memurluklarda bulunmuş. Tek kitabı var şairimizin Memleket Saat Ayarı\1953. Ataol Behramoğlu Orhan Veli kuşağının içinde yer veriyor kendisine. Cidden şiirinde taşıdığı acı,ironi,humor ve espri Garip akımına yakınlığını ispatlıyor şairin. Peki dikkatimi çeken şiir neydi. Gelin, onu sizinle paylaşayım:

TAVLA ŞAMPİYONU

Yaşasın

Kazandınız bu partiyi de

Oyun üstüne oyun

Mars üstüne mars yaptınız

Her elde en güç kapıları açtınız

Yok ustalığınıza diyecek

Ne güzel de geliyor zarınız

Memleket gibi hepyek

Vatan gibi düşeş

Millet gibi gele


Bu şiirdi işte dikkatimi çeken. Tavlayı azıcık bilenler şiirdeki espriyi ve bu esprinin altındaki ironiyi anlamışlardır sanıyorum. Bana kalırsa müthiş bir çağdaş hiciv örneği sunmuş bizlere şair. Sonrasında boş durmadım İnternetten de araştırdım kendisini. Pek dişe dokunur bilgilere ulaşamadım haliyle. Dediğim gibi derin izler bırakanlardan değil kendileri. Attila İlhan'ın bir yazısına kısacık da olsa konuk olmuş,bunu gördüm daha sonra. Yazı şu:

"Sâlim Şengil 'in meydana çıkardığı, uzun süre şiirlerini yayımladığı bir de şair vardır ki, yıllardır kayıplara karışmıştı: S. Aldanır ! Meraklısı, bazı dikkatli antolojilerde, adına ve şiirlerinden örneklere rastlıyordu; ama o nerelerde, meçhul! Son aylarda derginin birisinde, -bilmiyorum hangisinde ve ne sebeble-, bir şiirini görerek sevindim: İmge zenginliği, ifâde kolaylığı, konu özgünlüğüyle, -hele o dönemde- hiç de yabana atılabilecek bir şair değildi."


Evet S.Aldanır'ı tanıtmaya çalıştım sizlere. Belki sizler çok daha ayrıntılı bilgilere sahipsinizdir bu şairimiz hakkında. Son olarak ulaştığım iki şiirini daha yayınlıyorum. Görüşmek dileğiyle...






NATO KAFA NATO MERMER


Sen de hiç yükselme

fikri yok

Pireden, keneden kurtulma fikri

Kervanlara hürmet

Cami duvarlarına dikkat

Zarafet, marifet, sadakat fikri

Bak emsalin salon köpeği

Kimi av köpeği, kimi bekçi köpeği

Al işte sana hürriyet fikri

Nato kafa,

Nato mermer"


SEYYAR FOTOĞRAFÇI


Çek artık Osman usta çek

Kapağı bir açışta

Şu bütün sabırsızlığımın resmini

Tam işte o dakikadayım

Hani o her şeyden her şeyden

Sıkıldığımız dakikada


Hazırlayan: Murat Gil

Nefes


Belki, bir zaman bir miktar çekildi de “ol” denildi. Tahayyül edilen “yüce” olduğundan mıdır nedir, geriye kırıntıdan başka bir şey kalmadı. Müteakip, kalanı ile alınlara bir yazı aşina oluverdi.
Sonra,
Aynı havayı solumanın aynı emeli hedef göstermesi ile,
Biri çekti kin kustu, biri çekti şükretti. Çekilen aynıydı ama yorumu çok farklıydı.

Toprak toprak koşuşturmaca başladı “nefes alıp veriyor mu?” bağırışmalarıyla. Sınırlar çizildi ve o sınırlara bez parçaları biçildi.
Bir nefes çekildi, bir anlam verildi.

Bir toprağın nefesi gasp edildi bir bakıma. Ondan aldığını kendisinde anlamlı kıldı.

Hazır ve de bez parçasına nazır hayatlar güzel olsa gerekti.

Tüm iştahıyla tüketti.

Artık çekilen de kirliydi..
Hakan Karabulut