25 Ağustos 2011 Perşembe

SESSİZ VEDA -1 (ÖYKÜ)


kadın, onu başka bir kadınla göreceğini hissettiği halde adımını atmıştı kapıdan içeri. ne olacağını çok iyi bildiği halde içeriye girmekten hiç çekinmemişti. adımını usulca atarak etrafı boş gözlerle izlemeye koyuldu. adımlarını sıklaştırmıştı, acelesi var gibi mekanın diğer kapısına yürüyordu. yaptığı şeye izlemek de denemezdi artık. kadının gözlerinde mekan, sis altında kalmış bir ovadan farksızdı. masaların üzerinde ne varsa siste renkleri birbirine girmiş çiçekleri andırıyordu. bir köşede birkaç dostu oturmuş dertleşiyor, bir diğerinde tavlanın zarlarını sallayan genç bir adam kahkahalar atarak gülüyordu. sigara dumanı ve yüksek sesli müzik mekanın görüntüsünü iyice karıştırmaktaydı.

kadının gözleri bir an kalabalık içerisinde köşede oturan adama ilişti. ona benziyordu, oradaydı; tam karşıda, peki gerçekten o muydu? uzun uzun bakmaya gerek kalmadan onlarca metreden onu tanıyacak kadar aşinaydı o surata. uzun uzun bakmıştı çünkü çehresine. belki toplasa aylar edecekti bu gizliden gizliye izlemeler. o gürültülü masanın en ucunda oturan sarı saçlı, deniz gözlü çocuğu eskitmişti kadın bir fotoğrafına baka baka. evet o kadar aşinaydı ki o yüze: yüzlerce metre uzaktan o olduğunu anlayabilirdi. kaç gece gözyaşları içerisinde ondan yadigar tek fotoğrafıyla uyuyakalmıştı. kaç kere onu, belli etmeden saatlerce izlemişti yine bu mekanda?gülümsediğinde yanağında beliren gamzesi için kaç defa içinin yağları erimişti ? keşke bu saçının rengini uçsuz bucaksız anadolu bozkırlarından alan delikanlı bilseydi onun için çarpan şu yüreği, sonrasında yine o masada o kadınla olsaydı; ölse de gam yemezdi.

hayır öyle olmamıştı.onu gördüğü ilk günden bu yana cayır cayır yanıyordu ; ancak ne dumanı ne de ateşi görebilmişti delikanlı. adam hiçbir şeyin farkında değildi. belki de farkındaydı, bunu allah'tan başka kim bilebilirdi ? kadın kafeteryanın çıkış kapısına ulaştığında gözleriyle o masayı bir kez daha süzdü. kısa bir bakış fırlattı. adamla göz göze gelmiş gibi hissetti kendini. onun masmavi gözlerinde boğuluyor gibiydi. dudakları titremeye başladı. utancını gizlemeye uğraştı dudaklarını ısırarak. insanlar görmesin diye başını önüne eğerek hızlı adımlarla dışarı attı kendini. kısa bir müddet koştuktan sonra bir ahlat ağacının altına ulaştı. insanlardan uzaktaydı. hıçkırıklarını dizginlemenin alemi yoktu artık. onu gördüğü ilk güne lanetler edip, bütün acısını soğuktan pespembe kesilmiş yanaklarına akıttı...

DEVAMI YARIN