12 Ekim 2009 Pazartesi

benlikten nesneye

Belki bir peygamber edasıyla, kurgusal açlığın pençesinde, Varoluştan ya da içgüdesel yönelimlerin belirlediği birbirinden farklı mutlaklık arayışlarının hüküm sürdüğü zamanlardan bu yana, bir mükafatandırıcı yaratma çabası içinde olan insanoğlu hiçliğin hüküm sürdüğü bir mekanın hayali ile yaşadı.

Tahayyül edilen veyahut bir masala konu olan hali ile her şeyin yerini en yenisine bıraktığı ebedi bir istirahat hane..

Bu durum, “birey” olma çabası içinde kibri ve türlü zafiyetleriyle nam salmış bir varlığın kendisine biçtiği bir ceza mıydı?

Hakan Karabulut

2 yorum:

  1. inanma ihtiyacının bir cezadan çok önemli bir sığınak olduğunu düşünürüm. bir mükafatlandırıcı inancı olmasaydı dünya bugünkünden çok daha acı dolu bir yer olurdu diyorum...

    YanıtlaSil
  2. dediğin gibi muratcım bir nevi uyuşturucudur inanma ihtiyacı.
    bense sadece hiç bir zaman homojen olmayı başaramamış bir sistemden bahsetmek istedim ve bizlerdeki kurgusal açlığın ve vaaz verme dürtülerinin bir zafiyetten başka bir şey olmadığını dile getirmek istedim.
    hayata koparırcasına tutunmuş bir birey(herkes için geçerlidir) anlam kazandığı yerden hiç olacağı yere neden kavuşmak ister?

    YanıtlaSil