Ahmet Telli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ahmet Telli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Haziran 2010 Perşembe

Ayrılık Ayracı


Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun
Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın
Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi
Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu
Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde

Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada
Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık
Böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda
Yaşadığın kent de sana benziyor gitgide
Ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor
Ya da erteletiyorum biletimi son anda

Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam
Karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin
Yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık
Fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek
Ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi
Eylül diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık

Üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememek için
Uçaklar gemiler trenler çiziyorsun duvarlara
Kendine bir deniz bul artık bir de rüzgâr
Parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada
Tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı
Ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü

Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
Tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde
Konuşacak bir şeyler bulamıyorsak günboyu
Derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa
Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın
Ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını

Ahmet Telli
Başağa...

7 Eylül 2009 Pazartesi

ŞAİR VE ŞİİR ÜZERİNE



       Geçen gece Cemal Süreya’nın “Şapkam Dolu Çiçekle” kitabını okurken aklıma bir soru takıldı. Bu kitap-okuyanlar bilir- yazarın düşünce yazılarının bir araya getirildiği bir eser. “Cins şair”, güzel Türkçesini, bu defa şiir yerine meslektaşlarını eleştirmek için kullanmış. Öyle ki aklıma takılan soru şuydu: Şimdilerde eleştirilebilecek şair var mı? Ya da eleştirileri keyifle takip edecek bir kitle ?

“Bizler varız ya, daha ne olsun!” diyen bir topluluğun sesini duyar gibi oluyorum; ancak 60’larda ve 70’lerde çıkan sesle bugünkünü karşılaştırabilseydik, bugünkü bir hayli kısık kalırdı gibi geliyor bana. Öncelikle ilk sorumuza kafa yoralım.

Eleştirilebilecek şair var mı meselesi:

Hepinizin bildiği gibi Batılılaşma sürecinde, Türk şiiri müthiş bir değişim yaşadı. Tanzimat’tan bu yana olanları, ilgilenenler çok iyi biliyor zaten. Yakın geçmişin büyük şairlerini, dememe gerek yok sanırım. Akımlar yaratan, süreçleri değiştirme yetisine sahip olan şairlerdi birçoğu. Mesela üç arkadaş bir araya gelerek şiir geleneğini sarsan bir hareket geliştirebildi. Garip’ten bahsediyorum. Öncesinde Nazım’ın biçime ve söyleyişe getirdiği yepyeni soluk da öyle. Yine Necip Fazıl’ın aslında eskiyi çağrıştıran; ama asla eski olmayan mistizmi. Sonrasında tek başına “Mavi” ışığını yaymaya çalışan Attila İlhan… Cemal Süreya, Edip Cansever, Sezai Karakoç, Fazıl Hüsnü, Behçet Necatigil ve daha sayamadığım birçok önemli isim, şiirimizin dolayısıyla dilimizin temellerini güçlendirdiler. Ancak özellikle 90’lardan itibaren bir sessizlik var gibi. Şiir, bir bekleyişte sanki, İkinci Yeni’nin kötü bir taklidi var gibi sadece elimizde.Post-modernist, içine kapanık, büyük şair yetiştiremeyen bir şiir… Kimsenin, kimsenin dediğinden bir şey anlamadığı…

Oysa çok değil, yarım yüzyıl önce şairler tek başlarına damga vurabilmiş edebiyata. Acaba böyle isimler var mı artık şiir dünyasında? Kaç kişi sayabiliriz? Elle tutulabilir hangi akımdan bahsedebiliriz şu yıllarda? Şundan bahsediyorum: Halkın da ilgisini çekebilmiş “Evet, budur!” dedirten kaç şiir var şimdi kitaplarda ? Son dönemde aklımıza bir çırpıda pek fazla isim ve şiir gelemiyor.
Bunun sebebi dönemsel şartlar kuşkusuz. Onca imkansızlığa rağmen edebi ürünlerin rağbet gördüğü yıllar, şair için de güzel bir ortam yaratıyor olmalıydı. Şimdiyse mükemmel bir iletişim ağına sahip olmamıza rağmen müthiş bir iletişimsizlik yaşıyoruz. Büyük bir kargaşa var, büyük bir üşengeçliği de beraberinde getirdi bu iletişim çılgınlığı. Dolayısıyla yazınsal ürünlere talep azaldı. Böylece sivrilme potansiyeli olan genç şairler de bu hastalıklı yapı içinde kaybolup gittiler. Demem o ki, bir Garip hareketinin ya da bilinçli bir İkinci Yeni’nin oluşabileceğine şu süreç içerisinde inanmıyorum. Buna benzer hareketler geliştirebilecek sanatçıların yakın zamanda çıkabileceğine de inanmıyorum belirteyim. Yazınsal türler için ve tabii ki onların üretenleri “sanatçı” için çok zor bir dönem yaşıyoruz.

Gelelim ikinci soruya:
Şiir ve şairle ilgilenen bir topluluk var mı?

“Kesinlikle yoktur” demek mübalağa olur. Tabii ki belli bir zümrenin hala şiiri ve şairi takip ettiğini söyleyebiliriz ancak bana kalırsa büyük şairler yetiştirebilecek ortamı sağlayabilecek bir güruhtan söz edemiyoruz. Sanırım asıl sorun da bu. Yukarıda saydığım sanatçılar kendilerini idol kabul eden, eserlerini başucu kitabı yapan okurları olmasaydı büyük şair olabilecekler miydi? Elbette büyük şairliklerinden bir şey kaybetmeyeceklerdi; ancak bugünkü yerlerinde de olamayacaklardı. O günlerde, özellikle yüksek öğrenim alan öğrenci topluluklarının daha bilinçli ve sanatla ilgili oluşu, ideolojik davalarını bile edebileştirebilmeleri, düşüncelerini bir şiire, bir şaire ,bir edebi esere yaslayabilmeleri üretim ortamının oluşmasını sağladı diyebiliriz.

Edebiyat fakültesinde, edebiyat eğitimi almış bir öğretmen olarak kendisine bir şair, bir şiir bile seçememiş onlarca arkadaşımın olduğunu hatırladıkça şiirin, şairin ve en önemlisi okurun geleceği için kaygı duymuyor değilim.

ÖMRÜM DİYORUM

Üzgün bir çocuğun yalnızlığı
Kadar saydam kalabilseydim
Ömrüm derdim ömrüm nasıl da
Dolu geçmiştir ölebilirim artık

Ölüm hiç de ürkünç gelmiyor
Yaşanmışsa tüm yaşanacaklar
Acı yitiriyor anlamını ve renkler
Kül oluyor körleşirken gökboşluğu

Bu dünya dünya mıdır hani
Bildiğimiz o yamyam küresi
Ki apis öküzlerinin çekip durduğu
Bir cansıkıntısıydı önceleri

Hantal ve gürültücü bir tehdit
Gibi düşüyorken üstümüze
Alaycı bir gülüş takılıyor yalnız
Dudaklarımın hüzün kıvamına

Ömrüm diyorum şimdi ömrüm
Üzgün bir çocuksun sen ve yalnız
Öyle kal çünkü bu dünyada
Sana en çok mutsuzluk yakışıyor

AHMET TELLİ