Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi filmini sinemalarda gösterime girdiği tarihlerde izlemiştim. Sinemada izlemediğimden, bilgisayara çok da iyi konsantre olamamıştım. İzlediğim günden bugüne bu filmi şöyle özümseyerek izlemem gerektiğini düşündüm durdum. Kısmet bugüneymiş...
Öncelikle filmin senaryosuyla başlamak istiyorum. Filmi izlemeden önce senaryonun bir hikaye uyarlaması olduğunu bilmiyordum. Filmin senaryosu F. Scott Fitzgerald adlı Amerikan yazarın aynı adlı hikayesinden uyarlanmış. Doğruyu söylemek gerekirse bu filmin edebi bir yapıttan uyarlama olması dikkatimi çekmeye yetti.
Yazar 1896'da Minnesota'da doğmuş ve hayatının büyük bölümünü gazetecilik ile geçirmiş. Dünyayı sarsan I.Dünya Savaşı'nı yaşayan yazar dönemin "karmaşık" ruh halini romanlarına yansıtabilmiş. Cennetin Bu Yanı romanıyla ünlenmeyi de başarmış; ancak bohem bir hayat yaşamayı tercih etmesi gün geçtikçe fakirleşmesine ve gözden düşmesine neden olmuş. Yoksulluk içinde 1940'ta Hollywood'da hayata veda etmiş.
Filmin senaristlerine baktığımızda sadece S. Fitzgerald'ın adını görmüyoruz. Eric Roth ve Robin Swicord'un adları da senaryo kısmında yazılı. Bu da bütünüyle Fitzgerald'ın hikayesine sadık kalınmadığı gerçeğiyle yüzleştiriyor bizleri. Keza filmde II. Dünya Savaş'ının sergilenmesi 1940'da yaşamını yitiren Fitzgerald'ın bu savaşı bilmiyor olduğu gerçeği, hikayeye rötuşlar yapıldığını gösteriyor. Filmi izlerken sosyal sınıflar arasındaki büyük farkların da farkına varabiliyorsunuz. Zaten araştırdığım kadarıyla ne kadar bohem bir hayat sürse de sosyal sınıf farklarının vurgusunu bütün eserlerinde başarıyla yansıtmış Fitzgerald.
Yönetmenden bahsi açalım şimdi de. David Fitcher'in meşhur yapımlarını birçoğunuz hayranlıkla izlemiş olmalısınız. Seven, Dövüş Kulübü, Panik Odası bunların en iyi örnekleri. Yönetmenin en iyi performansı sanırım Dövüş Kulübü ki izleyenler film boyunca yönetmenin insanı nasıl şaşırttığını hatırlayacaktır. Saydığım ilk iki filmde Brad Pitt ile çalışan Fitcher için ünlü aktör belli ki vazgeçilmez.
Yönetmenin adlarını saydığım bu filmlerinin dikkat çekmesinin de belki de başlıca sebebi Pitt. Mükemmel bir oyuncu! Benjamin Button'un bu tuhaf hikayesinde de diğer insanlardan çok farklı olan bu insanı gerçekten "farklı" biri olarak oynayabilmiş. İyi oyuncu tanımı yapılırken "Her rolü layıkıyla oynayabilmeli, yeri geldiğinde bir travestiyi, yeri geldiğinde mazbut birini, homoseksüeli, hatta bir bayansa erkeği bir erkekse bayanı". İşte bu tanımlanın sağlamasını Pitt, filmde hakkıyla yapıyor. 7 yaşından 80 yaşına kadar "farklı" ama kendini öyle hissetmeyen bir insanı her evrede layıkıyla canlandırabilmiş büyük oyuncu.
Cate Blanchett filmin diğer önemli oyuncusu. Aviator ve Babel filmlerindeki performansının üzerine çıkmış güzel aktrist. Film içerisinde Benjamin Button'la bir havuz kenarında bale figürlerini yapan bir kadını canlandırıyor ki tek kelimeyle muhteşem. 20'li yaşlarının en çılgın dönemlerini yaşayan o genç kızın ateşli hareketlerini yansıtabilmek her aktristin harcı değil.
Filmin müzikleri görüntülere uymuş. Yardımcı oyuncular da başrol oyuncularının gölgesinde kalmamışlar. Filmin eleştirebileceğim tek yönü: yıllardır her şeyi gizleyip ölüm döşeğine gelen bir ebeveynin evladıyla yüzleşmeye çalışmasının filmin kurgusunu oluşturmuş olması. Bu çok klasik geldi bana. Tabii filmin kitap versiyonunda böyle bir durumun olup olmadığını bilmiyorum ancak Benjamin Button'un hikayesi farklı bir şekilde de izleyiciyle buluşturulabilirdi diye düşünüyorum.
Her filmin bir felsefeyi yansıtması beklenemez ancak filmde hayata dair notlar görmek isteyenler çok şanslı. Kader ve insan doğası üzerine sizleri uzun uzun düşündürebilecek bir film B.B'un Tuhaf Hikayesi. Senaryo sahibi yazarın hayal gücüne hayran kaldım doğrusu. Bu tarz bir hikayeyi başka kitaplardan hatırlamıyorum. Filmi izlerken 80 yaşında doğan bir bebeğin fiziksel olarak gençleşmesine, düşünsel olarak yaşlanmasına tanık oluyorsunuz. Film, izleyiciye "böyle olsayım nasıl olurdu acaba, sevgi tenlerden mi ibarettir?" gibi sorular sordurabildiğinden ne kadar başarılı bir yapıt olduğunu da gösteriyor sanırım... İzlemeyenlere keyifli seyirler diliyorum.
çok güzel bir kurgu, iyi yazılmış bir kitap ve güzel bir uyarlama... Kitap ile film arasındaki farklılıkların olmaması beni mutlu etti, uyuz olmadan izledim...(:
YanıtlaSilValla yasemen ben kitabını okumadığım için bir şey diyemeyeceğim. Senin okuduğun bir roman mıydı? Çünkü nette öykü diyor. Eğer bir romansa haliyle daha uzundur. Bir de kitapta 2. Dünya Savaşı var mıydı? Varsa okuduğun Fitzgerald'ın kitabı olamaz:D
YanıtlaSilevet kısa 80 sayfalık bir kitap.. Valla oldu baya yalan olmasın ama savaşı konu alıyordu,tabii cnm doğru hatırlıyorum :)) ve emin doğru kitabı okuduğuma (:
YanıtlaSileımmm. eğer ikinci dünya savaşından bahsediyorsa 1940'ta ölen bir adam bunu nasıl yazabildi bilemiyorum. Gerçi ikinci dünya savaşı 1939'da başlamış yazma ihtimali de yok değil:D
YanıtlaSilhahaha an itibariyle kitaplığa gittim baktım ve evet Fitzgerald yazmış.. =))
YanıtlaSilsana zahmet olmazsa kitabın sayfalarına bir bakıp button'un savaşta er olma sahnesi var mı diye bakabilir misin?
YanıtlaSil