10 Temmuz 2013 Çarşamba

EDEBİYAT BLOGLARI VE EDEBİYAT DERGİLERİ

Blog edebi amaç taşıyınca içinde paylaştıklarınızın da ister istemez o çizgide olma zorunluluğu doğuyor. Blogun adının verdiği ağırlıktan mıdır bilmiyorum;  yazdıklarımda yazım hatası, noktalama yanlışlığı, anlatım bozukluğu olmasın diye uğraşıyorum. Aslına bakarsanız bu durum beni bir yandan mutlu ediyor. Mutlu ediyor ; çünkü edebiyat dergilerinde arzuladığı köşeyi bulamamış biri olarak söylemek istediklerimi zaman zaman buradan duyuruyorum. Haliyle söylemek istediklerimi bir edebiyat dergisine yakışır biçimde sunmam gerekiyor. Bu durum beni geriyor da. Geriyor; çünkü insan kimi zaman da daha rahat yani özgür olmayı da arzuluyor. Blog salt bilgi vermeyi, "kasıntı" sanat yorumları yapmayı amaçlayan bir platform olmadı benim için. İtiraf etmeliyim uğraşsam da o yetkinlikte  sanat yazıları yazamam. O yeterlikte değilim demeye çalışıyorum, olmayı da çok istediğim söylenemez. 

Her neyse, bugün aldığım bir kararla fırsat buldukça burada "denemeler" de yayımlamaya karar verdim. Denemeler işte... İstediğim her konu ile ilgili yazılar. Edebi yazılar :)  Ha iki gün sonra hevesim geçer ya da zaman yaratmakta sıkıntılar yaşamaya başlar ve bu işi bırakırım orasını bilemem; ama dedim ya bugün bir karar aldım:)

2009'dan bu yana blog yazıyorum. 4 yıl bir sürü gün bir sürü saat demek. 90'lı yıllarda izlediğimiz "Geleceğe Dönüş" filmlerini hatırlıyorum da o yıllarda bugünler için  gerçekten uçan arabaları ve kaykayları,  neon renkli kıyafetlerle dolaşmayı falan öngörüyorduk. "Geleceğe Dönüş" serisinin filmlerinden birinde geçtiğimiz yılın 16 Mayıs'ına yolculuk ediyordu M.JFox. Evet, 2011'de düşündükleri gibi olmadı belki ama insanlar bir ekranın karşısına geçerek kilometrelerce ötedeki insanlara bir tıkla seslerini, düşüncelerini ulaştırabiliyorlar. Diyorum ya 2009'dan bu yana belki de binlerce insan yazdıklarımı okudu. 120 bin kez görüntülenmiş bu sayfa, bir edebiyat dergisinin asla ama asla ulaşamayacağı bir tiraj sanırım.

Kim ne derse desin, internet ve e-yazın zaman gelecek  sahifenin yerini alacak. Sanatçı kalmayacak mı demek bu? Hayır! Ama "öğrendiğimiz anlamda sanatçı" kalmayacağı anlamı taşıyor bu sözler. Daktilosuna, karalama defterine ürünlerini yazıp senelerce yayımlanmasını bekleyen eski zaman üstadlarının yerini ekran başında benim gibi klavyesiyle döktüren gençler alacak. Alıyor da.

Muhafazakar bir yapıya sahip olsam da" ah ben bu yozlaşmanın esiri olmak istemiyorum, kalemi, kağıdı kullanmaya devam edeceğim, yeniyi lanetleyeceğim" şovenistliğini yapmayacağım. Her yazın insanı günün koşullarına göre davranmayı öğrenmeli.

Edebiyat dergileri ile ilgili kısacık bir şey yazarak bitireyim: 

3-4 ay önce "yasakmeyve" dergisinde  Sina Akyol'un bir yazısını görünce ne yalan söylemeli canım sıkıldı. Sina Akyol yasakmeyve dergisinin umut vaad eden gençlere ait şiirlerin değerlendirildiği köşesine bakıyordu. Akyol, dergiye şiir gönderen şairlerin sayısının derginin aylık tirajını birkaç kat katladığını itiraf ediyor, bu göndericilerin şiirlerinin yayımlanıp yayımlanmadığını görmek adına dahi dergiyi almadıklarından yakınıyordu. Ben de kendisine "evet okumuyoruz" temalı özeleştiri kokan bir mektup yollamıştım. O yazı yayımlandı. (Şiirlerimin yayımlanmayacak kadar yetersiz olduğunu söyledi Sina Akyol ki bu konu hakkında da daha sonra yazacaklarım var.)

Gerçekten okumuyoruz. Yok yok okumuyoruz derken roman-hikaye-şiir okumuyoruz meselesinden bahsetmiyorum. Başkasına ait herhangi bir yazıyı, bir şiiri kısacık bir notu dahi okumuyoruz. Bu devirle mi ilgilidir kestiremiyorum ama bizim olmayan hiçbir şeyi okumuyoruz. Bu yazıyı da işte... :)